Emeğe Saldırı Artarken Emek Örgütlerinin OVP’si Var mı?

Geçtiğimiz günlerde Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından hazırlanan ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın sunumunu yaptığı 2024-2026 yıllarını kapsayacak enflasyon, istihdam, büyüme gibi makro ekonomik hedeflerin yer aldığı Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Yandaş ekonomistler tarafından “Biz IMF programını uygulamak yerine kendi milli politikalarımızı uygulamayı seçtik” şeklinde coşkuyla karşılanan programın neoliberal politikalardan farklı olmadığı da bu cümleye sıkıştırılmış oldu. 

Açıklanan programın, geçmişte açıklanan programlara göre daha “gerçekçi” olarak yorumlanması ve hedefleri ölçüsünde TÜSİAD’dan MÜSİAD’a kadar olumlu karşılanması, OVP’nin sermayenin talepleri doğrultusunda hazırlandığının ve AKP ile çıkarlarının uyumunun belgesi niteliğinde. Zaten programın oluşum hikâyesi de farklı sermaye gruplarıyla yapılan bir dizi toplantının sonucu şeklinde.  

OVP ekonomik krize dair çizdiği yol ile sermaye çevrelerince olumlu karşılanırken, sunduğu maddeler emek cephesi için sömürü ve soygunun daha da derinleşeceğine işaret ediyor. Bakan Nebati’nin gözlerindeki ışıltıdan Mehmet Şimşek’in “rasyonel” zeminine dönen ülke ekonomisi, Şimşek’in Dünya Bankası onaylı ortodoks uygulamaları ile sermayeyi kurtarmaya çalışırken açlık, yoksulluk, işsizlik halkı kavuruyormuş, ne gam. Hazırlanan OVP’nin emek için sunduğu tek bir olumlu madde bulunmuyor. 

Vergi Yükü Artıyor 

Programın devlet gelirleri ile ilgili hedeflerinde 2023 yılı içinde gerçekleşmesi tahmin edilen vergi miktarı 4.323,8 milyar TL. Bu rakamın 2026 yılında 11.467,6 milyar TL’ye çıkması hedefleniyor. 2022 yılında gerçekleşen rakam ise 2.383,6 milyar TL. 

Özellikle 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra, geçen seneden bugüne yüzde 100 artan bu vergi miktarının nasıl toplandığını hepimiz biliyoruz. İğneden ipliğe her şeyin vergisinin artması ve yetmeyen yerde ikinci vergilerin alınması (taşıtlar vergisi gibi) bu rakamı iki katına çıkartmıştı. Ağustos ayında açıklanan bütçe gerçekleşme rakamlarına göre vergi gelirlerinde dolaylı vergilerin payı yüzde 67,06, dolaysız vergiler ise 32,94.  Yani sırf bu oranlara göre toplanan vergilerin yüzde 70’e yakını halkın cebinden çıkmış gözüküyor. 

Açıklanan programda, önümüzdeki üç yıl içinde yaklaşık üç katına çıkacağı öngörülen vergi gelirinin önemli bir kısmının dolaylı vergilerden geleceği ve bunların da yine aynı cepten çıkacağı açık. Vergi yüküyle artan fiyatlar ve artmayan ücretlerle katmerlenen yoksulluk.

Esnek Çalışma 

“Uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma ile platform çalışması gibi yeni nesil esnek çalışma modellerinde yaşanan gelişmeler doğrultusunda iş dünyasının ihtiyaçları ve iş-özel yaşam dengesi gözetilerek mevzuat düzenlemeleri hızlı ve etkili bir biçimde hayata geçirilecektir” diyor OVP. 

Hemen hemen tüm önermelerin “iş dünyasının ihtiyaçları doğrultusunda” hayata geçirileceği vurgusu programın ruhunu oluşturuyor. Esnek çalışma da bu ruhun en karanlık yönlerinden biri.  

Pandemi ile birlikte çalışma hayatının normali haline gelen “yeni nesil esnek çalışma modelleri” fırsat bu fırsattır denerek OVP ile kalıcı hale getirilmeye doğru bir adım atılıyor. Esnek çalışma ile birlikte azalan iş gücü maliyetleri, patronların kazancını artırırken emeği örgütsüzlüğe doğru iten sistem, kuralsızlığı da kural haline getirmenin yollarını arıyor. Piyasanın kurallarının geçerli olduğu esneklik, emekçinin değil patronların esnekliği oluyor. 

