Ukrayna Savaşı Sonrası Batı’nın Yaptırımlarının Rusya – Çin İlişkilerine Etkileri

Modern Rusya ve Çin, 1950’lerdeki “Büyük Dostluğun” üzücü devamını hatırlayarak stratejik ortaklıklarını hiçbir zaman bir ittifak olarak kurmadılar. Günümüz Çin ve Rusya’sı, SSCB ve Doğu Bloğunun çözülüşü soğuk savaş dönemi gerginliklerini azaltsa da tam anlamıyla müttefik olmayan, koşullar çerçevesinde dostluk yürüten iki ülke olmuştur. Bugün mevcut politik ve jeopolitik şartlar değerlendirildiğinde içinde bulunduğu savaş koşullarında Rusya artan uluslararası izolasyona karşı durmak zorunda. Bu noktada Pekin’in gündemi iki yönlü: Rusya’nın sert Batı yaptırımları altında hayatta kalma konusundaki benzersiz deneyimini incelemek ve Batılı işletmelerin terk ettiği Rusya pazarında kendine yer edinmek. Her iki ülke de farklı boyutlarda ve farklı nedenlerle Batı’yla karşı karşıya geliyor ve bu durum, güncel olaylar ne olursa olsun, karşılıklı çıkarlarını önceden belirliyor. Xi Jinping’e göre günümüz Rusya’sı, hükümetin Batı’nın ekonomik, endüstriyel, kültürel ve finansal sektörlerinden zorla ayrılmaya yönelik bir deney yürüttüğü dev bir laboratuvar.

Çin liderliği, ABD’nin Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı nedeniyle Rusya’ya karşı çok sayıda yeni yaptırım uygulamaya harcadığı geçen yıl bile Washington’un Çin’e yaptırım uygulamak için hâlâ zaman bulabilmiş olmasından derin endişe duyuyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin başlamasından bu yana ABD, Çin’e mikroelektronik ürünler üzerinde yeni ihracat kontrolleri uyguladı ve kısmi ihracat yaptırımları listesine 110 yeni Çinli işletme ekledi. Normal şartlar altında Çin’in kısıtlamalara kendi başına uyum sağlaması gerekirdi, ancak Rusya’nın politikaları Pekin’e gelecek siyasi ve ekonomik koşulları önceden görme ve bunlara hazırlanma konusunda eşsiz bir fırsat verdi. Kesinlikle öğrenilecek bir şey var; işgalden bir yıl sonra Rusya, tüm temel ekonomik alanlarda çöküşten kaçındı ve savaşın üçüncü yılına girerken de kaçınmaya devam ediyor.

Ekonomik İş Birliği

Dünya ekonomisinin sadece yüzde 2’sini oluşturan Rusya, dünya ekonomisinin geriye kalan yüzde 60’ına denk gelen ülkeler ile çatışma halinde. Sermaye piyasalarından kopmuş durumda ve artık geleneksel ortaklarıyla normal şekilde ticaret yapamıyor (Rusya’nın 2021’deki ticaret hacminin yüzde 38’i AB ileydi). Yine de ülke şu ana kadar büyük banka iflaslarından, yüksek işsizlikten ve tüketim malları kıtlığından kurtuldu.

Çin’in ekonomisi çok daha istikrarlı ve çeşitlidir, ancak ihracatı için hammadde ithalatına ve dış pazarlara oldukça bağımlıdır. Görev süresinin başından bu yana Xi, iç tüketimi teşvik ederek ihracata bağımlılığı azaltmaya çalışıyor ve hammadde sorununu Moskova ile iş birliğini güçlendirerek çözmeyi umuyor. Aslında Rusya ihracatının önemli bir kısmını Çin’e kaydırdı bile: Çin gümrük istatistiklerine göre, yıl içinde Çin’in Rusya’ya ihracatının hacmi neredeyse 1,5 kat (%46,9) artarak 111 milyar dolara ulaştı.

