Misilleme ve Savaş Hâli

İsrail’in diplomatik temsilciliğine düzenlendiği saldırıya İran’ın yaptığı misilleme, içinde bulunduğumuz savaş hâline yeni bir kıvılcım ekledi. Öncekilerden farklı olarak bu kıvılcım, sadece bulunduğu bölgedeki var olan ateşi büyütmekle sınırlı kalmayıp dünya çapındaki ateşin sürekli harlanacağı bir istasyonun oluşmasının da önünü açtı.

İran’ın İlanı

İran, İsrail’in başta Suriye ve Irak olmak üzere Orta Doğu’nun çeşitli yerlerinde ve kimi zaman kendi topraklarında gerçekleştirdiği daha önceki saldırılarına “stratejik sabır” göstererek sınırlı cevaplar vermişti. Bu cevaplar ise genellikle İran’ın vekil güçleri üzerinden ve siyonist devletin işgal ettiği toprakların dışında gerçekleştirilmişti. Misillemeyi farklı kılan da İran’ın bizzat kendisi tarafından yapılması ve İsrail’in işgal ettiği topraklarda gerçekleştirilmesi. İşte bu farklılık misillemenin “sınırlı” olmasına rağmen savaş hâlinde yeni bir aşamaya geçildiğini gösteriyor.

Bu aşama savaşın şiddetinin yoğunlaşacağı ve sınırlarının da birkaç ülkeyi birden kapsayacak düzeyde olacağına işaret ediyor. Misillemenin İran’ın yanı sıra Irak, Suriye ve Lübnan’dan yollanan drone, füze vb. çeşitli silahlarla gerçekleştirilmesi bunun göstergesi.

Diğer yandan misillemenin Tahran’ın savaş sahasında bundan sonra açıkça, doğrudan ve bütün güçleriyle olacağının bir nevi ilanı. Bu da savaşın bu aşamasında bölgesel güçlerin doğrudan birbirlerine saldırılarda bulunacaklarını ortaya koyuyor.

Bununla birlikte İran misillemeyi sınırlı ve belirli bir seviyede tutarak ABD ile doğrudan çatışmaktan kaçınmaya devam ediyor. Misillemeye karşı İsrail’in savunmasının ABD’nin öncülüğündeki koalisyonla gerçekleşmesi, Tahran’ın bu kaçınmayı sürdürmeye “ikna ediyor.” Öte yandan ABD üslerinin İran’ın ve vekil güçlerinin halihazırda vuruş mesafesi içerisinde olması bu konuda Tahran’ın elinin “rahat” ve “sabırlı” olmasına neden olarak zamanını beklemesini sağlıyor. Fakat bu durum İran’ın ABD’nin sınırlarını zorlayıp bölgedeki hamlelerini doğrudan ve şiddetini artırarak devam etmesini engelleyemeyebilir.

“Tehlike”

İran’ın sınırlarını aşarak 1700 km uzaklıktaki İsrail’e doğrudan saldırması ve Gazze’ye yönelik saldırıların durdurulmasını açıkça istemesi, Orta Doğu’da yeni bir düzlemin oluşması ihtimalini açığa çıkartmakta.

İsrail’in soykırıma dönüşen Gazze saldırısına karşılık hiçbir bölge ülkesinin tepki göstermemesi bir yana ticaretlerini sürdürmesi ve üstüne savaş ateşinin bütün bölgeye yayılması ihtimalinin her geçen gün artması, halkların öfkesini büyütüyor. İran’ın caydırıcılığını da göstererek İsrail’e doğrudan saldırması da bu öfkenin konsolide edilmesine olanak sağlıyor. Tahran’ın bu konsolidasyonu önümüzdeki dönemde halkların özgürleşmesi ya da bölgede barışın sağlanmasından çok kendisine yönelik saldırılarda tampon ya da saldırılarında üs olarak kullanmak isteyeceği aşikâr.

