Kuşatmayı Yarmak, Dikenli Yolu Açmak

Hayret edici olan 14-28 Mayıs seçim sonuçları değil. Hayret edici olan seçim sonuçlarını ya siyah ya beyaz zıtlık kategorilerine yerleştirerek, aynı anda hareket halinde olan gerçeklikleri yok saymak ve tek bir gerçekliğin üstünden tüm süreci okumak. Yani, okuyamamak…

Bütün toplumu kuşatan bir hegemonya üretemeyen neoliberal kapitalist sistemin ve onun ülkedeki temsilcisi faşist iktidarın, yaratmış olduğu krizler karşısında güven veren örgütsel ve politik odak yaratamamayı seçim sonuçlarına sıkıştırarak okumak, hayret edici.

Bu seçim sonuçlarıyla birlikte özeleştirel süreci inşa etmek ve yeni bir tarihsel sayfa açmak çokça tartışılıyor. Tartışalım…

Gerçekliğinden İçinden Geçmek

Kuşkusuz ki yeni bir tarihsel sayfa açmak, bugünün gerçekliği ile yüzleşerek, var olan tüm dinamikleri değerlendirerek, gerçekliğin yüklediği görev ve sorumlulukları üstlenerek ve onun içinden geçerek olacak.

O halde, başlayalım.

* Öyle ya da böyle gayrimeşru seçim sonuçlarını arkasına alarak faşist rejimin inşasının hız kazandığı ve güçlendiği bir gerçektir. İktidarın yakaladığı bu mevziyi kalıcılaştırmak ve hatta ileriye sıçratabilmek için savaşı, toplumun tüm kesimlerine doğru yayacağı ve yükselteceği de bilinen bir gerçek. Fakat bu ileriye doğru atılma küresel çapta yaşanan çoklu kriz dinamiklerinin faşist rejimin inşasının yaratmış olduğu özgün dinamiklerle kesiştiği ve derinleştiği bir düzlemde gerçekleşecek.

*Halkın kendi talepleri doğrultusunda hareket etme kapasitesi bir kopuşla sonuçlanmasa da Gezi’den deprem dayanışma ağlarına; işçi direnişlerinden, Kürt halkının kesintisiz mücadelesine, kadınların isyanından LGBTİ+’ların hedef gösterilmesine rağmen artan mücadeleleri hareket halinde. Mesela, 3 Temmuz günü, Hendek Katliamı’nın 3. yılında havai fişek fabrikasında ölen işçilerden olan Halis Yılmaz’ın kardeşi Mervenur Yılmaz’ın şu konuşmaları da gerçek: “Bu sadece bizim ya da işçi sınıfının mücadelesi değil ki. Adalet talebi sadece Hendek’in, Aladağ’ın, Çorlu’nun, Soma’nın ya da diğer sosyal cinayet mağdurlarının değil ki… Ne katil sermayedarlardan ne bunlardan siyasi ikbal sağlayan iktidarlarınızdan ne cezasızlığı kendine ilke edilmiş taraflı yargıdan ne de kafasını kuma gömmüş üç maymunu oynayan yandaş medyanızdan korkuyorum. Bu yol dikenli biliyorum. Bu yolun sonunda abim de yok, onu da biliyorum. Ama ben sonucu ne olursa olsun bu dikenli yolu açıp o adalete kavuşacağım.”

Mervenur’un konuşması emek-sermaye çelişkisinin toplumsal mağduriyetler ile bağını kuran, iktidarın sermayenin temsilcisi olarak sahip olduğu tüm aygıtları patrondan yana nasıl kullandığını; deneyimin öğrettikleri ve öfkenin yaratmış olduğu bilinçle açıklarken, gitmemiz gereken yolu da gösteriyor.

Mücadelenin ara bir durağı olan seçimin sonuçları aslında bu anlamıyla mücadeleye çağrıdır, sermaye iktidarının güncel evresine devrimci bir karşılık inşa etmeye apaçık bir davettir.

Davete İcabet

Herhalde kendi ürettiğimiz koşullar tarafından belirlendiğimizi ama aynı zamanda bizi belirleyen koşulları dönüştürebilecek olan da yine kendimizin olduğunu Marx’ın Louis Bonaparte’ın 18 Brumaire’nde söylediği şu cümle kadar iyi anlatan bir cümle daha yok: “İnsanlar tarihlerini kendileri yapar; ama onu özgür iradeleriyle değil, kendi seçtikleri koşullar altında değil, dolaysız olarak önlerinde buldukları, verili, geçmişten devrolan koşullar altında yaparlar.”

