Faşizmin İnşa Sürecinde Yerel Seçimler ve CHP

Faşizm inşa sürecini pek çok koldan yürütürken, ana muhalefetin siyasetin altını oyarak yarattığı boşluk da bu kollardan, kimilerine kök salmaya uygun ortamlar yaratıyor. Egemen güç bu inşa süreciyle eşgüdümlü olarak yarattığı çürümeyi farklı boyutlara taşırken siyaset ise çift koldan körükleyerek çürümeyi hızlandırıyor.

İktidarın ilmek ilmek ördüğü süreç resmi muhalefette “değişim” hamlesi ile karşılanmaya çalışıldı ise de “değişim” karşılığını bulamayan boş bir hamle olarak halk üzerinde olumsuz bir etkiye sahip oldu. Gelen tehlikenin faşizm olarak tespit edilmeyerek içinde bulunulan dönemin dolaylı da olsa normalleştirilmesi, bu etkinin olumsuzluğunun en önemli nedenlerinden bir tanesidir. Elbette işimiz Türkiye’de sosyal demokrasinin sorunlarını tespit edip onu ayakları üzerine kaldırmak değildir. Sorun kitleler üzerinde yaşanan olumsuz etkinin genel halk hareketine yansıması ve bu durum üzerinden faşizmin genişleyen nüfuz alanıdır.

“Hayalet” Başkan

Kürt opera sanatçısı Pervin Çakar’ın bundan birkaç ay önce İstanbul’da verdiği bir konser sonrası CHP’nin yeni genel başkanı Özgür Özel’in sahnede sanatçının elini öperken çekilen fotoğrafı iktidar çevrelerinde infial oluşturmuştu. Konu hakkındaki en manidar yaklaşım Ahmet Hakan’ın “Operadaki Hayalet” başlıklı yazısında gözüktü. Hakan, kameralar önünde olma fırsatını hiçbir zaman kaçırmayan Ekrem İmamoğlu’nun o gece ortalıkta gözükmemesini CHP’nin yaklaşan yerel seçimler için Kürtlerle kurduğu ilişkide eleştirilerden uzak durma isteği olarak yorumluyordu. Öyledir ya da değildir, ayrı konu ama “hayalet” tabiri genel başkanlık mevki için İmamoğlu’na cuk oturmuş bir tanımdır.

Türkiye’de sosyal demokrasi macerası Özgür Özel’in sola sinyal verip sağdan giden çizgisi ile İmamoğlu’nun merkez sağın liderliğine oturma mücadelesi içinde yalpalayarak dibe doğru gitmektedir. Bu mücadeleden ne partinin sola doğru bir açılımı ne de halk güçlerinin beklentilerini karşılayacak bir sonuç çıkacaktır. Aynası iştir kişinin lafına bakılmaz.

“Değişimci” Özgür Özel’in sol romantizm ile şişirdiği yelkenleri mecliste sınır ötesi operasyonlar ve NATO oylamalarında iniverdi. Sağdan esen rüzgarlara karşı dayanıksız parti hemen akıntıya kapılarak beyan ettiği rotadan çıkıverdi. Ya da rota, beyan edilen rota değildi. Ama şu belli ki CHP’de isimler değişiyor yapılan iş değişmiyor. Devletin krize girdiği her durumda CHP, fabrika ayarlarına dönüveriyor. Sermayenin devleti CHP’nin de sınırlarını çiziyor. Daha doğrusu CHP halen kendisini, kurucusu olduğu o devletin sahibi zannediyor ama o köprünün altından çok sular aktı.

Faşizme Açılan Alan

2019 yerel seçimlerinde faşizme kaybettirme temelinde yapılan hamle iktidar için oldukça sarsıcı sonuçlar doğurmuştu. AKP-MHP iktidarından ardı ardına kazanılan büyükşehirlerin temelinde başta Kürt hareketi olmak üzere solun da bu kaybettirme hamlesine verdiği destek vardı. 2019’un havası ile girilen 2023 Mayıs seçimleri ise soldan gelen bu desteğin daha resmi bir havaya evrilerek ülkede demokrasi rüzgarları estirmesi beklenirken, sağın kuşatması ve sonunda da vurduğu pranga ile sonuçlandı.

Seçimlerden aylar önce Akşener ile başlayan ve Davutoğlu ve Babacan ile devam ederek en son Ümit Özdağ’a kadar düşen kuşatma harekâtı, CHP üzerinden sağın alan kazandığı bir durum oldu. Kılıçdaroğlu, sol ve Kürt hareketinin verdiği desteği görünmez kılarak geri plana iterken Özgür Özel bu hatanın telafisini söylem düzeyinde yapmaya çalışsa da iş eyleme gelince CHP’nin tarihsel rolü devreye giriverdi: Sol gözük, sağ vur!

Yerel Seçimler

Yerel seçimlerin faşizmin inşasında oynadığı rol göz önüne alınırsa belirlenecek her aday bir yerel yöneticiden daha öte anlam içeriyor. Faşizmin inşa sürecinde iktidar cephesi açısından kazanılacak her bir belediye yeni rejimin organik gelişimini sağlayacak sac ayaklarıdır. İktidarın faşizmi topluma yayması ve yerel yönetim üzerinden sağlanan kaynakların faşizmi tabana yayan güçlere aktarılması belediyeler üzerinden gerçekleştirilen karşılıklı bir bütündür. Bu çerçevede demokrasi mücadelesinde kaybedilen her bir belediye faşizme açılan bir alandır.

Hatay halkının tepkilerine rağmen Hatay Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday gösterilen Lütfü Savaş ve Bolu’da tekrar aday gösterilen ırkçı Tanju Özcan şahsında cisimleşen ve birçok yerelde de farklı örnekleri gözlenen adaylık süreçleri ve sol ile ilkeli bir ittifak yapmaya kapalı izlenen yerel yönetim politikası hem nitelik hem de nicelik olarak faşizme alan açma anlamını taşımaktadır. Sola açılmayan alan ve CHP’nin kendi belediyeleri ile rantçılık ve talancılık üzerinden hesaplaşmadan kaçınması kitleler üzerinde umutsuzluğu derinleştirmektedir.

Sistem içi muhalefetin sola kapıları kapatarak yarattığı bu umutsuzluk hali demokrasi mücadelesi veren güçlerin de bu sürece dair bütünleşik bir çıkış üretememeleriyle birleşince yerel seçim süreci, faşist yükselişe ülke çapında set örme işlevinden uzaklaşmıştır. Basit bir idari yönetim seçmekten çok öte bir anlam taşıyan 2024 yerel seçimleri, bu haliyle 2019’da atılan taktik hamle ile kazanılan mevzilerin kaybedilmeye başlandığı bir dönemi işaret ediyor.

Resmi muhalefetin devlet ve sermaye ufkundan kavradığı siyaset anlayışı, halkın gündeminden ve tehlikenin ciddiyetinden uzaklaştıkça siyaseti çürütmektir. İşte bu çürümüşlükten oluşan boşluk en başta da ifade edildiği gibi, faşizmin arayıp da bulamadığı bir nimettir ve kendi meşru alanını bu boşluğa doğru genişletiyor. Ana muhalefetin sağa doğru attığı her adım faşizmin inşasına hizmet ediyor. Bu hizmeti durdurmak sola doğru çark edilerek faşizme karşı mücadele eden halkın barikatının güçlendirilmesi ile mümkündür. Böylesi bir durum mevcut inşa sürecini yeni krizlere sürükleyecektir.