İşçi Hareketinin Devrimci Bayramı 1 Mayıs

Giriş

İşçi sınıfının örgütlü mücadelesi kapitalizmin vahşiliğine karşı her daim zaferden zafere yürümüştür ve hâlen de yürüyor. Daha kısa mesai saatleri ve insan onuruna yakışır koşullarda çalışma için bundan iki asır önceki işçi sınıfı grevler örgütleyerek bugüne 1 Mayıs bayramını miras bırakmıştır. Ödenen bedeller, asılan işçi liderleri, kurşunlanan fabrika işçileri, devrime yürüyen Putilov işçileri, 1977 1 Mayıs’ında katledilen Türkiye işçi sınıfının özneleri bugüne kadar verdikleri kanlı mücadeleler ve direngen duruşlarıyla Paris Komünü’nü ve Sovyetler’i yarattılar. Dünyayı yaratan elleriyle sömürüye karşı çelikten irade koyan işçilerin devrimci bayramı 1 Mayıs kutlu olsun! Onların kızıl mirasını 21. yüzyılda daha da ileriye taşıyacak ve sosyalist devrimler çağını yeniden başlatacağız!

Amerikan İşçi Sınıfının Sekiz Saat Hareketi

19. yüzyılın başlarında ABD’de 12-14 saat hatta yer yer 18 saate kadar uzayan çalışma saatleri sözde kaldırılan kölelik rejiminin bir devamı şeklindeydi. Siyah derili olan işçilerin uğradığı ırkçılıklar bu dayanılmaz kapitalist sömürüyü ikiye katlıyordu. Patronların artan kâr güdüleri, insanlık dışı üretim ilişkilerini doğurmuş ve bunun tabiî bir neticesi olarak da işçilerin sınıf kini kabarmıştı. Sendikal örgütlenmelerin ilk olarak ABD’de doğmasının yegâne sebebinin de bu kadar ağır şartlara karşı daha sağlıklı bir işyeri ortamında ve daha kısa süreli çalışma isteğinin kitleselleşmesinden ileri geliyor.

Sekiz saat hareketi başlamadan evvel Amerikan işçileri 10 saatlik çalışma süresi için mücadele yürütmeye başlamıştı. Bölgesel olarak 10 saatlik çalışma süresi hakkı kazanılmaya başladığı noktada da 8 saatlik çalışma talebiyle sloganlarını güncellediler. 1850’li yıllara gelindiğinde işçiler “8 saat iş, 8 saat dinlenme, 8 saat uyku” sloganını yükseltmiş ve uluslararası bir popülerlik kazanmıştı. 1861-1862 Amerikan iç savaşı sonrası işçiler militan bir örgütlenme ile sendikalaşarak 8 saatlik çalışma için grevler ve gösteriler tertip etmeye başladı. Ulusal İşçi Sendikası’nın aldığı bu kararı Birinci Enternasyonal Cenevre kongresinde “İş gününün sınırlandırılmasının, o olmadan kurtuluş yolunda harcanan tüm diğer çabaların kaçınılmaz olarak başarısızlığa uğrayacağı bir ön koşul olduğunu ilan ediyoruz. 8 çalışma saatini, iş gününün yasal sının olarak öneriyoruz” şeklinde işçi sınıfı tarihine not düşmüş oldu (Marx, 2010).

1885-1886 yıllarındaki Amerikan işçi grevlerini örgütleyen Amerika ve Kanada Örgütlü Esnaf ve İşçi Sendikaları Federasyonu 1 Mayıs’ı 8 saatlik çalışma için grev günü ilan etmişti. 1 Mayıs 1886 yılında bu grevlere işçi katılımları zirveyi görerek 500 ilâ 600 bin işçi greve gitmiştir. İşçilerin o dönemki 1 Mayıs hazırlıklarını yıl içinde yaptıkları grevlerle ölçmek gerekirse şayet 1880’lerin başında grev sayısı tüm ABD’de 500’ü aşmazken, 1885 yılında 700 ve 1886 yılında ise 1570’den fazla grev meydana gelmiştir (Trachtenberg, 1932). 

