Asbest ve Halk Sağlığı

Binaların yıkılması ve arama kurtarma çalışmaları deprem denilince ilk akla gelen kavramlardan birkaçı. Fakat doğal afetler sonucu oluşan yıkımlar sadece insan hayatına değil tüm ekolojik yaşama derin hasarlar veriyor. Bölgede yaşayan sokak hayvanlarının durumu, deprem sonucu oluşan moloz atıkları, sulak alanlardaki değişimler listenin en başında duran sonuçlardan bazıları. Depremden önce dikkate alınmayan bilimsel araştırmalar depremden sonra enkaz ve atık yönetimi konusunda dikkate alınmazsa yeni bir ekolojik yıkım hiç de kaçınılmaz değil.

Enkazlarda Bekleyen Tehlike: Asbest

Herkesin sıklıkla ismini duyduğu asbest bölgede enkaz kaldırma çalışmalarındaki en yakıcı sorunlardan biri. En tehlikeli kanserojen maddelerden biri olan asbest sanılanın aksine doğal bir mineral.

2010 yılından itibaren üretimi yasak olan asbest eskiden birçok inşaat malzemesinde, çatı kaplamalarında, borularda kullanılıyordu. Üretimi yasak olmasına rağmen hala denetimsiz 2. el inşaat malzemelerinde asbestli yapı ürünü bulmak mümkün.

Solunum yoluyla vücuda alınan asbest akciğerlere tutunarak ciddi sağlık problemlerine sebebiyet veriyor. Bu etki doğrudan soluma sonucunda kısa vadede ortaya çıkmasa da uzun süreçte ciddi etkileri bulunmakta. 2012 yılında sunulan Asbestle Çalışmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik’te gerekli önlemler açıkça belirtilmesine rağmen enkaz kaldırma işlemlerinde de hafriyat döküm alanlarında da buna yönelik herhangi bir güvenlik önlemi alınmış durumda değil.

Günlerdir sosyal medyada yapılan uyarılar ve meslek odalarının yaptıkları açıklamaların tam zıttı bir uygulama enkaz kaldırma alanlarında sürüyor.

Armutlu’da ve Sümerler Mahallesi’nde denk geldiğimiz yıkımlarda kepçe operatörleri, inşaat işçileri, kamyon şoförleri maskesiz bir biçimde çalışıyordu. Aynı zamanda yıkım sonucu ortaya çıkan tozun azaltılması için sulama yapılmıyordu.

Gördüğümüz tedbirsiz yıkım süreci bakanlığın, yıkılan binaların yapısında bulunan yapı malzemesinin asbest içerip içermediğine dair hiçbir bilgisi olmadığını bize net gösteriyor. Maskeyle bölgeyi gezmemize rağmen ciddi anlamda yıkım tozuna maruz kaldık ve alanı terk ederken bunu çok daha rahat fark ettik. Her araç geçişinde havaya saçılan toz kıyafetlerimizde, saçlarımızda birikiyordu. Üstümüze bulaşan bu toz olduğu yerde kalmayıp, rüzgâr ile yürüme mesafesinde olan Sevgi Parkı’na, ilerleyen dönemlerde ise tarım arazilerine, sulak alanlara yani doğal yaşamın tam ortasına sürüklenecek.

Buna yönelik alınması gereken en iyi önlemlerden biri enkazların sulama ve toz kaldırmayacak şekilde temizlenmesidir. Fakat “bölgeyi en hızlı şekilde nasıl imara açabiliriz”, “zaten kimse yok hemen kaldıralım” yaklaşımı bölgeyi depremden sonra oluşacak büyük bir felakete sürüklüyor. En acı tarafı da bunun sonuçlarını kısa vadede tespit etmemizin (hatta uzun vadede bile) ne yazık ki imkansıza yakın olması.

Eko-kırım sadece enkazın kaldırılması ile bitmiyor. Enkazların ilk haftalarda başta Hatay Mileyha Sulak Alanı ve daha önce hafriyat alanı olmayan bölgelere dökülmesi hızlıca gündem olmuştu.

Tepkilerden kaynaklı kısa bir aradan sonra Mileyha’nın sınırlarına tekrardan döküm yapılması son 1 haftadır tekrardan gündemde. Bilinenin aksine hafriyat kaldırma sermayenin iştahını kabartan bir sektördür.

Hafriyatlardan çıkan demir, bakır, ahşap, teknolojik aletler ve birçok şey geri dönüşüme kazandırılır. Kalan betonlar ise dolgu alanı malzemesi olarak tekrardan kurumlara ve şirketlere satılır. Depolama alanlarının yetersizliği, mevcut alanların şehirden uzakta olması (doğal olarak nakliye maliyetini arttırıyor) ve enkaz miktarının devasa olması şehirlere en yakın alanlardaki arazilere gelişigüzel dökülmesinin önünü açıyor. Üstelik döküm araçları brandasız bir biçimde şehirlerin içinde, dağ yollarında gezmeye devam ediyorlar. Tüm yanlarıyla asbest yönetmeliğindeki neredeyse hiçbir kurala uyulmuyor.

Hatay’daki ve diğer deprem bölgelerindeki enkaz iktidarın söylemlerine göre 1 yıl içinde kalkacak. Bölgede bir gün vakit geçiren biri bile bunun bir yalan olduğunu rahatlıkla anlayabilir. “Hızlıca inşaat demiri bulun” emirleri, müteahhitlerin bakanlarla gezdirilmesi; sermayenin, nedeni olduğu yıkımın “temizliği” için önlem almadan, ekolojik yaşamı tehdit ederek bu sürece başladığını bizlere gösteriyor. Depremden önce en son su damlasına kadar kuruttukları ekolojik yaşamı, depremden sonra da rahat bırakmayacaklar.