Solun Durumu Üzerine Notlar 2 – Nasıl Yapmalı?

Sosyalist güçlerin uzunca bir süredir yaşadığı sıkışma, seçim sonrasında daha görünür ve tartışılır hale geldi. Sıkışmanın temel sebeplerinden biri hatta belki de en önemlisi solun gerçekliğe müdahalesinin orada burada yapılan değmelerin/dokunmaların ötesine geçememesi.

Gerçekliğin çok yönlü gidişinde, toplumsal güçlerin kendiliğinden ihtiyaçları doğrultusundaki hareketiyle ilişki kurma, bu ilişkiyi süreklileştirme ve sonucunda elde edilebilecek kazanımları kalıcı mevzilere dönüştürme pratiği sınırlı alanların dışında hayata geçirilemiyor. O zaman, nesnel olarak kendisini var eden ve yüzeyde pek görünmese de derinde gezinen anti kapitalist ya da demokratik-halkçı ilerleyişler güçlendirilip öne çıkarılamıyor. 

Devrimci hareketimizin güncelliğe müdahale etme biçimleri sonuç alıcı yoğunlukta kalıcılaştırılıp pratik güce dönüştürülemediği oranda da faşizmin kendisini henüz tam hakim kılamadığı ama o hedefe doğru epey yol aldığı gri atmosfer, bilinçlerde koyu bir karanlığa dönüşüyor. Elbette griliğin bir yanı zaten karanlık, izaha gerek var mı, günlük yaşamın neredeyse her yanı bir şiddet sarmalıyla çevrili, beslenme ve barınma ihtiyaçlarını gidermek milyonlarca insan için krize dönüşmüş durumda. Fakat griliğin diğer yanı, hemen seçim sonuçlarının ertesinde bile tekstil, enerji, inşaat işçilerinin direnişlerinde ya da Akbelen ve Dikmece direnişlerinde kendini göstermiştir.

Ancak direnişlerin kimi dönem sırf kendisiyle sınırlı kalması, talep ettiği sonuca ulaşamaması ya da kazanımın kalıcılaştırılamaması söz konusu. Temel sorunumuz burada, yani toplumsal dinamiklerinin kendiliğinden hareketinin içine kalıcı olarak yerleşememe ve hatta onun gerisinde kalmakta. Bu yapılamadığı içindir ki, direnişlerin zaafları kimi zaman öne çıkabiliyor ya da zincirleme reaksiyon yaratarak hızla yayılmakta zayıf kalıyor. 

Sistemin çatlakları teşhir olmuş ve en sert haliyle kitlelerin günlük yaşamında görünür hale gelmiştir. Kitleler yaşanılan süreçlerin adeta çarpmasıyla bir bunalım ve belirsizlik hali içindedir. Ama öte yandan, günlük yaşamla politikanın bağının kendiliğinden kurulamayacağı açık, bunun için ihtiyaç duyulan örgüt ve kadro düzeyinin devreye girmesi zorunlu. Halkın önünü açacak, güncel pratik siyasete müdahale edecek politika yapma biçimlerini geliştirmek ve bunu iktidar olma perspektifiyle yapmak dönemin sorumluluğu.

İktidar perspektifinden uzaklaşma, sosyalizme entellektüel bir çaba olarak yaklaşma ya da günlük pratikle bağı gevşek ya da zayıf tutma, devrimci pratiği teknikleştirme ve iradeyi küçümseme, var olan nesnelliğin hegemon olan karanlık yanının içine hapsolmaya neden oluyor, halkın önünü açacak bir pratik açığa çıkarılamıyor. O zaman da, sosyalist yapıların faaliyetleri “dar alanda kısa paslaşmalara” dönüyor. 

İradeyi Öne Çıkarmak 

Israrla gerçekliğin çok yönlü akışına vurgu yapmaya çalışıyoruz ve gerçekliğin derinde gezinen halkçı-demokratik yanını öne çıkarmanın, koparıp alınması gereken devrimci bir olasılık olduğunu söylüyoruz. 

İçinde bulunduğumuz toplumsal gerçekliğin karmaşıklığı, sertliği ve griliği sadece sıradan bireyleri değil, devrimci kadroları da etkiliyor. Seçim sonrası atmosferi bu etkilenimi arttırmış, günlük yaşamın akışındaki zorlanma, siyasi düzlemdeki hareket etme halini daha yoğun belirlemeye başlamıştır. Tarihsel olanla güncel olanın yakınlaşması, günlük yaşamda çatışmanın süreklileşmesi anlamına geliyor ve bu süreç kesintisiz ve dinamik bir itiş-kakış talep ediyor. İttirme gücünü an an kazanmayı bilinçli bir inşa sürecine dönüştürmek zorundayız. Aksi takdirde “nesnellik” olarak tartışılan süreçlerde hâkim olanın belirlenimi içine hapsolunur, devrimci olasılık değil egemenin zaten hegemon olan iradesi belirler.

