Sınıflar Savaşı ve Klâsik Halk Kavramı – Hikmet Kıvılcımlı

El Yazmaları’nın Notu: Hikmet Kıvılcımlı’nın ölümünün 52. yıldönümü vesilesiyle Sosyalist gazetesinin 2 Mart 1971 tarihli 18. sayısında yayımlanmış olan Sınıflar Savaşı ve Klâsik Halk Kavramı başlıklı yazısını siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

 

Türkiye’de “Sosyal Devrim Stratejisi” hiç değilse Aydın Gençlik arasında epey popülarize edildi. Çünkü, objektif sosyal durum, iki düşünce ve davranış cephesi yarattı:

1- Devrimcilerin tuttukları Halk Cephesi,

2- Tutucuların kışkırttıkları Karşıt Cephe.

Tutucular iktidarda oldukları için, Devrimcileri kolayca suçlandırıp cezalandırabiliyorlar. Öne sürülen “Suç“: Yıllar yılıdır hep “Kanlı İhtilâl” çıkartma iddiasıdır.

Şimdiye dek hiçbir gerçek “Devrimci“, tek insanın burnunu kanatmadı. Değil ki kanlı kargaşalıkları özlesin. Silahlı iktidar devrimi yapan 27 Mayıs devrimcileri bile, “Kansız” olmakta övünç buldular.

Buna karşılık, “Tutucular” Cephesi her gün kan içerek sarhoş oluyor. Eli bıçaklı, gözü dönmüş gericiler, her gün, her yerde, herkese saldırıyorlar. Karagöz perdesindeki Osmanlı Yahudisi gibi: hem vuruyorlar, hem “Ne vuruyorsunbe!” yollu bağırıyorlar. İktidarın zabıta kuvvetleri, gericilerin öldürdüklerini suçlu çıkarmaya çabalıyorlar.

Öyleyse, olayların adını koymak gerekiyor. Olaylar, açık seçik bir “Sınıflar Savaşı“dır. Bu savaşın biçimini Tutucular belirlendirdiler. Devrimciler Demokratik güreş diyorlar. Tutucular, Demokrasiye dayanamadıkları için, Anayasa’yı da çiğneyerek, zorbalığın her biçimine girişiyorlar. Sınıflar dövüşünü kanlı Sınıflar savaşına çeviriyorlar. Hem de 6. Filo önünde namaz kılarak, uluslararası Finans-Kapital adına Amerikan (CIA), İngiliz (Entelicans Servis) casuslarının planladıkları kanlı savaşı Türkiye’de uyguluyorlar.

Kim bunu görmezlikten gelebilir? Görülünce de, açık Sınıflar Savaşı’nda hangi güçlerin, ne rolü oynadıklarını doğru görmek ve bilmek çok görülemez. Türkiye Halk Cephesi’nde hangi ordular ve güçler kımıldanır? Soru, ilkin, her “Devrimci yayınları” hatmedenin cesaretle, kolayca döktürebileceği denli basit bir formülle karşılığına kavuşturulabilir sanılıyor. Bütün kargaşalıklar da hep o “Simplicismus” dedikleri aşırı yalınkat basitliklerden çıkıyor.

Hazır formüllerin göz kamaştırıcılığından biraz başımızı kaldırıp olaylarımızın üzerine eğildik mi, konunun hiç de sözcükler denli kolay kavranılıp çözümlenemediği göze çarpıverir. O zaman en yalınkat kavramların gerçekte daha yalın kavramlara indirgenmesi gerektiği anlaşılmaya başlar.

En yalın sözcüklerden birisini ele alalım: HALK nedir?

19. yüzyılda, Halk denildi mi, hemen iki küme insan çoğunluğu ortaya çıkardı:

1- İşçi Sınıfı (Proletarya),

2- Küçük burjuvazi (Köylü, esnaf, dar gelirli).