Ucuz İşgücü ve İşsizlik 

Program işsizlik hedefi olarak 2023’te yüzde 10,1 olarak öngörülen oranı 2026’da yüzde 9,3’e düşürme hedefinde. Büyüme oranlarının eski programa göre revize edilerek düşürülmesi ile oluşan yeni büyüme oranları yüksek enflasyonun baskılanması için iç talebin kısılması yönelimiyle beraber işsizliği artıracak önlemler olarak karşımıza çıkıyor. 

Diğer yandan yine “piyasaların ihtiyaçları” çerçevesinde meslek yüksekokullarının işlevinin gözden geçirilerek meslek ve teknik lise mezunlarının ve “geçici ve/veya uluslararası koruma statüsünde” bulunan göçmenlerin bu ihtiyaçlar doğrultusunda ucuz iş gücü olarak emek sürecine katılmaları program ile garanti altına alınıyor. Sermaye, artan enflasyon karşısında işçilerin ücret artışı baskısını üzerinden atmak için ucuz iş gücü kaynaklarını değerlendirmek üzere kolları sıvamış gözüküyor. 

Zaten düşük olan ücretlerin daha da düşeceği anlamını taşıyan bu yönelim, artacak işsizlik oranıyla beraber önümüzdeki dönem emek mücadelesinin daha da çetinleşmesi gerektiği anlamını taşıyor. Bir diğer yanıyla da sınıf içinde bütünlüğün sağlanamaması, göçmen emekçilere karşı ırkçılığın yayılma tehlikesini de içinde barındırıyor. 

Kıdem Tazminatları ve Emeklilik 

Her ne kadar sonradan yalanlansa da Mehmet Şimşek’in “Bütçe açığının sebebi emeklilerdir” açıklaması pratik uygulamalarda karşılığını buluyor. Açlık sınırı altında maaş alan milyonlarca emekliyi atılacak çöp gibi gören AKP iktidarı OVP ile bu yükten de kurtulmanın yollarını bulmuş. 

Program emeklilik üzerine “Otomatik Katılım Sistemi’nin işverenlerin de katkısı ile ikinci basamak emeklilik sistemine dönüşeceği tamamlayıcı emeklilik sistemi kurulacaktır” şeklinde bir karara imza atıyor. “İkinci emeklilik maaşı” ile pazarlanan bu sistem ile sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi için bir adım daha atılıyor. 

Emeklilik sistemlerinin fon modelleri ile finansal alana entegre edilmesi neoliberalizmin temel yaklaşımı olan finansallaşma ile son derece uyumlu. Geçtiğimiz dönemde sosyal güvenlik sistemini devre dışı bırakmak için denenen ama beklenen karşılığı bulmayan bireysel emeklilik sistemi şimdi tekrar makyajlanarak tamamlayıcı emeklilik sistemi olarak gündeme geliyor. OVP, önerdiği sistem ile uzunca bir süredir sermayenin el koymaya çalıştığı kıdem tazminatlarını da büyük bir tehlike altına alıyor. Emekliliğin bireyselleştirilmesi ve özelleştirilmesi ile kıdem tazminatları ve ödenecek emekli maaşları sermayenin kâr için oynayacağı yeni “enstrümanlar”a dönüşüyor.  

Yoksullaşma 

Tüm bunların yanında 2023 için yüzde 65 olarak beklenen enflasyon tahminlerinin 2026’da yüzde 8,5’a kadar indirilmesi hedefinin konması ve bu hedefi tutturmak için “tüketimi dizginleme” yoluna gidilmesi programın diğer noktalarından biri. Tüketimin azaltılması için ilk elden kredi kartı kullanımına düzenleme getirilmesi, faizlerin yükseltilerek kart limitlerinin düşürülmesinin gündeme alınması düşük ücretle yaşamaya çalışan milyonlarca insana vurulan büyük bir darbe. 

BKM’nin Ağustos ayında açıkladığına göre kredi kartları, banka kartları ve ön ödemeli kartlar ile Temmuz ayında yapılan toplam ödeme tutarı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 138 artarak 752,75 milyar TL oldu. Yoksullaşma ile doğru orantılı artan bu oran milyonlarca insanın borç ile evine ekmek götürdüğü bir sistemin sonucudur. Bir yandan borç büyürken şimdi de en kolay borçlanma olanakları ortadan kaldırılıyor.  

Programla belirlenen enflasyon hedeflerinin memur ve işçi zamlarında esas alınacak olması ve programda öngörülen dolar kurunun 2026’da 47,79 TL olması yoksullaşmanın boyutunu da nefes almanın güç olduğu derinliklere taşıyor. Büyümenin ihracatı artırarak sağlanması hedefi, rekabette avantaj için emeğin ucuzlamasını da beraberinde getiriyor.  