İrade, yapabilme istenci, gücüdür. Aynı zamanda, yaşamla kurulan ilişkide “bilinçli” bir var olma, özneleşme çabasıdır. Ve bu çaba, olağan akışın içinden öylesine kendiliğinden çıkmaz, ciddi bir yoğunlaşma ve derinlikli bir bilinç talep eder.  20.yy’da öne çıkan devrimci irade olgusu, özellikle günümüz dünyasında küçümseniyor, öznel bir duruşa indirgeniyor ve “gerçeklik” çağrısı tekrar tekrar yapılıyor. Bu durumun bir biçimde etkisi altına giren örgütlerdeki devrimci kadroların hareketinde “yapabilme istenci”, iradesi zayıfladıkça, yürütülen faaliyetler yüzeyde gezinen ve hemen bitmesi gereken alelade memuriyet görevlerine dönüşüyor. 

Kitlelerin özneleşmesinden sorumlu olan devrimci kadrolar, nesnelliğe dönüştürücü bir iradeyle yüklenme yerine, yakınmacı bir tutumla salt toplumsal çürümenin yarattığı sonuçlara odaklanıyor ve sonuçta değişim iradesini gerçekleştirebileceği alanlarla kalıcı ilişkilenmeyi sağlayacak dinamik bir bağ oluşturamıyor.

İrade dediğimiz şey soyut, kişide kendiliğinden açığa çıkan bir tutum değil, gündelik yaşamın içerisinde hedeflenerek kazanılacak somut mevzilerin içinden çıkıp gelir. O mevziler hedeflenir, hedefe ulaşan irade kendisini fark eder, güven kazanır, daha fazla ve daha zor mevzilere yüklenir, onları kazandıkça daha da güçlenir vd… Fakat tekrar edelim, bunun için bilinçli bir yönelim, emek-yoğun faaliyet ve sonuç almaya kilitlenmiş dinamik ve kurnaz bir çaba zorunludur. 

İlişkiyi Süreklileştirmek 

Deprem sürecinde kitlelerin sosyalistlere yeniden güven duymasının temel sebebi; ihtiyaç olunan anda, çözüm gücü olarak ve sürekli halde gereken yerde olunmasıydı. Geçmişin devrimci geleneğinin halklaşma pratiği yeniden devreye girmişti. Randevulu buluşmaların, kesintili görüşme biçimlerinin yerini an be an birlikte olma ve bulunduğu zeminle kaynaşma hali aldığı oranda halkın sosyalistlere güveni arttı. 

Gerilimin durmaksızın arttığı, neredeyse ertesi günü yaşamanın garanti olmaktan çıktığı günümüzdeki hız ve karmaşa ortamında kitlelerle kurulacak ilişkinin kesintili bir yüzeysellikte olması en başından kaybetmek anlamına geliyor. Böylesi bir yüzeysellikle belirlenen devrimci kadroların ve örgütlerin bulundukları zeminleri kazanmayı bir kenara koyalım tanıma ve bilme konumuna dahi ulaşılamıyor. Sözümüz salt profesyonel kadroların hareket biçimiyle sınırlı değil, devrimci örgütlerin siyaset yapma biçimiyle de ilişkili. Siyaset yapma biçiminin yüzeyselliğe hapsoluşu ve standardize eylem biçimleriyle geçiştirilmesi: İşte, basın açıklamaları, yayın dağıtımı ve protestocu açıklamalarla belli merkezlere sıkışmış bir zayıf hatta yenilgili duruş.

Yaratıcı, kitlesel ve militan eylemin, kendisini toplumsal güçlerin içinde kalıcı ve içerden bir devrimci faaliyet süreci içinde her an yeniden keşfedeceği, güven vereceği ve güven duyacağı bir süreklilik zeminine ihtiyaç vardır. Eylemcilik ancak kitlelerin ihtiyaçları içinden belirlendiği ve kitleleri harekete geçirebildiği oranda sonuç alıcı olur, aksi takdirde kendiyle sınırlı bir ifade zeminini aşamıyor. Eylemciliğin inşası için bulunulan mahallenin, fabrikanın, sorunun içine ilgilenme yüzeyselliğiyle değil sonuç alıcı bir kararlılıkla dalınması ve oranın olağan olarak içinde bulunan zaaflarında boğulmadan çıkılması zorunludur. Tekrar başa dönecek olursak, dinamik, keşifçi ve sürekli ilişki kurmak, artan hız ve gerilim karşısında olmazsa olmazımızdır.

Direnişleri Ortaklaştırabilmek

Seçimler sonrasında da sokaklarda olma hali sürüyor. Haziran ayaklanmasında ülke genelinde günlerce süren eylemsellik yeni bir yol açmış oldu. O günden bugünlere, devletin baskı ve şiddeti artarak süreklileşse de farklı biçimlerde sokakta olma hali de iniş çıkışlı biçimlerde sürüyor. 

