“Her An Her Şey Olabilir” Ülkesi

Baş döndürücü hızda yaşanan gelişmeler, krizlerin çözülemedikçe derinleşmesi, gerilimin sürekli artarak sürmesi, iktidarın uyguladığı şiddetin tüm toplumsal kesimlere yönelmesi; ülkede “her an her şey olabilir”miş hissini yaratıyor. İktidarın yaratmak istediği tam da bu ya..

Tüm devlet olanaklarını ve elinde tuttuğu gücü seferber ederek hasımlarını şoka uğratmak ve müdahalelerini etkisizleştirmek, hatta tüm toplumu afallatarak sorunların kaynağına doğru hareket etmelerini engellemek..

İktidar, ülke politik ortamını istediği biçme sokmak için yerel ve uluslararası tüm koşulları değerlendirerek siyasal, toplumsal ve ekonomik yönleri bulunan çok yönlü bir saldırı düğmesine bastı.

Orta vadeli planların ortadan kalktığı, günü ve hatta an’ı düşünen politikaların uygulandığı; geniş kesimlerin desteğinin azalmasını kabul edip hatta yok sayarak şiddetin vitesini arttırdığı bir saldırı…

Aynı El..

Milyonlarca insanın iradesini temsil eden HDP’nin genel merkezi önünde milletvekiline “Seni duvara çivilerim” diyen ağız ile Gezi davasının kararına imza atan el aynı yerden yönetiliyor. Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza ile enerji işçilerinin hak arama mücadelesinden Sabancı Holding’i koruyanlar aynı yerden talimat alıyor.

Siyasi çıkarı için yargı sopasını kendisinden olmayan herkesin üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallıyor iktidar. Kitleleri harekete geçirebilecek huzursuzluğun yerine korku ve güvensizlik otursun ki iktidarın bekasını tehdit etmesin, amaçlanan bu.

Uzay Yolu Nereden Geçer?

Milli uzay programının açıklandığı günlere konserlerin ve festivallerin valilikler tarafından “kamu güvenliği” ya da “toplumun ahlakı” gerekçe gösterilerek yasaklanma haberleri eşlik etti, yasaklamalar devam ediyor. Uzaya gidilebilir ama konsere hayır!

Bir yandan “Bir kıvılcım bütün bozkırı tutuşturabilir” nesnel gerçekliğini görerek kitlelerin eğlence ve dayanışma alanlarında girdikleri etkileşime müdahale eden iktidar, aynı zamanda gerçekleştirmek istediği toplumsal dönüşüm için yasaklara ihtiyaç duyuyor. Kendisinden olmayan; Kürt, Zaza, Ermeni, kadın, LGBTİ+, genç olan her şeyi yasaklamak zorunda. Yaratılmak istenen toplumda onlara (bize) yer yok.

Ülke içerisinde estirdiği siyasal terör ve topluma dayattığı dinsel politikalara; uluslararası sahada, küresel kapitalizmin amaçlarıyla uyum içinde olmaya çalışan ama aynı zamanda hegemonya krizini fırsat bilerek pozisyon alan iktidar pratiği eşlik ediyor.

Rusya-Ukrayna savaşında yakaladıkları pozisyonu şimdi Suriye’ye operasyon iznine çevirmeye çalışarak seçimi garantilemek amaçlanıyor.  Operasyona paralel bir şekilde HDP’nin kapatılması, muhalefetin ve halkın üzerindeki baskının daha da artırılması; fiili bir OHAL süreci ile seçime gitmek hesaplanıyor.

Büyük oranda desteği azalmış olmasına rağmen bu iktidar, tüm bu pratiğiyle yeterince de açık bir dille “elindekileri” vermeyeceğini gösteriyor.

Önümüzü Açan Nesnellik

Ancak tüm bunlar olurken ayağına dolananların etkisi ve gücü artıyor; başka bir ihtimalin de devrede olabileceği güçlü bir nesnellik oluşuyor.

Aralık sonu girilen yeni ekonomik yönelimin ağır sonuçlarını yaşıyoruz, kur korumalı mevduat ile durdurulamayan döviz yükselişi, açlık tehlikesinin retorik bir kavramdan çıkıp gerçekliğe bürünmesine sebep oluyor.

Halk yoksulluğu, temel tüketim maddelerine ulaşmakta zorlanma ile deneyimliyor.  Ekonomik krizi açık bir sınıf düşmanlığı ile yöneten iktidar, halk zamlara ilişkin açıklama beklerken, konut paketi açıklayarak bu savaşta kimi koruduğunu açıkça ifade etmiş oldu.

Olası erken seçime giderken “şakası olmayan” ekonomik krize, pansuman yaparak hafifletmek hesaplanıyor. Ama bu sefer atı alıp ilerleyen kendisi değil, ekonomik krizin kendisi..

Tablo bu kadar açık ve ortadayken Kılıçdaroğlu’nun seçim güvenliği ile sınırlı çıkışları devede kulak kalıyor. Aynı zamanda Erdoğan karşıtlığı ile sınırlı bir mücadele çağrısı, sistemin gerçek krizlerinin üzerine bir süre daha örtü çekmek anlamına geliyor. Akla Nazan Öncel’in “Aynı Nakarat” şarkısını getiren bu “muhalefet” çağrısının Türkiye halklarını götüreceği yer de ortada.

Öte yandan zulüm ve baskı karşısında Kürt halkının direnişi, kadınların isyanı, Gezi güçlerinin bugün bir biçimde iktidarın politikalarına karşı kendi durduğu yerden mücadele ediyor olması iktidarın ayağına dolanmaya devam ediyor.

Aynı anda pek çok zıt durumun gerçek olduğu özel bir dönemini yaşıyoruz memleketin.

İktidarın tüm yazı boyunca anlattığımız hamleleri de gerçek; zulüm ve baskı politikaları karşısında teslim olmayanlar da, yoksullaşması ile iktidar arasında sebep- sonuç ilişkisi kuranların durmadan büyüdüğü de bir gerçek..

Halkın umudunu ve direncini sömürme masası kuranlar da gerçek tabii..

Gerçekliği Dönüştürmek İçin…

Gerçeklik onu dönüştürecek itici bir güç ile karşılaşamazsa bir süre sonra nesneleşir. Sürdürülemez olduğunu bildiğimiz ama aynı zamanda şu an süren bu cehennemi durumu değiştirmenin yolu, nesnel duruma devrimci müdahalelerde bulunmaktan geçiyor.

Çıkışı tamamen sandığa hapsederek başka bir çıkışsız yolu işaret eden “muhalefet”in çizgisinin karşısında, kitlelerin siyasal ve toplumsal talepleriyle sözünü söyleyebildiği ve özneleşebildiği bir yol da var ve o yol açık.

Halkın acil ihtiyaçlarının öncelendiği, toplumsal mücadelelerin güncel arayışlarının önünü açıp güçlendirecek, onları tarihsel hedeflerle ilişkilendirecek özel ve tarihsel bir yönelim ihtiyacımız olan..