Çin’in Rusya’ya ihracatının değerinin neredeyse yüzde 60’ı makine, ekipman ve araçlardan geliyor. 2023 yılında yedi kattan fazla artışla (11,5 milyar dolara) binek otomobil ihracatı öne çıkıyor. Kamyonlar, otobüsler, traktörler (2023’te 3,75 milyar dolar) ve otomobil parçaları (2,05 milyar dolar) dahil olmak üzere sevkiyatlar 22,5 milyar dolara ulaştı. Öte yandan Çin ise 2023 yılında Rus malları ithalatını yüzde 12,7 artırarak 129,1 milyar dolara çıkardı. Rusya’dan alüminyum 2,1 kat, bitkisel yağ alımlarını 2 kat arttırdı. Çin, ilk 10 ürün grubu arasında daha hızlı büyüme gösteren yağlı tohumlar ve meyvelere (%80 oranında), değerli metallere (%43 oranında) yöneldi.

Siyasal İlişkilerin Pekiştirilmesi

Geçtiğimiz 2023 yılının Aralık ayında Çin’i ziyaret eden Rusya Federasyonu Başbakanı Mihail Mişustin, Pekin’de iki ülke hükümet başkanlarının 28. olağan toplantısında yaptığı açıklamada, mevcut jeopolitik koşullarda Rusya ile Çin arasındaki ilişkilerin güç açısından test edildiğini ve yüksek derecede istikrar gösterdiğini söyledi. Ona göre her iki devlet de modern dünya düzeninin temel sorunlarına ve uluslararası sorunlara aynı yaklaşımlara sahiptir. Mişustin, ilişkilerin daha da güçlendirilmesinin her iki tarafın da uzun vadeli çıkarlarına uygun olduğunu vurguladı. Bu tez, meslektaşı Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Konseyi Başbakanı Li Qiang tarafından desteklendi. Li Qiang, “Modern dünyadaki tektonik değişimler bağlamında, Çin-Rusya ilişkileri uluslararası türbülans testlerine dayanabilecek durumda” dedi. Ona göre ülkeler, “dünya güçleri arasında, karşılıklı saygı, barış içinde bir arada yaşama ve kazan-kazan ile karakterize edilen yeni bir ilişki türünün örneğini” sergiliyor.

Şu anda Rusya için hem coğrafi hem de siyasi konumu nedeniyle Çin’le etkileşimde bulunmak oldukça önemli. Savaş nedeniyle Batı’dan dışlanan Rusya, Çin’le son bir buçuk yılda bu ilişkilere ivme kazandırmış durumda. Çin, ekipman da dahil olmak üzere ithalatın önemli bir bölümünü yeniledi. Burada bağımlılık riski var, ancak artık Çin’e ve Avrupa’ya bağımlı olan yalnızca Rusya değil. Günümüz küreselleşme şartlarında ortaya çıkan çok uluslu şirketler ve kapitalist ülkelerin neoliberal politikaları tüm dünyayı tedarik kaynağı olan Çin’e bağladı. Rusya ile Çin arasındaki bağların gelişmesinin nedenleri yalnızca karşılıklı çıkarlara değil, aynı zamanda ülkeleri birbirine bağlı kalmaya iten küresel dış faktörler olarak adlandırılabilir. Artık dünya ekonomisinin iki büyük ittifaka (BRICS ve G7) bölündüğüne tanık oluyoruz ve bu ittifaklar diğer tüm ülkeleri kendi taraflarına çekmeye çalışıyor.