1 Mayıs Grevleri ve Haymarket Olayı

Yılların biriktirdiği devrimci enerji artık 1 Mayıs’ı yalnızca kısa süreli mesai ve iyi çalışma şartlarını kazanmak gibi bir çerçeveye sıkıştırmadan kapitalist düzen karşıtı bir boyuta evriliyordu. Tek başına 1 Mayıs’a çağrı yapmak politik anlamda bir derinliğe sahip olmasa da temelinde örgütlü sınıf mücadelesi ve anti-kapitalist ruh yatıyor. 1886 1 Mayıs’ı ile Amerikan proletaryası tarihsel zirvesine ulaşmış ve sekiz saat hareketi uluslararası bir kitle yaratmıştı. Daha çok başlarında Marks Kapital’in ilk cildini yayınladığı 1867 senesinde sekiz saat hareketi ve 1 Mayıs bilincini şu cümlelerle açıklıyordu: Kuzey Amerika Birleşik Devletleri’nde, kölelik kurumu cumhuriyetin bir bölümünü çirkinleştirmeye devam ettiği sürece, her bağımsız işçi hareketi kötürüm kaldı. Siyah derili emeğin damgalandığı yerde, beyaz derili emek kendisini kurtaramaz. Ama köleliğin ölümünden yepyeni bir yaşam doğuverdi.  İç savaşın ilk meyvesi, lokomotifin dev adımlarıyla Atlantik’ten Pasifik’e, New England’dan Kaliforniya’ya uzanan sekiz saat mücadelesi oldu.” (Marx, 2010).

Ancak diyalektiğin acı bir gerçeği olarak her tez kendi antitezini doğuruyor. İşçi sınıfının örgütlü mücadelesine karşı patronların işçi düşmanı hazırlıkları sonucu Chicago işçi önderleri tutuklandı. 1 Mayıs sürecinde gerçekleşen bu hamleye karşılık 3-4 Mayıs’ta Haymarket meydanında düzenlenen gösteriler polisin acımasız saldırısına maruz kaldı. Bu sert müdahaleler neticesinde birçok işçi öldürülmüştü. Akabinde dört yiğit işçi önderi Albert Persons, Adolph Fischer, George Engel ve August Spies, 1 Mayıs 1886 yılında 8 saatlik iş günü mücadelesinde önderlik yaptıkları için patronların emrindeki hükümet tarafından idam edildi. Bu darbenin neticesi ağır da olsa iki yıl sonrasında 1888’de işçi federasyonu tekrardan sekiz saatlik çalışma için grev hazırlıklarına başladı ve 1 Mayıs’ı işaret etti. Hâlihazırda yarım asırlık bir sürede tüm dünyada büyük yankı uyandıran grev ve gösteriler 1 Mayıs’ı uluslararası bir emek bayramı ve tatil günü haline getirmişti. Kapitalist düzenin sömürücüleri işçi liderlerini tutuklatmış, kurşuna dizmiş ve de asmıştı, ancak 1 Mayıs’ın ölmez ruhunu yok etmeyi başaramadılar.  

Marx sonrası Avrupa’da tekrar bir araya gelerek II. Enternasyonal’i kuran unsurlar, 1 Mayıs için alınacak kararlar konusunda bir netlik oluşturmaya başlamışlardı. Amerikan işçi hareketi ve I. Enternasyonal’in aksine II. Enternasyonal 1891’de salt 8 saatlik işgünü kararı almakla kalmadı, 1 Mayıs gösterilerinin sınıfsal karakterinin önemini ve sınıf mücadelesinin derinleşmesine yol açacak kıymetli taleplerin altını çizdi. Oluşturulan bu program ile 1 Mayıs grev ve gösterilerinin amacı somutlaştırılmış oldu. Tüm dünyada eş zamanlı olarak gerçekleşen 1 Mayıs işçi gösterilerinin önemini şüphesiz Engels’ten daha iyi tarihe not düşen olmamıştır. Engels, “Ben bu satırları yazarken, Avrupa ve Amerika proletaryası kendi güçlerini gözden geçiriyor; ilk kez tek ordu olarak, tek güç altında seferber ediliyor ve tek bir dolaysız amaç için savaşıyor: Yasal düzenlemeyle kurulmuş sekiz saatlik işgünü… Şu anda tanık olduğumuz manzara, tüm ülkelerin kapitalistleri ve toprak sahiplerinin, bugün tüm toprakların proleterlerinin gerçekte birleşmiş olduklarını fark etmelerini sağlayacaktır. Keşke Marx kendi gözleriyle görebilmesi için yanımda olsaydı!” (Marx & Engels, 2003)

