“Kirli” Havayı Dağıtmanın İmkanları

Türkiye politik gündemi seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte, beklendiği üzere sertleşmeye devam ediyor. Toplumsal dinamikler ise güncel ihtiyaçları doğrultusunda güç biriktirmeye, politika geliştirmeye yönelmiş durumda. Bu dinamikler arasında ekoloji hareketi toplumsal mücadele alanında kapladığı yeri her geçen gün genişletiyor. Ülkenin farklı noktalarında, çok yönlü doğa düşmanı saldırılara karşı güçlü direnişler gerçekleşiyor.
Hareketin nicel ve nitel olarak değişim yaşamasında, siyasal olarak gelişmesinde kritik olan iki nokta var. Birincisi doğaya yönelik saldırılar yeni değil ve uzun süredir devam ediyor. Ancak saldırıların önemli bir hız artışı mevcut. Değişen rejimin yapısı ve ekonomik olarak yaslandığı sermaye güçlerinin ihtiyaçları doğanın sınırlarını daha fazla aşmak, tahrip etmek “zorunda”. İnşaat, madencilik ve enerji alanı tahmin edeceğiniz üzere en kritik olanları. Üzerine en çok konuşulanlar 5’li çete olsa da TÜSİAD ve diğerleri olarak tanımlayabileceğimiz sermaye güçleri de doğaya yönelik saldırıların sorumlularından. İktisadi gücü olmadan siyasi gücünü de kaybedeceğini bilen halk düşmanı güçler, ellerini kolaylaştıracak yasal düzenlemeler ve hukuki alanın tasfiyesi ile saldırılarını yoğunlaştırıyor. Böyle yapmaya mecburlar, aksi halde para/güç akışları yavaşlayacak, iktidar alanları kısıtlanacak.
İkincisi ise belli bir bölgeyi tahrip edecek olan projeye karşı başlayan yerel doğa savunusu hareketleri hızlıca siyasallaşıyor. İklim krizi başta olmak üzere ekolojik yıkımın çok yönlü etkileri daha fazla bilince çıkarılmış durumda. Ekoloji siyasetine dair hem yazınsal hem de pratik deneyimler çoğalıyor. Bununla da sınırlı kalmayarak tüm bu deneyimler başta sosyal medya araçlarını kullanmak üzere yan yana gelerek siyasal yakınlaşmalar kuruyor.

Gerilime Karşı İrade

İklim Adaleti Koalisyonu ile yapılan kervanlar eko-kırıma neden olan neredeyse tüm alanlara ayak bastı. Bireylerin öne çıkarak irade gösterdiği çok sayıda konferans ve etkili kampanya örgütleniyor.  Ekoloji Birliği gibi ortak mücadele alanları var olmaya devam ediyor. Akbelen, Çambükü gibi direniş alanları ekoloji hareketine ruh ve enerji katıyor. Örnekleri artırmak mümkün ancak bu yazıya sığması mümkün olmaz. Tüm bu hareketliliğin, despotik devlet aygıtının güçlendiği bir zamanda gerçekleşiyor olduğunu da ayrıca not düşmek gerekir. Ekoloji hareketinde direnişler yoğun gerilimi ve şiddeti göğüsleyen, irade sahibi kişiler/örgütler sayesinde kendisini ortaya koyuyor. Daha önce çok vurguladığımız üzere kadınlar tartışmaya yer bırakmayacak şekilde bu direnişlerin öncüsü.
Ortaya koyduğumuz mevcut durum henüz toplumsal bir devrim sürecine evrilemiyor. Eşitlikçi, ekolojik topluma giden yolu açabilmek için ekoloji hareketinin önünde epeyce engel var. Halkın büyük çoğunluğunu proleterleştiren, yoksullaştıran, doğasızlaştıran bir iktidar odağı.
Türkiye halkları 2002 yılından bugüne kadar uzanan süreçte oluşan/oluşturulmak istenen toplumsal yaşam biçimine karşı büyük bir öfke duyarak bu gidişatı değiştirmek istiyor. Bu öfkenin kaynağının bir kısmı da doğaya ve yaşama karşı yapılan rantçı, kapitalist yağmacı saldırılar olduğuna göre diğer öfkeli, değişim isteyen toplumsal dinamikler ile ekoloji hareketinin yan yana gelişi somut bir ihtiyaç.

Seçim ve Mücadele

Önümüzdeki kritik seçim ve mücadele sürecinde bu yan yana gelişin daha yüksek bir enerjiye kavuşması gerekli. Aksi halde restorasyon güçleri olarak tanımlayabileceğimiz iktidar alternatifi olan 6’lı masa, vizyon belgeleri ve çeşitli açıklamalarından da görebileceğimiz üzere doğanın sınırlarını görmeyen, sermaye yanlısı politikalarını hayata geçirmeye çalışacak. Sırtını dayadığı sınıf sermaye olan bir güç alanı ekolojik yıkımın geldiği aşamaya elbette cevap olamaz. Parçası olduğumuz doğayı ekolojik, eşitlikçi bir perspektifte ele alarak başka bir yaşamı inşa edebilmemizin tek yolu sermaye karşıtı duruşumuzun net olması, güç kazanmasına bağlı.
Ekolojik yıkımın bilincinde olan, sermaye karşıtı bir çizgiyi halkçı temelde kurmaya çalışan Emek ve Özgürlük ittifakı önemli bir adres olarak kendisini göstermektedir. Ekoloji hareketinin ilerici unsurları, mücadelenin önünde olanlar bu ittifakla doğrudan bağ kurmalı.
Elbette ekoloji hareketi kendisi olarak, talepleri ve siyasal programı ile döneme özgün sözünü söyleyecektir. 21 Ocak’ta gerçekleşecek olan “Ekoloji Hareketleri Konferansı” ve sonrasında devam edecek olan yan yana gelişler gücümüzü ve deneyimlerimizi büyütecek. Sermaye karşıtı duruş sergileyen çok sayıda ekoloji hareketinin öznesi olduğu bu konferansa, toplumsal dinamiklerin ve kendisini devrimci alanda konumlandıran herkesin katılımı oldukça önemli. Türkiye ekoloji hareketinin önemli bir anına tanıklık etmek isteyen, yıkıma karşı eşitlikçi bir toplumun adımlarını atmak isteyen tüm özneleri bekliyor olacağız.