Peru’da Dejavu

2 Ekim’de Brezilya’da yeniden yükselen solun rüzgârı, ABD destekli sağcılar tarafından bu sefer Peru’da kesildi. Öğretmen grevlerinin öncülerinden biri olan Pedro Castillo, sağcıların çoğunlukta olduğu meclis tarafından yapılan bir darbe ile görevden alındı. Castillo, 2021’de aşırı sağcı Alberto Fujimori’nin kızı Keiko Fujimori’yi ikinci turda yenerek cumhurbaşkanı seçilmişti. Neoliberal politikaların bitirilmesi, “marjinalleşmiş” yerlilerin haklarının sağlanması ve baba Fujimori’den kalan darbe anayasasının değiştirilmesi hedefleriyle yola çıkmıştı. Fakat bu süreçte sermayeye verdiği tavizler, kendi toplumsal tabanının desteğini kaybetmesine neden olarak onu şu anki duruma sürükledi.

Engeller 

Castillo 2021’de Fujimori ailesini; yoksul köylülerin, yerlilerin ve ezilenlerin desteği ile seçimin ikinci turunda yendi. Özellikle neoliberal politikaların bitirilmesine yönelik ve Güney Amerika’da neredeyse her ülkede olan yerlilerin haklarının verilmesi ile ilgili politikaları uygulamaya başladı. Seçimden hemen sonra uygulanmaya başlanan bu politikalar önemli iki engele takıldı. Birincisi meclisin aritmetiği ve ikincisi -ki asıl önemli olan- sermayeye karşı girişilen bu süreçte onunla mücadele etmek yerine, sermaye ile uzlaşmaya çalışılması. Castillo, seçimden sonra sol koalisyonun hızlıca dağılmasından sonra partisi Özgür Peru’dan ayrılıp “bağımsız” bir biçimde cumhurbaşkanlığı görevine devam etti.

Marksist-Leninist parti olan Özgür Peru’nun adayı olarak seçilen Castillo’nun partiden ayrılması hem tabanın tepkisini çekti hem de sağcı medyanın, şirketlerin, sağcı meclisin hedefindeyken onu yalnız bıraktı. O dönem meclisten gelen istifa çağrıları, gensorular ile baş edemedi ve yavaş yavaş bu sürece gelindi. Siyaseten yapacak hamle bulamayan Castillo çareyi orduya güvenerek meclisi feshetmekte buldu ve başarısız oldu, görevden alındı. Peşinden ezilenler, işçiler, yerliler sokaklara çıktı fakat Castillo kendi pasif politikasının kurbanı oldu bile. 

Azil Sürecinin Yolu 

Aşırı sağcı Fujimori ailesini yendikten sonra Castillo’nun karşısında önemli bir engel bulunmaktaydı. Her ne kadar cumhurbaşkanlığı makamında Castillo olsa da karşısında sağcıların baskın olduğu bir meclis bulunmaktaydı. Özellikle seçimden sonra ABD güdümlü OAS’ın (Amerikan Devletleri Örgütü) ziyaretlerinin artması ve mecliste sürekli Castillo’nun azledilmesine yönelik hamlelerin yapılmasına karşılık Castillo oldukça pasif bir politika sürdürdü. Bu pasif politikasının kaynağı ise Peru oligarşisine duyduğu güvendi. Partisinden istifa etmesinden kaynaklı yalnız kalmamak için seçimlerden sonra oligarşiye verilen bazı tavizler -CONFİEP’in (Peru’nun işveren konfederasyonu) istemediği bakanları tasfiye etmesi gibi- ise Castillo’nun toplumsal desteğini de oldukça azalttı. Böylece Castillo kendisini destekleyen yerli, işçi ve emekçi kitleleri arkasına alıp, reformlar gerçekleştirmek yerine gerici bir yöntemi kullandı ve oligarşinin eline düştü.

Aynı hatayı Evo Morales de yapmıştı ve aynı şeyler onun da başına gelmişti. Castillo, artık meclisin hamlelerine dayanamayarak meclisi feshetti ve bunu yaparken arkasında ordunun duracağını düşündü ve bu yüzden kitleleri sokağa çağırmadı, devrimci bir meclis toplama hamlesini yapmadı. Sonuç olarak Castillo tutuklandı, hakkındaki suçlamalar kabul edildi ve başkan yardımcısı Dina Boluarte -kendisi zamanında sol partiden atılmıştı- başa geçti. ABD ve OAS bu hükümeti hemen tanıdı ve sonuç olarak Fujimori artığı aşırı sağcıların başı çektiği, emekçi düşmanlığının ana fikir olduğu bir hükümet kuruldu.

Peru Halkı Direniyor

Meclis darbesinden sonra özellikle yerlilerin ve emekçilerin yoğun yaşadığı bölgelerde kitleler sokağa çıkmaya başladı. Castillo onların umutlarını baltalamış olsa da, halk karşı karşıya olduğu durumun oldukça farkında. Sermaye sadece Castillo’yu devirmek ile kalmayacak, daha da ilerisini düşünmeye devam edecek. Tam olarak bu sebepten dolayı halkın sermayeye olan öfkesi hala diri. Halkın talepleri arasında en önemli talep ise aşırı sağcı meclisin seçiminin iptal edilip yerine tekrardan seçime gidilmesi.  

Peru’daki gelişmelerin bir diğer önemli noktası ise sokağa çıkan kitlelerin Castillo’yu doğrudan savunma gibi bir pozisyonda olmamasıdır. Castillo, ciddi anlamda bu sürecin mimarlarındandır ve halk bunu görmektedir. Fakat aynı zamanda unutulmamalıdır ki cumhurbaşkanının bir avuç sermaye yanlısı sağcı milletvekilleri tarafından seçilmesine karşı demokratik bir seçim istemek oldukça meşru ve haklı bir istektir.

Beklentiler 

Yerliler, işçiler, emekçiler ve tüm ezilen kesimler günlerdir sokakta ve “tekrar seçim” taleplerini en yüksekten söylemeye devam ediyorlar. Bununla birlikte halk kitleleri yeni bir anayasa ve kurucu meclis taleplerini de yükseltmeyi sürdürüyor. Bolivya’da yapılan darbeden sonra devletin tüm şiddet aygıtları ile ezilenlere saldırısını net biçimde görmüştük. Özellikle yerli halkı bizzat öldürmek için saldıran Bolivya polisi, aşırı sağın ideolojisini de sokaklara taşımıştı. Peru, bu açıdan Bolivya’ya çok benzemekte. İki ülkede de yoğun bir yerli nüfusu var ve bu yerli nüfusun çoğunluğu genel siyasetten dışlanmış insanlar. Devlet şiddetinin artması ve halkın buna karşı direnmesi muhtemel gözüküyor. Hem halkın içerisinden gelen taleplerin güçlenmesi ve Güney Amerika tarihinden gelen sağcı şiddet geçmişi halkın direngenliğini arttıran unsurlardan.

Peru’da yaşananlar bizlere bir kere daha şunu göstermektedir: Kapitalizmin içerisinde gerçekleştirilmek istenen reformlar kendi içerisinde büyük bir çelişki barındırmaktadır. Bu reformların yapılması için kapitalist üretim ilişkileri, devletin içerisindeki sermaye odakları, medya, oligarşi ve diğer kapitalist düzen içi unsurların bertaraf edilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde sonuç tarihte olan birçok örnek gibi maalesef yenilgi olacaktır.