Ekim Devrimi Öncesi 1 Mayıslar

Lenin’in 1896 yılının 1 Mayıs’ında hapisten St. Petersburg işçilerine hazırladığı ve gizlice hapishane dışına çıkarılan broşür 40 fabrikada işçiler arasında dağıtıldı. Kısa, açık ve Lenin’in özgün tarzıyla kaleme alınmış bu broşür 1896 yılının ünlü tekstil grevlerinin patlamasına ön ayak olmuştu. Lenin o dönem işçilere en sade anlatımla patronlar tarafından nasıl sömürüldüklerini ve Çar rejiminin de buna nasıl çanak tuttuğunu ifade etmişti. Akabinde de 1 Mayıs’ın önemini tarihsel gelişimiyle yabancı işçilerin taleplerini bildiren yazıları işçilerin örgütlenmesinde rol oynadı. Lenin 19. yüzyıl ortalarında dillere pelesenk olan “8 saat iş, 8 saat dinlenme, 8 saat uyku” sloganına Rus işçi sınıfına kazandırmıştı.

1900 yılına gelindiğinde Rus işçi sınıfı yeni yüzyılın ilk 1 Mayıs’ını kutlayacak örgütlü sınıf bilincini oluşturmayı başarmıştı. Çarlığın birçok kentinde işçiler 1 Mayıs hazırlıklarına başlamıştı. Bolşevikler sosyalist devrimin temelini atmak ve proletarya demokrasisini tesis etmek için 1 Mayıs’ı güçlü bir sınıfsal araç olarak kullanmıştır. Lenin 1 Mayıs’ı “Rus halkının siyasal kurtuluşu uğruna önlenemez mücadelenin, proletaryanın sınıfsal gelişimi ve sosyalizm uğruna açık mücadelesinin bir toplanma noktası” olarak ifade ediyordu. Geçmiş işçi hareketlerinde olduğu gibi Rus işçi sınıfı da 8 saatlik işgünü talebiyle grevlerini örgütlemiş ve 1 Mayıs gösterilerini düzenlemiştir.

1912 yılında Sibirya madenlerinde grevci işçilerin katledilmesi sonrası meydana gelen devrimci işçi eylemleri Rusya’da devrimci ruhun tekrar doğduğunu ve 1905 Rus Devrimi yenilgisinden beri ülke üzerine çöken Çar – Duma hükümetinin artık sıkıştığının Bolşevikler farkına varmıştı. Bunun üzerine Lenin 1912 1 Mayıs’ı gösterileri için Rusya’nın tümündeki işçiler büyük 1 Mayıs grevi ve sokak eylemliliğiyle devrimci bildirileri ve emekçi kitlelere yönelik devrimci konuşmaları Rusya için tekrar yükselen devrimci bir dönem olduğunu açıkça gösterdiğini ifade etmiştir.   

SSCB Dönemi Sekiz Saatlik Çalışma ve 1 Mayıs

Sovyet Rusya’da işçi sınıfının insanca koşullarda çalışması için tüm dünyada enternasyonal bir dayanışma ile örgütlenen grevlerin bir kazanımı olan 8 saatlik çalışma 1917 Büyük Ekim Devrimi ile birlikte hemen yasalaşmıştır (SOVNARKOM, 1917). Çok geçmeden 1 Mayıs tüm Sovyet Rusya ve müttefik Sovyet ülkelerinde işçi bayramı ilan edilmiştir. Dünya’da kurulan ilk proleter demokrasisinde alınan bu karar, dünyanın geri kalanında mücadele veren işçi sınıfına da umut olmuştur. Zira Amerikan işçi sınıfının Amerikan iç savaşı dönemi ve sonrasında örgütlediği grevler hem Avrupa’ya hem de Rusya’ya ilham kaynağıdır. Sovyetler ile elde edilen bu zafer 7 saatlik çalışmayı da içeren ve sosyal hak taleplerini arttırmıştır. 1918’de biten Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı neticesinde yenilgiye uğrayan Almanya ağır yaptırımlar içeren 1919 Versay Antlaşmasını imzalamış ve buradan hareketle Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) aynı yıl itibariyle 8 saatlik çalışma günü ve 48 saatlik çalışma haftasını kabul etmiştir (Baumler, 2020). Sovyet Rusya (henüz SSCB kurulmamıştı) İş Hukuku Kanunu 1918 yılında yürürlüğe girdiğinde tüm iş kollarında emeğin korunması için çalışanların hakları devlet garantisi altına alınarak işçilerin çalışma ortamlarındaki zorluklar ve tehlikeler çerçevesinde maaş ve sosyal güvenceler verilmişti. Üretenin yöneten olduğu, asalak burjuva sınıfının tasfiye edildiği işçi iktidarında tüm işçi sınıfının elde ettiği haklar, hiç kuşkusuz bugün hâlâ daha mücadelesi verilmesine rağmen ülkemiz dahil dünyanın birçok geri kalmış memleketlerinde hiç edilmiş ve merkez kapitalist dediğimiz memleketlerde ise işsizliğin, evsizliğin kol gezdiği, ırkçılığın tırmandığı bir küreselleşme ve neoliberal sömürünün yıkımına maruz kalmıştır.

