Wagner’in Moskova Seferi

23 Haziran günü Putin yıllardır güvendiği, aşçısı olarak nitelendirilen Prigojin’in elinden en acı yemeği yedi. Prigojin’in liderliğini yaptığı Wagner Grubu cephede yeterince dikkate alınmadığı, mühimmat yollanmadığı, ordu içerisinde rüşvetin arttığı ve beceriksiz komutanların görevlerinden alınmadığı sebebiyle bir açıklama yayınlayarak Savunma Bakanı Şoygu’nun kendilerine teslim edilmesini istediler ve Putin döneminde ilk defa gerçekleşen darbe girişimini başlattılar. 

Wagner Darbesinin içeriğine bakmadan önce Wagner Grubu’nun Ukrayna’da ve daha önce Suriye, Libya ve Afrika’daki faaliyetlerini incelemek gerekmektedir. Rusya’nın yurtdışında gerçekleştirdiği askeri danışmanlık faaliyetlerini ve askeri operasyonlarını düzenleyen özel bir askeri şirket olan Wagner, kamuoyunda ilk olarak Türkiye’nin Libya’da düzenlediği operasyonlar esnasında oldukça gündeme geldi. Libya’da Hafter güçlerine sahada aktif biçimde destek veren Wagner güçleri Rus Ordusu’nun fiili olarak asker göndermediği veya politik koşullardan kaynaklı asker göndermek istemediği bölgelerde danışmanlık faaliyetleri yürütüyor. Daha önce Irak İşgali’nde ABD birçok askeri şirketi (örneğin Blackwater) sahada aktif olarak kullanmıştı. Wagner’in sanki bir orduymuş gibi kendine ait hava savunma sistemlerinin bulunması hatta kendine ait hava gücünün olması Wagner’i temel olarak diğer askeri şirketlerden ayıran en büyük fark.  

Moskova’ya Yürüyüş 

Wagner elinde bulundurduğu askeri güç ve Ukrayna’da Rus Ordusu’nun başarısızlığına rağmen bazı bölgelerde kazandığı kısmi başarılarının kamuoyunda yarattığı “sempati” ile uzun süredir Rusya Savunma Bakanlığı’na sert tepkiler gösteriyordu. Ukrayna’da savaşan güçlerine mühimmat sağlanmadığı, Rusya Savunma Bakanlığı’nın ölen askerleri halka duyurmadığı ve yalan söylediği, Savunma Bakanlığı’nda rüşvetin inanılmaz boyutlara çıktığını her fırsatta kameraların karşısına çıkıp bağıra çağıra söyleyen Prigojin 1 Temmuz’a (Rusya Savunma Bakanlığı’nın askeri şirketlere yönelik zorunlu tuttuğu anlaşmanın imzalamasının son günü) sayılı günler kala elindeki son kozu oynadı ve ilk elden karşısına Savunma Bakanlığı’nı alarak bir “darbe girişimi” başlattı.  

İlk açıklamalarında sadece Şoygu ve Gerasimov’u hedef alan Prigojin, Rostov’u ele geçirdikten ve Putin’in isim vermeden kendisini hedef alan açıklamalarından sonra kuzeye doğru Moskova’ya yürüyüşe başladılar. Rostov’da epeyce “şov” yapan Wagner güçleri Putin’in açıklamalarından sonra “Başkan’ın hata yaptığını, yürüyüşlerinden dönmeyeceklerini” açıkladılar. Moskova’ya giderken Rus Hava Kuvvetleri ile yer yer çatışmalar yaşasalar da yol üzerinde veya Rostov’da ciddi bir askeri çatışma gerçekleşmedi. Moskova’ya çok kısa bir süre kala ise Prigojin’den “kan dökülmesini önlemek için üslerimize dönüyoruz” açıklaması geldi. Burada özellikle Lukaşenko’nun devreye girerek taraflar arasında arabulucu olmasının etkili olduğunu söylemek önemli. Bu açıklamadan sonra Wagner güçleri önce Ukrayna’ya bağlı Luhansk oblastına (şu an Rusya kontrol ediyor) oradan da bölgedeki kamplarına dağıldılar. Yaklaşık 1,5 günün özetine baktığımızda özellikle Rusya ve Doğu Avrupa açısından önemli birkaç sonuç çıkarmak mümkün olacaktır. 

Sonuçlar

İlk olarak Wagner güçlerinin bu darbe girişimini aslında uzun bir sürecin patlama noktası gibi görebiliriz. Ele geçirdikleri veya serbestçe hareket ettikleri oblastların valilerinin Wagner güçlerine karışmaması, askerlerin birbirlerine müdahale etmemesi bizlere bu girişimin önceden planlanladığını hatta devlet içerisinde yerleşmiş bazı sermaye gruplarının da kısmen desteklediğini gösteriyor. Unutmamalı ki Şoygu devlet içerisindeki sermaye gruplarının oldukça merkezinde yer alan bir kişilik. Ek olarak ise Prigojin’in sermaye gruplarıyla ilişkisi (Putin’e oldukça yakın olanlar dahil) gayet ortada ve herkesin farkında olduğu bir durum. 

İkinci olarak Wagner’in şu anki pozisyonu oldukça belirsiz. Grup bir süreliğine gönüllü alımını durdurdu; fakat Suriye, Libya ve Afrika operasyonları hakkında net bilgiler mevcut değil. En azından Orta Afrika Cumhuriyeti, Suriye ve Libya’daki operasyonları bir şekilde devam ettirilecektir. Ukrayna’da ise ağır silahlarını yer yer Rus Ordusuna teslim ettiği ve Belarus’a geçiş yapıldığı belirtiliyor. 

Ukrayna (NATO kanadını Ukrayna üzerinden genelleyebiliriz) ise bu süreçte oldukça sessiz kaldı. Güney Taarruzu hâlâ aktif haldeyken bu iki günlük süreçte cephede önemli bir kazanım elde etmediler, spekülasyonlar dışında tamamen sessiz bir halde “izliyoruz” açıklaması yaptılar. Anlaşma sonrası ise özellikle Belarus sınırındaki oblastlarda (Sumy, Kiev ve Çernigiv) ek güvenlik önlemlerinin alındığını belirtmekle yetindiler. ABD, Belarus’a gelen Wagner güçlerinin ilerleyen süreçte başkent Kiev’i ele geçirmeye yönelik operasyonlara katılacağını belirtse de bu şimdilik oldukça zor duruyor. 

Lukaşenko 

Bir anda ortaya çıkan Lukaşenko ise Putin’in bir nevi kurtarıcısı oldu. İki tarafın arabuluculuğunu yapan Lukaşenko aslında bu olayın en önemli kazananlarından. Ukrayna savaşından sonra Belarusluların oluşturduğu aşırı sağ silahlı grupların güç kazanması ve Belaruslu muhaliflerden Polonya’da kurulmaya çalışılan ordunun haberleri yayılmaya başlamışken yaklaşık 30-40 bin kişilik paralı askerin Belarus topraklarında konuşlanıyor olması Lukaşenko’yu oldukça mutlu etmiştir. 

Sonuç olarak yıllardır medyada yansıyan “güçlü Putin” imajına büyük bir darbeye ve Rusya’da milliyetçi klikler arasında bir çatlağa yol açan bu kalkışma girişimi “kanlı” olmadan bitti. Ukrayna savaşında hatta daha önce 2014’te Donbass’ta istediğini alamayan Rusya her seferinde yakınındaki sorunları bir şekilde kapattı fakat bu sorun kapanmayacak bir çatlak olarak ortada hep duruyor olacak.