Savaşın Ateşi Küresel Güçleri “Isıtıyor”

İşgalci İsrail ile Filistinli örgütler arasındaki ateşkes ile savaş ateşi “şimdilik” azalan Orta Doğu, küresel güçlerin çatışma zemini olmayı sürdürüyor. Bölgesel ve yerel güçlerin aktif ve belirleyici olmayı sürdürdüğü Orta Doğu’da küresel güçler çıkarları ve paylaşım savaşı doğrultusunda hamlelerini sıklaştırıyorlar. ABD’nin yanı sıra Rusya ve Çin de artan hamleleriyle bölgedeki ve dolayısıyla küresel hegemonya mücadelesindeki güçlerini artırmayı hedefliyorlar. 

ABD’nin Askeri Gücü 

Kurulduğu andan itibaren işgalci İsrail devletinin en büyük destekçisi olan ABD, Gazze’ye yönelik saldırılara da politik, ekonomik ve en önemlisi askeri desteğini artırarak devam ettiriyor. ABD bölgedeki en büyük güç olmaya devam etse de Çin ve Rusya’nın son 10 yıldaki ekonomik ve askeri hamlelerinden dolayı ciddi bir tehlikeyle karşı karşıya. Gerek kapitalizmin dünya çapındaki krizi gerekse emperyalist geçmişinden dolayı yükselen bu tehlikeye göğüs görecek politik ve ekonomik güçten önemli bir oranda mahrum olan ABD’nin en güçlü silahı askeri gücü. Bundan dolayı İsrail’e verilen askeri destek bir anlamda bölge ülkelerine verilen ikili bir mesaj niteliğini taşıyor.  

Bu mesajın bir yönü bölge ülkelerinin içerisine yönelik. Yapay sınırlar ve genellikle aşiret ve kabile federasyonlarının liderleriyle oluşturulan Suudi Arabistan, Katar, BAE gibi bölge devletleri, ABD ve İngiltere’nin askeri desteğiyle bugünlere geldiler. 2011’de Arap halklarının isyanından yine bu askeri gücün halklar uyguladığı baskı ve zulümle kurtulan bölge ülkeleri iktidarlarını ABD’nin inşa ettiği “ordulara” borçlular. Bu da bölge ülkelerinin İsrail ve ABD’nin uyguladığı politikalara karşı Arap Birliği, İslam İşbirliği Teşkilatı gibi örgütler aracılığıyla toplantılar yapıp ciddi yaptırımlarda bulunamamalarına neden oluyor. ABD de şiddetini göstererek “bağımlılıklarını” hatırlatmaya devam etmekte. 

İkinci mesaj ise Çin ve Rusya’nın hamleleriyle özerk hareket etme çabalarının “geçici” olduğunu hatırlatmaya yönelik. Son yıllarda Çin ve Rusya ile ilişkilerini geliştiren BAE ve Suudi Arabistan’a üzerinden verilen bu mesajla ilişkilerin “ekonomik” alanla “sınırlı” kalması gerektiği, yoksa askeri güçle müdahale edileceği iletilmek isteniyor.  

Bu mesajlar önümüzdeki dönemde de ABD’nin bölgeye askeri gücünü dayatarak hegemonyasını sürdürmeye çalışacağına işaret ediyor. 

Çin ve Rusya’nın “Hoşluğu” 

ABD’nin askeri ve şiddet gücünün bölge ülkelerde yarattığı “tatsızlığın” farkında olan Çin ve Rusya ise “gönülleri hoş” eden hamlelere yönelmiş durumda. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları sırasında alışılmış dışında hareketlilik gösteren Çin, diplomatik hamlelerine BM üzerinden ağırlık vererek Filistin meselesini uluslararası düzleme taşıyarak “Batı”dan farklı olduğunu göstermeye çalışmakta. Ek olarak ikili devlet çözümünü vurgulaması ve Tek Kuşak Tek Yol projesi kapsamındaki ekonomik hamlelerine hız vermesi Batı’nın sürekli sopasını ensesinde hisseden bölge ülkelerinin gönlünü çalmakta. Askeri gücü hâlâ sınırlı olan Çin de bölge ülkelerinin gönlünü hoş edecek politik ve ekonomik hamlelerle bölgeye nüfuz etmeyi sürdürmeye devam ediyor. 

Moskova da Pekin ile paralel bir yoldan ilerlemekte. 2019’dan sonra ilk defa bölge gezisine çıkan Putin önce Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ardından Suudi Arabistan’a gitti. Bu iki ülkeyle son iki yılda ticaretin yüzde 20’den fazla artması, Suudilerle OPEC+’da yapılan işbirliğiyle petrol fiyatlarının 70 doların üzerinde seyretmesi, bu ikilinin BRICS’e katılma istekleri, Rusya’nın Filistin’de iki devletli çözümü önermesi, Körfez ülkelerinin ABD ve AB’ye çıkaramadığı sesi çıkarması ise bu ülkeler arasındaki ilişkilerin hoşluğunu ortaya koyuyor. Bu hoşluk Rusya’nın bölgedeki etkisini sürdürmesini sağladığı için Kremlin’in önümüzdeki dönemde izlemeye çalışacağı politikaların eğilimine işaret etmekte. 

Rusya’nın bölgedeki politikalarının bir yönü de Ukrayna’ya bağlantılı. ABD ve AB’den İsrail’e gönderilen her askeri mühimmatın Ukrayna’dan esirgenmesi anlamına gelmesi de Rusya’nın Filistin’deki mücadelenin yükselmesini istemesine neden oluyor. Dolayısıyla bölgede, özellikle Filistin’de, yükselecek savaş ateşi hem savaş ateşinin Ukrayna’dan yani Rusya’dan uzaklaşmasına hem de Kremlin’in bölgeye nüfuz etmesini sağlayacağı için Moskova tarafından tercih edilebilir bir durum. Bu da ABD’den Çin ve Rusya’ya kadar küresel güçlerin hegemonya mücadeleleri ve çıkarları doğrultusunda Orta Doğu’daki savaş ateşinin sürekliliğinden memnun olduğunu açıkça gösteriyor.