Buna karşılık öteki [tarafta] azınlığı [oluşturan ve sayıları] gittikçe azalan iki küme insan da vardı:

1- İşveren Sınıfı (Kapitalistler, Burjuvazi),

2- Büyük Emlak Sahipleri (Fonsiyer Mülklüler).

Gerek Burjuvazi, gerekse Büyük Emlâkliler bütün zümreleriyle iki egemen sınıf idiler. Her ikisi de, Türkiye’de “Avam“, Batı’da “Kamu” (Komün) denilen Halk sözcüğünün kavramı ve gerçekliği dışında kalırdı.

Denebilir ki, klasik sosyalizm, hatta Bilimcil Sosyalizm ana-kitapları içine “gömülen” nice dehalar, Halkı bugün de Burjuvazi-Büyük Mülklüler tezi karşısında cepheleşen; İşçi-Köylü antitezi kümesinden başka bir şey saymazlar.

20. Yüzyılda Halk Kavramı

Ne var ki, 19. yüzyılın her şeysi gibi, o klasik sosyal sınıflar kavramı da 20. yüzyılda epeyce değişti. Yer yer altüst bile oldu. Kapitalist Sınıfı içindeki birçok “Zümreler, “YABAN” (Vahşi) Kapitalist durumuna girdiler. Aynı burjuvazinin sınıf çatısı altında, büyük İşveren çoğunluğunu kapsayan “Yabanlar”, bir çeşit İşveren ve Büyük Emlak Sahipleri aristokratları olan Finans-Kapital zümresince alt edildi.

Her zümreden en kodaman kapitalistleri ve en kodaman büyük emlak sahiplerini Banka-Şirket kubbeleri altında sultanlaştıran bu Finans-Kapital zümresi, egemen sınıflar içinde azınlığın azınlığı idiler. 50-100 milyonluk bir muazzam emperyalist Anayurdu içinde, çoğu parmakla sayılan birkaç yüz aileyi sayıca geçmiyorlardı.

Böyle bir durumda, leyleğin yuvasından (Finans-Kapital tahtından) atılmış bütün öteki az çok kalabalık az büyük, az tekelci, orta, küçük kapitalistler ve emlak sahipleri zümreleri ne olacaklardı?

Yavaş yavaş kendilerinin de sezmeye başladıkları gibi: Egemen sınıf olmak durumundan gittikçe uzaklaştırıldılar. Egemen sınıflıktan hayli çıkmış bulunan o “Yaban” İşverenler ve Emlak Sahipleri nereye itilmişlerdi?

İster istemez Halk yığınları yönüne ve yanına… Bu, 19. yüzyıl kitabının pek yazmadığı bir olaydır. Yeni gerçeklikte “Yaban” burjuvalar ile yaban emlak sahipleri bir bakıma “Halk” sırasına girmiş sayılabilirler. Hele bizde, bu tip sürüyle “Kapitalistler” ve “Emlak sahipleri”, mülkiyet imtiyazlarını boyunlarında bir lâle (kürek mahkûmlarının bukağısı) gibi taşıdıklarını sık sık anarlar.

Onun için artık “HALK” denildi mi, bu deyim içinde başlıca şu üç küme yığınlarını bulmamak elden gelemez:

1- İşçi Sınıfı,

2- Küçük burjuvazi,

3- Yaban Kapitalistler ve Yaban Emlak Sahipleri.

Bugün, Emperyalizmin kandırıcı binbir yaldızı kazındı mı, yeryüzünde her klasik kapitalist ülke, beş aşağı on yukarı bu sınıf ilişkileri ve çelişkilerini gösteriyor.

Ancak biz klasik kapitalizm ülkesinde yaşamıyoruz. Burası Türkiye! Türkiye’nin “Bizi bize benzeten” özelliği var. Türkiye’de normal kapitalizmin sosyal sınıf ilişkilerinden başka, bir de Prekapitalizmin (Kapitalizm öncesinin) sürüyle sosyal sınıf ilişkileri ve çelişkileri, çok korkunç güçlü dişleri ve tırnaklarıyla Ekonomimize ve Politikamıza saldırmış bulunuyorlar.

