Yapay Zekânın Perdesini Aralamak – Kolektif*

Yapay zekâyı (YZ), gencinden yaşlısına çevremizdeki pek çok kişiden özellikle son dönemde sıkça duyuyoruz. Dillere daha çok bir çeşit ‘‘mucize’’ gibi dolanan YZ uygulamaları zaten uzun süredir pek çok alanda kullanılıyordu. Yakın dönemde chat uygulamaları, görsel ve işitsel üretme uygulamalarıyla birlikte çok sayıda kişinin gündemine girmiş oldu. Öğrenciler ödevlerini yaparken, çevirmenler çevirilerinde, müzisyenler şarkı sözlerinde ve altyapılarında, ressamlar çizimlerinde YZ’nin olanaklarından faydalanıyor. Bu büyük olanaklar havuzunda her şey çok güzel görünüyorken perdeyi aralamak, YZ’yi enine boyuna ele almak, yaşama ve mücadeleye katabilecekleri kadar -belki de daha çok- mevcut düzenin devamı bağlamındaki işlevini de konuşmak gerekiyor. Bu da bizi meselenin ekonomi politiğine götürüyor.

YZ’nin doğuşu 1943’teki sinir ağlarının temelinin kurulmasına dayanıyor. O günden bugüne bazı dönemler egemenlerin ve bilim dünyasının ilgisi azalsa da yapay zekâ çalışmaları özellikle son yıllarda gitgide hızlanarak devam ediyor.

Umut mu, korku mu?

Bu ‘‘mucizevi’’ aracın gelişimi, insanlarda umut, kaygı, korku, merak gibi duygular oluşturuyor. ‘‘Robotlar/yapay zekâ dünyayı ele geçirip hepimizi öldürecek/köleleştirecek’’ üzerine yükselen teknokötümserlik, ‘‘robotlar kölemiz olacak biz sefa içinde yaşayacağız’’ temelli teknoütopyacılık, ‘‘beynimizi bir yere yükleyeceğiz, sonsuza kadar ölmeden yaşacak ve rahatlıkla kendimizi gerçekleştireceğiz’’ hayalleriyle teknopolyannacılık, ‘‘teknoloji tüm sorunları çözecek’’ zemininde teknoşovenizm bu eğilimlere dair örnekler olarak sıralanabilir.

YZ’yi inşa eden işçiler

YZ teknolojisi, temelde kapitalizmin bir gelişme, genişleme hamlesi. Fakat sistem burada da, her zaman yaptığı gibi ‘‘kendi çıkarlarını ‘herkesin çıkarınaymış gibi’’ göstermenin peşinde. Gelinen noktada YZ, kamu yararı gözeten, salt algoritmik/matematiksel bir araçmış gibi görülebiliyor. YZ şirketlerinin artı değer için organize olmuş bir şirket yapısı olduğu gözden kaçabiliyor. Bu hegemonik perdeyi kaldırmayı başarabilirsek YZ’nin sermayenin hangi ihtiyacına denk geldiğine ve gerçekte neyin üzerine yükseldiğine dair konuşabiliriz. Böylece de YZ’nin karşı-hegemonyanın kurulması ve eşitlik-özgürlük mücadelesindeki olası işlevleri üzerine konuşulabilir. 

Öncelikle bilinmelidir ki, YZ, sanılandan çok daha yoğun bir insan emeği zeminine sahip. Özellikle enformasyon ve iletişim malzemelerinde gerekli olan ham maddelerin elde edilmesi kısmında yoğun bir işçi sömürüsü gerçekleşiyor. Endonezya’da kalay çıkaran maden işçileri ‘‘maden köleliği’’ diye ifade edilen koşullarda çalışıyorlar. Silikon Vadisi çalışanları yüksek maaş karşılığında yüksek stresli bir çalışma içindeler. Katı bir disiplin altında çalışan montaj işçileri, taşeron bilişim işçileri, imalat, bakım, temizlik gibi alanlarda çalışan -özellikle göçmen ve kadın- işçiler, ‘‘modern ter fabrikası’’nda bunaltıcı koşullarda çalışan çağrı merkezi işçileri, internet üzerindeki veri akışını denetleyen ve kimsenin görmeye dayanamayacağı içerikleri kontrol eden ‘‘duygusal emek işçileri’’, ‘‘deneyim çiftçiliği’’ için gecelerce uykusuzluk çeken ‘‘güvencesiz oyun işçileri’’, muazzam miktardaki veri üzerinde tasnif için işaretleme, seçme, etiketleme yapan ‘‘etiketleme işçileri’’, dil işleme araçları için çalıştırılan mahkûmlar, Uber arabalarını sürme, paket taşıma vb. işlerde internet takibiyle çalışan ‘‘gig işçiler’’…