Dünden Bugüne Türkiye’de 1 Mayıs

Türkiye’de 1 Mayıs uzun yıllar boyunca yasaklandı ve bu anlayış işçi sınıfı ile aydın kesim üzerinde sürekli bir devlet baskısı haline geldi. Osmanlı döneminde 1905 yılında İzmir’de, 1909’da Selanik ve Üsküp’te ve 1910’da da İstanbul’da olmak üzere tarihimizin ilk 1 Mayıs gösterileri düzenlendi. 1920 yılında işgal altında olan İstanbul’da tüm baskılara rağmen işçiler ellerinde “Bağımsız Türkiye” pankartlarıyla yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. 1921-1923 yılları arasında da İstanbul’daki işçiler ve denizciler 1 Mayıs’ın resmi bayram olması, 8 saatlik işgünü, hafta tatili ve grev hakkı gibi taleplerle 1 Mayıs eylemlerini ortaya koydular. Cumhuriyetin ilk yıllarında bildiri 1 Mayıs için bildiri dağıtan işçiler tutuklanırken, 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu dolayısıyla 1935 yılına kadar 1 Mayıs gizlice kutlanan bir bayram oldu. 1935 senesinde ise Bahar ve Çiçek Bayramı adı altında 1 Mayıs’ın tarihine ve gelişimine zıt bir isimlendirme yapılarak kutlamalara izin verildi. Yasaklarla dolu yılların ardından 27 Mayıs 1960 darbesi ile gelen toplu sözleşme, grev ve lokavt kanununun tarihi olan 24 Temmuz işçi bayramı olarak dayatıldı ancak sınıf mücadelesinin kararlı duruşu ile bu dayatma bugün hatırlanmayacak bir şekilde tarihin tozlu raflarına terk edildi.

1976 yılında Türkiye işçi sınıfı tarihinin en görkemli 1 Mayıs kutlaması 400 bin emekçinin DİSK’in öncülüğüyle Taksim’e yürüdüğü gün gerçekleşmiştir. Bu görkemli kutlamadan rahatsızlık duyan kesimler her dönem olduğu gibi  o gün de kendini gösteriyordu. Ama yine de 1977 senesinde de bir önceki yıl olduğu gibi işçi sınıfının direnişçi tutumu sayesinde Taksim’e 500 bin işçinin akması engellenemedi. İşte tam da bu sebeple 1977 kanlı 1 Mayıs’ı devlet klikleri tarafından organize bir şekilde Intercontinental Oteli’nden ateş açılması sonucu bayram kutlaması kana bulandı. DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’in konuşmasının sonlarına doğru açılan bu ateş tam 37 işçinin katledilmesine sebep oldu. Ertesi sene yine yüz binlerce emekçi 1977’deki katliamı anarak 1 Mayıs’ı buruk bir şekilde kutlamıştı. 1979’da sıkı yönetim mahkemesi İstanbul’da mitingi yasakladı ve 1980 darbesi ile birlikte yasaklar silsilesinin başını 1 Mayıs çekiyordu.

1987 yılına kadar büyük çaplı bir gösteri mümkün olmamıştı. O yıl da sendikaların, aydınların ve bazı milletvekillerinin öncülüğünde bin kişilik bir grup Taksim meydanına girmek istedi. Ancak polis sadece vekillerin anıta çelenk bırakmasına müsaade etmişti. 1989’dan itibaren 90’ların sonuna kadar hemen hemen her 1 Mayıs gösterisinde halka saldırılar gerçekleşti ve işçi, emekçi, kadın ve öğrencilerin de aralarında olduğu onlarca canımız iktidar ve devlet klikleri tarafından katledildi. 2000’li yıllarda Taksim Meydanında kutlamalar devam etmiş ve 2013 yılı Gezi olaylarıyla çok daha farklı bir anlam kazanmıştı. Gezi sonrası süreçte halk güçleri Taksim dışındaki çeşitli alanlarda işçi bayramı kutlamaları yaparken yine de Taksim Meydanı’nın tarihsel önemine dikkat çeken birçok devrimci polisin şiddetine ve gözaltılarına rağmen 1 Mayıs’ta Taksim’den vazgeçmemiştir.