Verili durumu gören, iyi değerlendiren değil; tarihsel bir özne misyonuyla verili durumu dönüştürmek için “sürekli hamle” yapan bir mücadele hattını uygulamaya ihtiyacımız var.

İktidarın halkın geniş kesimlerinde mağduriyet yaratan politikalarının kendiliğinden bir politik saflaşma ve kopuş yaratacağı beklentisi, seçim sürecinde çok iyi bildiğimiz “maddi güç ancak maddi güç ile devrilebilir” gerçeğini doğruladı.

Şimdi bu gerçekten hareket edersek, vizyonunu ülkeyi ucuz emek cennetine çevirmek için tedarik zincir ağlarını oluşturmaya bükmüş, bunun için “ekonomiyi rasyonel zemine” çekecek iktidarın uygulayacağı ekonomik politikalarıyla birlikte daha fazla yoksullaşmanın, işten çıkartmaların gelmekte olduğunu görüyoruz.

Devletin “sarsılmaz” gücünü arkasına alan patronların Demokles’in kılıcını işçilerin üstünde sallamasını yaşayacağız.

Yaşanacak bu durumu görerek işyerlerinde, fabrikalarda artacak gerilimlerin içine sızmak, yerleşmek, işyerlerinde komiteler ve meclisler kurmak; verilecek her kavganın işyerlerinden uzanacak ağlarla toplumun her hücresindeki dinamizmlerle bağlarını kurmak; hazırlığı buraya yapmamız gerekiyor.

Uzun erimli ama esas toplumu dönüştürecek olan yol buradan geçiyor.

Sadece ekonomik bir zeminde değil, hayatın her alanını kuşatacak bir sınıf mücadelesinin inşasına soyunmaya ihtiyacımız var. İşyerinde patron sendikalarının, mahallede cemaat, tarikat ve çetelerin, kamusal ve siyasal alanda iktidarın kılıcının çevrelediği kuşatmayı yarabilmek başka bir “kuşatıcı mücadeleyi” gerektiriyor.

Çokça işaret ettiğimiz halkçı seçeneğin inşası, bu kuşatma altında bir yandan çok büyük bir söz gibi evet. Ama bir yandan da çelişkiler ve krizler doğru müdahalelerle buluşabilirse, şu an görünür olmayan ama müdahalelerle somutlaşacak bir direnç ve hareket kapasitesini açığa çıkartacak.

Halkçı seçeneğin inşası, somut taleplere dayanan, asgari müştereklerde yan yana gelebilecek; neoliberal sistemi karşısına alan, somut bir programla ve mücadele planıyla mümkün.

İşareti Söndürmemek

Kamusal ve siyasal alandaki tüm sömürü çarklarının iktidar ve patronlar eliyle nasıl döndürüldüğünü ifşa eden deprem, halkın gücünü kanıtladı ve iktidarın kaynağının kendisi olduğuna dair küçük işaretler yaktı. Bu işaretin sürekli yanması, halkın kendi hakları ve mağduriyetleri üzerinden hareket etme refleksinin sistem karşıtı bir zeminde kalıcılaşmasından geçiyor. Nasıl? Kendi sorunları ve hakları için hareket etme kapasitesinin sürekli önü açılarak ve aynı anda gündelik yaşamın içinde karşılaşılan her dayatmanın sistem ve iktidar bağlarını kurmak, sürekli…

Öte yandan faşist iktidarın saldırganlığı karşısında mücadeleleri yaşam mücadelesine dönüşen kadınlar, LGBTİ+lar; zulmün her türlüsünü görüp de direnmenin yolunu açan Kürt halkı; eşit yurttaşlık hakkı talebinden vazgeçmeyen Aleviler; dereler, ağaçlar, zeytinlikler; faşist iktidarın saldırganlığı karşısında bu mücadelelerin birbirleri arasında rabıtalarının kurulması ve hedefledikleri ortak zemine doğru hareket etmelerini sağlamak, yönelmemiz gereken yer burasıdır.

Son olarak Mervenur’un söylediği gibi “bu yol dikenli” ama dikenli yolları açmaya niyet edenler ve yürüyenler var. Şimdi bir adım öne atılma zamanı…