Ticari İlişkilerin Kırılgan Zemini

Her ne kadar Çin’in Rusya’nın ticaret cirosundaki payı neredeyse üçte bir olarak tahmin edilse de Rusya’nın Çin’in dış ticaretindeki payı, dost olmayan başlıca ülkelere göre önemli ölçüde düşüktür ve bu, ikincil yaptırımlar durumunda Rusya ile Çin arasındaki karşılıklı ticarette azalma riskini devam ettiriyor. Batı medyasının Ocak 2024’te bildirdiği gibi, Çin devlet bankaları, ABD Başkanı’nın Aralık ayındaki kararnamesini takiben Rus karşı taraflarla uyumu sıkılaştırdı; bu kararname, ABD Hazinesine, yaptırım uygulanan Rus kuruluşlarının işlemlerine yardımcı olan veya Rusya’nın askeri ekipman, teçhizat vb. tedarikini sağlayan yabancı bankalara yaptırım uygulama yetkisi veriyor. Rusya’ya ekipman, parça ve malzeme tedarik eden Şangay ManYa şirketi genel müdürü Maya Man, RBK’ye verdiği demeçte bazı Çin bankalarının Aralık ayına kadar Rusya’dan dolar kabul edebildiğini, ancak artık kabul edemediklerini doğruladı.

Çin tarafının da yaptırım baskısını aşmak için çözüm aradığı açık. Şimdilik yaptırım riski sadece dolar cinsinden ödemeleri kapsıyor. Bu durum, ruble ve yuan cinsinden karşılıklı ödemeler için geçerli değil. Başbakan Birinci Yardımcısı Andrey Belousov Kasım ayında yaptığı açıklamada, halihazırda Rusya ile Çin arasındaki tüm ticari işlemlerin yaklaşık %95’inin ruble ve yuan üzerinden gerçekleştirildiğini ifade etmişti. Çin’e yapılan ödemelerin büyük kısmı yuan cinsinden, küçük bir kısmı da ruble cinsinden yapılıyor. İlerleyen süreçte dolar dışı para birimleri üzerinden yapılan bankacılık işlemlerine yönelik de siyasal bir baskı olma ihtimali Çin tarafını tedirgin ettiği için ticari ilişkiler mevcut hâliyle iyi görünse de kaygan bir zemin üzerinde yükseliyor.

Sonuç

Rusya’nın hayatta kalma deneyimini incelemek istemenin yanı sıra, Pekin’in Rusya’nın ayakta kalmasına yardım etmesi de mantıklı, böylece ABD ve AB’nin dikkatini Pekin’le karşı karşıya gelmekten uzaklaştırıyor. Ukrayna’daki çatışmanın en başından beri Çin kendisini tarafsız bir taraf olarak sunmaya çalıştı. Ancak Çin dış politikası, barış yanlısı imajını parlatmak ve bu yolla Küresel Güney’in lideri konumuna gelmeyi hedefliyor. Rusya – Ukrayna savaşını ABD ve NATO ile kendisi arasında bir vekalet savaşı gibi ele alan Çin hükümetinin sempatisi Ukrayna’dan yana olsa bile Çin’in temel çıkarları, Moskova’ya karşı yaptırımlara katılmasını engelleyecektir. Pekin için Rusya, bağımsız olarak edinilmesi çok maliyetli ve zahmetli olacak eşsiz bir hammadde ve deneyim kaynağı olmaya devam ediyor.

Rusya-Çin ilişkilerinin yeni formatı Moskova için savaş öncesine göre hem daha basit hem de daha karmaşık. Bir yandan ekonomik ve politik olarak giderek Pekin’e bağımlı hale geliyor. Öte yandan Pekin’in Batı’yla çatışması tırmandıkça daha az seçenekle karşı karşıya kalıyor. Çin’in Rusya’nın hammadde kaynaklarına karşı çok az alternatifi var. Afrika ve Latin Amerika potansiyel olarak onun yerini alabilecek olsa da bunlar çok uzakta ve Çin ticari filosu, en azından yakın bir geleceğe değin ABD’deki muadillerinin çok gerisinde kalmaya devam edecektir.

Bu gerçekler, oyun alanını biraz eşitliyor ve Moskova’ya, Pekin’in yeni elde ettiği ekonomik avantajı aşırı kullanamayacağı konusunda umut veriyor. Aslında Rusya’nın Çin’e ihtiyacı olan her şeyi gönüllü olarak sağladığı ve takastan oldukça memnun olduğu müddetçe Çin’in henüz bu ekonomik avantajı öne sürmesi için bir neden yok.