6 Şubat depremleri halkın dayanışmasının yıkım içinde nasıl yeşertilebileceğini gösteren önemli bir deneyim oldu. Yıkım ve yarattığı çaresizliğin karşısında, ülke çapında halktan halka bir dayanışma köprüsü kuruldu. 

Kadınlar bedenlerini ve yaşamlarını savunmak için, işçiler insanca çalışma ve yaşama hakkı için, köylüler toprağına, suyuna doğasına sahip çıkmak için, gençler barınma hakkı için eyleme geçti, geçiyor. Elbette eyleme geçme halini belirleyen şey, toplumsal dinamiklerin ihtiyacı. 

Toplumsal dinamiklerin hareketi, kimi zaman talep ettiğini kazanıyor, kimi zamansa kaybediyor. Direnişlerin ortaklaşması ve kazanımların kalıcılaşması için kendiliğinden harekete geçme halinin örgütlenmesine ihtiyaç var.  

Bu örgütlenme, toplumsal dinamiklerin ihtiyaçlarını araçsallaştırmadan, ama aynı zamanda, onun sırf kendisiyle sınırlı ve anlık ihtiyaç gidermeyle yetinen zeminine düşmeden yapılmalı.

Direnişlerin hem kendi alanı içinde hem de diğer direnişlerle ortak bir zeminde hareketini sağlayacak bir araya gelişlere dair deneyim oldukça sınırlı. 

Kadın hareketi, ortak bir zeminde buluşma deneyiminin özel yoğunlaştığı bir dinamik, “Kadın Platformlar’ından” “Kadınlar Birlikte Güçlü’ye” ya da “Kampanya Grupları’na” dönem dönem farklılaşan isimlerle bir araya gelme halleri süreklileştirildi.

Feministlerden, sosyalist partilerden, sendikalardan ve örgütsüz kadınlar alanından yan yana gelişi sağlayan dinamik bir eylem ve söylem geliştirildi ve AKP baskısının en yoğunlaştığı dönemde ve meydanlarda sözünü söyledi.  Bu düzeyde ortak deneyimin ve ruh halinin yoğunlaştığı kadın hareketinin eksik bıraktığı mesele, sokakta ortaklaştırabildiği hareketi eylem alanları dışındaki kadınların günlük yaşamlarına taşıyamamak oldu. Kendiliğinden tepkilere söylem ve eylem düzeyinde öncülük yapan feminist hareket, politik hedeflerle yeni dönemin ihtiyaçlarını belirlemede ve örgütlemede ise eksik kaldı. Sınırlı da olsa ifade etmeye çalıştığımız bu eksiklik, bu dönem kadın hareketinin durağanlaşmasına yol açtı. 

Kadın hareketinin deneyimine dönüp bakmak ve oradaki tıkanıkları çözmede sorumluluk üstlenmek, önümüzdeki dönem direnişlerin ortaklaşmasında örnek oluşturabilir.

“Ekoloji Platformları, Ekoloji Birliği” de benzer biçimde eylem birliktelikleri kuruyor. Ortak bir eylemsellikle farklı yerlerdeki direnişlerin sesini güçlendiriyor.

İşçi direnişleri ve diğer direnişler henüz ortak bir zeminde buluşamasa da doğal-günlük iletişim üzerinden birbirini etkiliyor. 

Direnişlerin kendi mücadelesini süreklileştirmesine destek olacak, hareketin içindeki şekilsizliğin örgütlenmesinin önünü açacak antikapitalist örgütler başta olmak üzere zengin örgütlenmelerin ve öncülüklerin inşası gerekiyor. Sosyalist yapıların bu inşa süreciyle ilişkisi, özellikle antikapitalist yapıdakiler olmak üzere bütün direnişçi örgütlenmelerin güçlenmesini hedefleyen bir yerden, bu hareketlerle yaşamın içinde yaşanacak mücadele zemininde belirlenecek bir kaynaşma zemininden olmalı. Aksi takdirde kendiliğinden hareket kalıcılaşamaz ve sosyalistlerin de bu direnişlerle ilişkisi çok hızlı araçsallaşıp zayıflar.

Şimdi sosyalist yapıların hem işçi sınıfı içinde devrimci çekirdeği örgütlemesi hem de daha geniş bir zeminde antikapitalist alanlar başta bütün örgütlenmelerle ilişkiye geçmesi gerekiyor. Griliğin karanlık yanının yenilmesi için çok yönlü emek-yoğun bir çaba gerekiyor. Yoksa hepimiz çok net görüyoruz, griliğin karanlık yanı kendisini güçlendirmek ve hâkim olmak için bütün gücüyle yükleniyor.