Emek Dışı Talan 

Emek üzerine gelen doğrudan saldırılar dışında özelleştirmelerin önümüzdeki üç yılda yaklaşık üç katına çıkacak olması kamu mallarının sermayeye devrinin büyüyerek devam edeceğini garanti altına alıyor. Diğer yandan programda yer alan “Maden arama faaliyetleri mevzuatta kamu yararına faaliyet olarak tanımlanacak ve madenlerin işletilmesinin türlerine, niteliklerine ve sürdürülebilirlik ilkelerine göre detaylı olarak ele alındığı yatırım güvencesini artıracak yeni bir temel düzenleme hazırlanacaktır” maddesi ile ekolojik talanın da önünü azgınca açıyor. Böylece ülkede var olan dizginlenmemiş talan programla planlanmış yasal bir çerçeveye kavuşuyor.  

Peki, ya Sendikaların OVP’si? 

Peki emeğe bu kadar sistemli ve yoğun saldırı varken işçi sendikaları bu sürece dair nasıl bir hazırlık yapıyor? Henüz gördüğümüz bir değerlendirme ve hazırlık yok. Türk-İş, Hak-İş ve DİSK, OVP üzerine görüşlerini Ağustos ayının başında Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’a aktarmışlar ve toplantı çıkışında Yılmaz yaptığı açıklamada “Gerek memur gerek işçi sendikalarının öncelikleri de Orta Vadeli Programa yansıyacak” demişti. Bu önceliklerin neler olduğunu bilmiyoruz ama açıklanan programda emeğe dair en ufak bir hayırlı madde bulunmaması bu toplantının formalite olduğunu görmemize yetiyor.  

Haksızlık etmeyelim, program hakkında konuşan konfederasyon da yok değil. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Özgür Burak Akkol OVP’ye olan inançlarının tam olduğunu ve desteklediklerini hemen açıkladı. Temsil ettiği sınıfın çıkarlarına uygun davranan sendikaların olduğunu görmek insanı şaşırtıyor. 

Ülkenin dört bir yanında artan işçi direnişlerinin işçi sendikaları konfederasyonlarının dışında gerçekleşmesi bu kurumların emeğin çıkarları üzerinden kurdukları ilişkinin bir sonucu. Sermayenin, krizden çıkışın maliyetini emeğin sırtına yükleyerek birikimini artırmayı hedeflediği OVP’nin emek örgütlerinde gündem olmaması uzunca bir süredir var olan sınıfa ihanetin devamı niteliğinde.  

Metal iş kolunda toplu iş sözleşme döneminin başlaması ve kapalı kapılar ardında işçiden saklı oluşturulan sözleşme taslaklarının birer kazanım gibi gösterilmesine karşı işçilerin tepkisi mücadelenin kazanım ile sonuçlanması için önce sendikaların dize getirilmesi gerektiğine işaret ediyor. En son OVP görüşmelerinden çıkan sonuç konfederasyonların sermayenin sınıf içindeki kolları olarak sınıfın gırtlağını sıktığı şeklindedir. 

Geçtiğimiz günlerde Evrensel Gazetesi’nde çıkan bir haberde Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş Sendikası’na kayyum atandıktan sonra açığa çıkan yolsuzlukların yanında Genel Başkan Devlet Sert ve yardımcısı Mustafa Özüpak’ın sağlık turizmi yaptıkları bir şirket kurdukları şeklindeydi. Başkaca örneklerinin olma olasılığının yüksek olduğu bu çürümüşlük, emek sömürüsünde mevcut sendikaların geldiği son noktayı göstermesi açısından önemlidir. İşçinin alın terini ticaret malzemesi yapan bu kurumların bizzat işçiler tarafından tasfiyesi gerçekleşmek zorundadır.  

Önümüzdeki üç yıl sermaye çıkarına emeğe saldırıyı sistematikleştiren AKP iktidarına karşı emek örgütlerinin bırakın emeğin OVP’sini oluşturmayı, bir tepki bile vermekten aciz görüntüleri içler acısı. Grevlerin, direnişlerin arttığı bu dönemde yerel seçim rüzgarıyla bir parça yavaşlayacak gibi gözüken saldırılar önümüzdeki Nisan ayı ile birlikte şiddetlenerek artacaktır. Halk acil ihtiyaçları için sokağa çıkmaktan imtina etmediğini her geçen gün daha fazla göstermektedir. Görünen o ki Agrobay’da direnen tarım işçisi kadınlar tarafından “Jandarma bileziği” ismi takılan kelepçeler her geçen gün daha fazla kişinin kolunu süsleyecek. OVP ile azgınlaşan sömürüye karşı emekçi halkın özneleşmesini hızlandıracak mücadelenin örgütlenmesi sosyalistlerin, komünistlerin omuzlarındadır.