CHP Neden Değişemez?

Mayıs seçimleri sonrası, resmi muhalefet partisi CHP değişim sancılarıyla kıvranıp duruyor. Değişimin ne olduğuna dair net bilgiler halen elde olmamasına rağmen bu arzunun seçim başarısızlığına endekslendiği herkesin kabulü.

Oysa değişimciler için de merkezciler için de sorun dönüp dolaşıp CHP’nin tarihsel rolünde kilitleniyor. Oynadığı bu rolün öne çıkan iki özelliği CHP’nin merkezcileri için de değişimcileri için de halen vazgeçilmez olması açısından önemlidir. Konuşan herkesin dili serbest fakat eller ayaklar bağlı.

Allah Devletimize Zeval Vermesin!

Osmanlı devletinin tasfiyesi ile kurulan yeni devlet aynı kutsallıkla ve ordu eliyle büyütülmüştü. Devletin kurucu partisi olarak cumhuriyetle yaşıt olan CHP, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar ülkeyi tek parti olarak despotik bir biçimde yönetmiş ve bu dönem boyunca özellikle örgütlü emeğin ve solun gelişmesine imkan verilmemişti. Emeğin baskı altında tutulduğu bu yeni devletin güvenli ortamında sermayenin büyümesi için uygun şartlar da sağlanmış oldu. Devletin kutsallığı Osmanlı’dan ordu kanalıyla yeni cumhuriyete, oradan da kurucu parti eliyle üzerine sermayenin kutsallığı eklenerek bugünlere kadar getirildi.

Bugün Erdoğan rejimi tarafından gerçekleştirilen “çete devleti”ne dönüşme macerası ve faşizmin inşa sürecinde CHP’nin işte bu devletçi karakteri de yapıyı ayakta tutan malzemeler arasında kullanılmaktadır. İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın bu inşa süreci çerçevesinde çeteleri yeniden organize eden hamleleri, Kılıçdaroğlu tarafından kutsanırken devletin girdiği biçim görülmez midir? Aksine, o kadar iyi görülmektedir ki,  ama diğer taraftan kendisine biçilen rolü layıkıyla oynamaktadır; devlete zeval gelmesin de ne olursa olsun.

Kılıçdaroğlu’nu zamanında koşa koşa Yenikapı’ya götüren de aynı garabetti, anayasa referandumunda Erdoğan’a yol veren de, dokunulmazlıkları kaldırtan da, bugün çeteleşmeyi kutsatan da aynı garabet; devletin sahibi CHP olmasa da CHP’nin sahibi devlettir. Mesaj gayet açıktır: Devletin sahibi kim ise onun bir tarafının kılı olmaya hazırız!

Peki değişimciler, cumhuriyetin despotik yumruğu ile farklı inançları ve kimlikleri baskı altına alarak yok sayan ve o gün atılan tohumlar ile yeşeren bugünkü yeni devlet ile tarihsel bir hesaplaşmaya mı giriyorlar da “değişim”den bahsediyorlar? Sahi değişimciler Kürt sorunu hakkında Kılıçdaroğlu’ndan farklı ne söylüyor? Ya da inançlar hakkında? Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğine karşı Özgür Özel’in “Hepimiz hacı torunlarıyız” çıkışından, inançlar üzerine devletin sünni kimliğinin devamlılığının savunulduğunu anlıyoruz. Aman dışarı doğru bir adım atılmasın, hemen toparlayacak bir hamle geliyor. Herkes demokrasiden devletin zarar görmeyeceği kadar bahsediyor. Yani sözde var, özde yok! 

Vekaleten Mücadele!

CHP’nin sosyal demokratlaşma hikayesi 50’li yıllarla birlikte sosyalist hareketin ve işçi hareketinin güç kazanmasıyla eşgüdümlüdür. 60’lı yıllarda kendini sosyalist sola karşı konumlandıran Ortanın Solu fikriyatı Ecevit ile birlikte CHP’nin temel çizgisini oluşturmuştu. Devletin despot niteliği korunarak savunulan demokrasi, partinin yükselen toplumsal talepler karşısında gittikçe radikalleşen kitle hareketinin sistem dışına çıkmasını engelleyen bir pozisyon almasını gerektiriyordu. Kemalist devrimin çözmediği bütün sorunların radikal yollara girmeden uzlaşı içinde sönümlendirilmesi CHP’nin sosyal demokrat görevlerinin başında geliyordu.

Bu çizgi bugün de CHP’nin karakterini belirleyen temel özelliklerden biri olarak devam ediyor. Devam etmek zorunda. Çünkü ülkenin kâh çözülmemiş demokratik meseleleri kâh yoksullaşma gibi ekonomik sorunları yoğunlaştıkça sistemi parçalama riski artıyor. Sosyal demokrasinin en büyük endişesini de bu toplumsal huzursuzluğun devrimci kanallara akma tehlikesi oluşturuyor. O yüzden CHP için toplumsal hareketi vekaleten sürdürecek bir şekle büründürerek “demokratlığın” süngüsünü düşürmeden muhalefet gemisini yürütmek en güvenli olandır.

En son Aydın’daki kız öğrenci yurdunda yaşanan ihmal cinayeti sonrası yapılan protestolarda gördük bu tavrı. Meydanda toplanan öğrencileri dağıtmaya çalışan CHP’liler tepkiyle karşılandı. Dağıtma gerekçeleri, ertesi gün gelecek milletvekillerinin sorunla ilgilenecek olmalarıydı: Siz dağılın biz bakarız. Hangi hukukla, hangi mecliste? Devlet eski devlet değil ama kafa eski kafa; Allah devletimize zeval vermesin!

CHP, karakterini belirleyen ve biri diğerine bağlı bu iki özelliğe sahip olduğu müddetçe değişim denen şey ancak makyajdan ibaret bir güncellemedir. Bugün Erdoğan rejiminin en çok ihtiyaç duyduğu şey de sistemin sınırları zorlama ihtimalini engelleyecek düzen içi bir muhalefettir. Son noktada sermaye düzeni tıkır tıkır işlerken kim onun tekerine çomak sokabilir ki? Değişimcisiyle, merkezcisiyle ekonomik programı iktidardan farklı olmayan, sömürü sisteminin devamını garanti altına alan bir CHP, demokrasiyi ve eşitliği ancak dilinde geliştirir. Gerçek değişim için sözden daha fazlası gerekiyor.