ABD ile AB Arasındaki “Çatlaklar”

Hegemonya mücadelesinin sıçradığı küresel zeminde kalıcılaşması hızlanıyor. Haliyle bu hızlanma, oluşum halindeki bloklar arasında ve içerisinde var olan çatlakları hareketlendiriyor. ABD ile AB arasında yaşanan son gelişmeler, önümüzdeki kısa vadede “Batı” bloku içerisindeki mücadelelerin ve çatlakların hareketleneceğine işaret ediyor.

Silahlanma

Hegemonik gücünde azalma olsa da küresel güçler arasındaki liderliğini sürdüren ABD, ayakta kalabilmek için savaş kozuna yükleniyor.

Silahlanmaya dünyanın geri kalanından daha fazla harcama yapan ABD, savaş ateşini alevlendirmeye sürdürürken kâr elde etmeye de çalışıyor.

ABD ile AB arasındaki ilişkilerin en önemli başlığını da “savaş” oluşturuyor.

Trump’in başkanlığı döneminde sıkça vurgulansa da gerçekleşmeyen Avrupa’nın savunma için ABD’ye “bedelini” ödemesi isteği yavaş yavaş gerçekleşiyor.

NATO üyesi AB ülkelerinin savunma harcamaları ABD’nin istediği GSYH’nin %2’si sınırına dayandı. Avrupa ülkelerinin 2019-23 arasındaki silah ithalatı, 2014-18 arasındaki döneme kıyasla iki katına çıktı. Ve bu silahların %55’i ABD’den alınırken Washington’un son 5 yıldaki silah ihracatı %17 arttı.

Buna ek olarak AB’nin işgücü verimliliğinde ABD’nin geride kalması ile ABD ile AB ekonomileri arasındaki uçurum büyüyor.[1]

Böylece ABD savaşlardan doğrudan kâr sağlamakla birlikte sanayisini geliştirmekle kalmıyor, ayrıca AB’yi kendine bağımlı bir vasal haline getiriyor.

Son olarak İngiliz askeri yetkililerinin “Rusya ile iki aydan uzun süre savaşamayacaklarını”[2] itiraf etmesi ise savaşın yükünün tamamen Kıta Avrupası’na yüklenilmesinin amaçlandığını gösteriyor.

Yandaşlar ve Karşıtlar

ABD’nin dayattığı vasallık, silahlanma ve savaşın yükü AB içerisinde ayrışmaların önünü açmakta.

ABD’nin dayattığı politikalara ve savaşın yayılması çabasına en büyük destek Fransa’dan geliyor. Fransa’nın ABD ile ilişkilerini geliştirerek silah ihracatını artırması ve Macron’un sonrasında geri adım atsa da “gerekirse Ukrayna’da savaşırız” demesi Paris’in “savaşlarla” AB içerisinde ve küresel düzeyde güç olmayı arzuladığını gösteriyor.

Fransa’nın dışında en büyük destek ise silah sanayisini geliştirmek isteyen Alman sermayesinden geliyor. Renk isimli Alman tank parçaları üreten şirketin 2023 yılındaki siparişlerinin %33 artırarak 4,6 milyar avroya ulaşması[3] Alman sermayesinin iştahını kabartmış durumda. Fakat koalisyon ortağı Yeşiller’in bütün çabasına rağmen Alman devleti ve sermayesinin önemli bir kısmı “bağımlılığa” yol açacağı gerekçesiyle savaş ateşinden kısmen de olsa uzak durmaya isteğini sürdürüyor.

AB’nin içerisindeki çeşitli kesimler ise savaş ateşinden uzak durma konusunda istekle sınırlı kalmayarak aksiyon alıyor.

Macaristan’dan sonra Slovakya ve Çekya da Ukrayna’ya askeri yardım gönderilmesini reddediyor. İtalya’da Başbakan Yardımcısı ve sağcı Lega’nın lideri Matteo Salvini ile sağcı Fransız Ulusal Birlik’in lideri Marine Le Pen, ABD yanlısı Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in bir dönem daha başkan olmasını desteklemeyeceklerini ilan ediyorlar.

AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Borrell ise Avrupa Birliği’nin Ukrayna’daki savaşta olmadığını ve olmayacağını belirtmekle birlikte Gazze’deki sivilleri yönelik operasyonların kabul edilemez olduğunu ifade ediyor.[4]

ABD’nin dayattığı savaş ateşine karşı çıkmanın bir diğer yönünü de ekonomik nedenler oluşturuyor.

AB sermayesinin bir kısmı kritik hammadde tedarikinde çeşitlendirmeye yönelse de (ABD’nin uyarılarına rağmen) Çin’i “düşmanlaştırmadan” malzeme almaya devam edeceklerini belirtiyorlar.[5]

Diğer yandan AB liderlerinin Avrupa Yatırım Bankası’nın savunma sanayisine daha fazla kredi vermesi yönünde anlaşmaları[6] AB içerisinde tartışmaları artırıyor. AB’ye üye “çevre” ülkeleri bunun kendi sanayi politikalarına müdahale anlamına gelip bağımlılıklarını artıracağı kaygısındalar. Buna ek olarak NATO’nun öngördüğü savunma harcamasını GSYH’nin yüzde 2’sini gerçekleştirmeye çalışırken zorlanmaları ve büyümenin düşük kaldığı bir dönemde savunma harcamalarının artması özellikle AB’nin çevre ülkelerinde bütçe açığının ve dış borçlarının artmasına yol açıyor. Bu da mali yapısı güçlü olmayan bu ülkelerin bağımlılığını artırıyor.

Sermayenin kapitalizmin yapısal krizini aşmak ve Washington’un da hegemonyasını korumak için dayattığı savaş politikaları, Çin ve Rusya’ya karşı ABD ile AB’nin bir blok oluşturmasını kolaylaştırmıştı. Fakat dünya çapına yayılan savaşların karşı blokta beklenilen yenilgilere ve gerilemelere yol açmamanın yanı sıra Batı bloğundaki siyasi ve ekonomik krizleri çözememesi çatlakların oluşmasına neden oluyor. Savaş politikaları sürdürüldüğü takdirde “beklenilenlerin” gerçekleşmemeye devam etmesi durumunda ise ABD-AB bloğunda ve AB içerisinde çatlakların büyümekle kalmayıp yıkıntılara yol açması gerçekçi bir ihtimal olarak beliriyor.

Dipnotlar:

[1] https://www.ft.com/content/22089f01-8468-4905-8e36-fd35d2b2293e

[2] https://www.telegraph.co.uk/news/2024/03/26/weakened-uk-military-two-months-war-russia/

[3] https://www.ft.com/content/0b9daec5-eeb8-42c6-b5ad-cfb789c5f01b

[4] https://anlatilaninotesi.com.tr/20240402/ab-yuksek-temsilcisi-borrell-savasta-degiliz-ve-olmayacagiz-1082380012.html

[5] https://harici.com.tr/ab-kritik-hammadde-tedariki-plani-cini-hedef-almiyor/

[6] https://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4926191-ab-liderleri-avrupa-yat%C4%B1r%C4%B1m-bankas%C4%B1n%C4%B1n-savunma-projelerine-daha-fazla-finansman