Yıllardır İran’ın bölgeye nüfuzunu durdurmaya çalışan Suudi Arabistan ve BAE ise misillemeye karşı İsrail’e dolaylı yoldan destek sundular. Bu iki ülke saldırılara yönelik sağladıkları istihbaratı Ürdün’e vererek Amman’ı İran’a karşı cepheye “aktif” bir şekilde almanın yolunu hazırlamaktalar. Böylece hem İsrail’i doğrudan destek vermenin bedeli olan halkların öfkesini çekmemeyi hem de Ürdün’ün gücünü kullanarak İran’a yönelik savaşta güç tasarrufunda bulunmayı amaçlıyorlar. Fakat hem ülke içerisindeki Filistinlilerin varlığı hem bölgedeki çatışmaların tam orta noktasında olması hem de Ürdün halkının geçtiğimiz yıllarda yoksulluğa karşı eylemleri Amman’ın istekleri karşılamak bir yana varlığının da tehlikede olduğunu gösteriyor. Savaş ateşinin yükselmeyi sürdürdüğü takdirde bu “tehlikenin” Amman ile sınırlı kalmayarak diğer bölge ülkelerine sıçrama ihtimali de oldukça yüksek.

İhtimal ve Gerçeklik

Bölgedeki savaş ateşini yükselterek varlığını sürdürmeyi amaçlayan işgalci İsrail devletinin gücü, misillemeyle birlikte ortaya çıkmış durumda.

Uluslararası bir destekle (başta ABD, İngiltere, Fransa ve Ürdün) saldırılara karşı koyabilen İsrail devleti, bölgedeki politikalarını gerçekleştirebilmek için de bu nicelikte ve nitelikte güce sahip olması gerektiğinin “farkına” vardı. Bu farkındalık bir taraftan arkasındaki güce dayanarak daha da pervasız olmaya “ihtimalini” diğer taraftan da artık bölgede tek başına hareket edemeyeceğini “gerçeğini” sunuyor.

Yahudi halkının sürekli eylemlerine rağmen Netenyahu’nun iktidarda kalması işgalci Siyonist devletin ihtimale sarılmaya devam edeceğini gösterirken, küresel çaptaki hegemonya mücadelesi ise gerçekliği dayatıyor. Fakat önümüzdeki süreçte hegemonya mücadelesi şiddetlendiğinde “ihtimal” ile “gerçekliğin” kesişmesi oldukça olası. Bu durumda da Yahudi halkının yükselen eylemleri belirleyici olabilir ve İsrail devletinin giderek artan şiddetini durdurabilecek en önemli güç haline gelebilir.

Hegemonya Kaybı

Kapitalizmin yapısal kriziyle bağlantılı olarak ABD’nin hegemonya kaybı sürdürüyor.

İsrail’in saldırısının ardından İran’ın misillemesi için Çin’den yardım isteyen ABD, her ne kadar sınırlı tutsa da bölgedeki en önemli vekilinin misillemelere uğramasını engelleyemedi.

Saldırıların, çatışmaların ve gerginliklerin büyüttüğü savaş hâlinin kalıcılaşması sadece ABD’nin hegemonya kaybını yol açmakla kalmıyor, kapitalizmin derinleşen yapısal krizini de besliyor. Dünya ticaretinin yüzde 12’sinin geçtiği Süveyş Kanalı ve petrol tüketiminin yüzde 21’inin geçtiği Hürmüz Boğazı’nın etrafında gerçekleşen savaş hâli bir yandan dünya ekonomisinin bölünme olasılığını da artırıyor.

Aşırı üretim ve eksik tüketimden doğru derinleşen kapitalizmin yapısal krizi, ek olarak dolaşım alanındaki bölünmelerin maliyetleri artırarak kâr oranlarındaki düşme eğilimini güçlendirmesiyle yayılarak kalıcılaşıyor.

Nitekim Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva da yaptığı son açıklamada orta vadede küresel büyümenin tarihsel ortalamanın oldukça altında kaldığını belirterek “durgun ve hayal kırıklığı yaratan” bir on yıla doğru gidildiğini bildiriyor.

Bu gerçeklikler kapitalizmin yapısal krizinden beslenen “emperyal güçler” ile bölgesel ve yerel güçler arasındaki savaşın şiddetlenerek devam edeceğini gösteriyor.