Sonuç

Reel sosyalizmin 90’lardaki yenilgisine rağmen bugün dünya komünizme daha yakındır. Kapitalizm küreselleşme hamlesiyle de neoliberal taktikleriyle de üretim çelişkilerinin yarattığı krizlerini aşamıyor. Bu krizler onun sürdürülemez yapısını gözler önüne seriyor ve kapitalist sistemdeki çatlaklar derinleşiyor. Dünyanın dört bir yanında işçiler, kadınlar, ezilenler ve sömürge halklar ayaklanarak emperyalizme, küresel sermayeye baş kaldırıyor. Bugün Avrupa’da faşistler etnokrasi adını verdikleri sözüm ona ırkçı olmayan kültürel milliyetçilik adı altında şovenizmi kıtada pompalarken, 1 Mayıs’ın kitlesel gösterileri karşısında tir tir titriyorlar. Çünkü 1 Mayıs işçi sınıfına aittir ve devrime adanmıştır. En sosyal demokrat ve modern medeniyetler olarak parmakla gösterilen Avrupa ülkelerinde bugün polis şiddeti en çok işçi, öğrenci ve aydın kesimlerin üzerinedir, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi. Fransa’da, Almanya’da, İngiltere’de greve giden kamu emekçileri, liman işçileri ve fabrika işçilerine bakın. Her biri bir barikat arkasında kâh emeklilik için kâh bugüne özgü sosyal haklar için mücadele ediyorlar. İşte dün de bugün de mücadele olmaksızın, örgütlenme olmaksızın, sınıf bilinci olmaksızın hiçbir hakkın kazanılmadığı tekrar tekrar ispat ediliyor.

Haymarket olaylarından bu tarafa geçen bir buçuk asırda üretim çelişkileri hâlen değişmedi ve işçi sınıfı hak mücadelesinde hâlen polis şiddetini iliklerine kadar hissediyor. Kapitalist sistemin ortaya çıktığı ilk günden beri işçi sınıfının mücadelesi çeşitli mevziler almış; Paris Komünü’nü, Sovyetler Birliği’ni yaratmış ve maalesef kazandığı bu gibi mevzileri bugün kaybetmiştir. Ancak 1 Mayıs ruhunu tarihin hiçbir döneminde yitirmemiştir. Tüm tarihsel momentlerin değişime odaklandığı anlarda olduğu gibi bugün de önce 1 Mayıs’ta emek bayramımızı kutlayıp sınıf mücadelesinin bayrağını yükselteceğiz, ardından da 15 Mayıs sabahında Emek ve Özgürlük İttifakı’nın zaferinin halaylarında işçi sınıfıyla birlikte olacağız! İşte o zaman fabrikalarda, tarlalarda, emeğin özgürleştirileceği her havzada demokratik cumhuriyetin inşasına büyük bir coşkuyla tüm halkımızla başlayacağız! Yaşasın 1 Mayıs!

 

Kaynakça

  1. Baumler R. (2020). Denizde çalışma süresi sınırları ve yüz yıllık gelişimi. Deniz Hukuku Dergisi, cilt 121. (Baumler R. (2020) Working time limits at sea, a hundred-year construction. Marine Policy, issue 121.)
  2. Marx, K. (2010). Das Kapital I. Cilt. Yordam Kitap. s.292.
  3. Marx, K & Engels, F. (2003). Komünist Parti Manifestosu. Almanca Baskıya Önsöz. 1 Mayıs 1890. Eriş Yayınları.
  4. SOVNARKOM (1917). 29.10.1917 tarihli Sekiz Saatlik Çalışma Günü Hakkında Kararname. Kremlin, RSFSC. (Декрет СНК РСФСР от 29 октября 1917 года «О восьмичасовом рабочем дне»)
  5. Trachtenberg A. (1932). 1 Mayıs’ın tarihçesi: Kapitalist barbarlığa karşı emeğin özgürlük mücadelesi!. Çev: Hünkar Özlütaş, Evrensel Gazetesi 30 Nisan 2022.