Orta Sınıf

Batı’da sosyal sınıf olarak Tefeci-Bezirgan Sınıfı artık pratikçe YOK’tur, Türkiye’de VAR’dır. Hem dehşetli vardır. Bu “varlık” 20. yüzyıl ortamında ilginç sonuçlar ve ilişkiler yaratır. Klasik egemen sınıflarla (yani Kapitalist ve Emlak Sahipleri sınıfları ile) Halk yığınları arasında karşılıklı bir -söz yerindeyse- alışveriş olur.

Egemen sınıflar, kendi içlerinden “Yaban = Vahşi” saydıkları birçok Kapitalist ve Emlak sahipleri zümre ve tabakalarından pek çok elemanları Halk yığınları içine atarlar. Bu ne egemen, ne ezilen sınıf sayılamayacak insan yığınlarına: “Orta Zümreler” adı verilebilir. Çünkü, gerçekten ORTADA: “İki Cami arasında beynamaz” dedikleri çeşitten ARAFAT’ta ve ARADA sıkışıp kalmış kümelerdir bunlar.

Küçük burjuva olamazlar mı?

Hayır. Gerçi o kodaman Finans-Kapitalist canavarlar yanında “Yaban”lar pek “Küçük” kalırlar. Ama Küçük burjuvadan çok ayrı seçiktirler.

1- Küçük burjuva gibi, kendi işletmelerinde bedenleriyle de çalışmazlar.

2- Küçük burjuvanın yanında çalıştırdıkları birkaç çırağı ve kalfa yahut yardımcı “ameliye”yi geçmez. Orta Zümreler bir hayli gündelikçi işçi çalıştırıp sömürürler.

Ne var ki, Finans-Kapital kodamanları, bu Orta Yabanilerin de sömürü kaymaklarını, bin bir dolambaçlı yoldan sızdırıp çekmeyi bilirler. Ve Yabani’ler de bunun az çok farkındadırlar. Hele “Devletçilik” adı verilen Tekelci Kapitalizmin kıyma makinesi ile ilişkileri, kasap dükkânı önündeki kedi-köpekçiklerin durumunu andırdıkça, hoşnutsuzlukları durmadan artar.

Emperyalist sosyologların, özellikle Anglo-Sakson “bilgin”lerin “Orta Sınıf” diye ikide bir “Burjuvazi” yerine kullandıkları terim, bu küme insanlara uygun düşebilir. Burjuva sosyal bilimi, bilerek, Finans-Kapitalistle bu Yabanîleri birbirine karıştırır. Onun görevi karıştırmaktır.

Yabanî veya Orta zümreler: Şehirde ve Köyde az çok MODERN (yani Kapitalist) üretimle ilgili Vahşi Kapitalistlerle Orta Emlak sahipleridirler. O karakterleri ile Antika “Tefeci-Bezirgan” sınıfından ayırt edilirler. “Yabanî” orta zümreler az çok girişken ve modern oldukları için, tekelci ve hazır yiyici Finans-Kapitalle çatışık olurlar. Bu çelişki normal Kapitalist Serbest Rekabetten apayrıdır.

Serbest Rekabette her kapitalist eşit oyun kuralları içinde girişim yapar. Orta zümreler için böyle bir eşitlik yoktur. Her şey imtiyazlı Tekelcilik elindedir. Yabanî için ne en yeni bir teknik ve metot araştırma ve sağlama yolu açıktır, ne herhangi demokratik bir sosyal ve politik olanaklar umulabilir. Finans-Kapitalin büyük Banka ve Şirket ağaları, Devlet Kapitalizmi ile satılık politikabasın ve kültür mekanizmaları bütün yolları tıkamıştır. Toplumun tüm Ekonomi temeli gibi, bin bir Üstyapı kurul, kurum, ilişki, araç ve gereçleri, her türlü moralideolojik biçim ve parolaları Kodamanların emrindedir.