İşçilere karşı YZ

YZ şirketler tarafından kâr elde etmenin yanında aynı zamanda işçileri kontrol etmek ve örgütlenmelerini engellemek için de kullanılıyor. Google, Meta, Amazon gibi şirketlerin tüm verileri denetimi altına alma çabası, yazılım şirketleriyle devletlerin ve orduların işbirliği insanlığın  davranışlarının ve iletişimlerinin çeşitli parametrelerle verileştirilmesi ve denetim altına alınmasını sağlıyor. 

Bir yandan da şirketlerin işe alacakları kişilerin ne zaman tükeneceğini hesaplaması, çalışanların bir arada oluşlarını ısı haritaları ve dijital asistanlarla kontrol etmek (böylece sendikalaşmalarının önüne geçmek), çalışanların hızlarını, molalarını, çalışma yollarını belirleme gibi işlevleri üstleniyor.

YZ aynı zamanda gereksinim duyduğu işlem gücü, veri trafiği, depolama gibi ihtiyaçlarla ekoloji açısından da ele alınmayı gerektiriyor. İklim krizinde YZ’nin çözüm olacağı fikri şirketler marifetiyle pişiriliyor oysa YZ’nin iklim krizine çözüm olması bir yana dursun büyük modellerin geliştirilmesi ve eğitilmesi muazzam derecede enerji tüketimini gerektiriyor. 

Algoritmanın Yanlılığı

YZ uygulamaları, sonuçta az sayıda devasa veri kütüphanesinin içinde bulunan büyük bir miktardaki verilerin operatörler tarafından ilişkisellik içerisinde yeniden üretilmesine dayanıyor. Bu işlem tarafsız, matematiksel bir işlemin sonucu olarak görülebilir. Ama aslında mevcut hegemonya ne ise, YZ’nin hegemonik ilişkiselliği de odur. YZ’nin beyaz, erkek temelli algoritmasının, pek çok işlemde kadınları ve LGBTİ+’ları ikincilleştirdiği, siyahları, engellileri yok saydığı görülmüştür. 

YZ’nin üretiminde örgütlenme  

Kafamızı karıştıran noktaların başında YZ uygulamalarının gündelik hayatta bazı şeyleri kolaylaştırması geliyor. Bunu yeni model bir telefon gibi görmek yerinde olur. Defalarca yeniden satılmak üzere sıraya dizilmiş bir dizi teknolojik ürün… Ve mevcut teknolojik imkânın asıl büyüğü tahakküm ve kâr mekanizmalarının hizmetinde ve biz sıradan insanların bu imkanlardan haberi bile olmayabilir. Dolayısıyla YZ uygulamaları kullanılıyor olsa da bunları överken ikinci bir kez düşünmeyi refleks haline getirmemiz gerekiyor. 

Bir diğer kafa karıştıran nokta üretim alanını incelemeden öncelikle tüketim alanında mücadele vermek, YZ silahını bir kullanıcı olarak sistem karşı doğrultmanın olanaklarıyla sınırlı bir düş kurmak. Oysa ki her üretim alanı gibi burada da emek gücü en kritik pozisyonda ve kartları yeniden kardırabilecek ana hareket üretimdeki örgütlenme. Yani yukarıda bahsi geçen alanlardaki işçilerin örgütlülüğü. Bunun yanı sıra şirketlerin ve algoritmaların şeffaf olmasını zorlayacak örgütlenmeler oluşturmak, bağımsız denetim ağları yaratmak, deşifreler yapmak, kampanyalar organize etmek bu alandaki kazanım zeminini oluşturacak asıl şeylerdir.


*Bu yazı 9 Ocak 2024’te TÖP İzmir İl Örgütü’nde “Zamanımız ve Biz Söyleşileri” kapsamında gerçekleşen “Yapay Zekânın Ekonomi Politiği” sunumundan hareketle, sunumu yapan Tahir Emre Kalaycı’nın hazırladığı notlardan da faydalanılarak kolektif bir şekilde yazıldı.