Çocuk Yoksulluğuna Karşı Acil Çözümler Geliştirilmeli

İktidardakiler de onlara yakın sanatçılar da yoksullukla ilgili uzatılan mikrofonlara benzer yanıtları veriyorlar: Gerekirse simit yenilir ama bu sorunlar millet olarak aşılır. Yeri gelirse aç yatılır. 

Kendileri uygulamıyor ama halka sundukları seçenek bu. Tamam, diyelim yetişkinler simitle geçirdiler günlerini –ki artık simit de lüks-, peki ya çocuklar? Gelişim çağında olan çocukların yoksulluğunun başka hiçbir şeye benzemediğini, bir neslin bayağı aç kaldığını ve bedenlerinde, ruhlarında, bilişsel becerilerinde bunun etkisini taşıyacaklarını görüyorlar mı, görüyor muyuz?

Yoksulluk derinleşiyor, fiyatlar gün gün artıyor, alım gücü hızla eriyor, asgari ücret daha açıklandığı gün erimeye başlamıştı ama şimdilerde değerini kaybetmeye devam ediyor, pazara markete gidilemiyor… Bunları böyle sıralayınca da krizin derinliği anlaşılabilir. Hatta birtakım verileri de yazsak daha çarpıcı olabilir. Ama esas, iktidarın, bir avuç kişiyi daha da zenginleştirmek, kendi koltuğunu sağlamlaştırmak için uyguladığı ve artık çöktüğü herkesçe görülen ekonomi politikaları halkın günlük hayatını çileye döndürmüş durumda. Yoksulluğun, işsizliğin, pahalılığın, ortalama bir işçi ailenin ya da hızla alt sınıfa kayan bir orta sınıfın hayatında nelere mal olduğunu görmek çok daha çarpıcı. 

İktidar güçleri ve sermaye ortakları, halkı resmen yoksullukla terbiye etmeye çalışıyorlar. Olmayana da sopa hemen geliyor. Bu krizin ortasında giderek daha da kan kaybeden, ertesi günü geçirmek için sebep ve maddi güç bulmakta zorlanan milyonlar için yaşam artık ekmek alıp alamama mücadelesi biçiminde sürüyor. Giderek de yayılıyor.

Yoksulluğun acısını, fiziksel ve ruhsal sancısını en çok hissedenler ise çocuklar oluyor. “Asım’ın neslini yetiştireceğiz” diyenler, bir açlık neslini hızla büyütüyor. 

Yoksulluk Çocuklara Nasıl Yansıyor?

Çarpıcı olması açısından değil, meseleyi sadece birtakım verilere indirmek için hiç değil ama son dönemlerde açıklanan birçok rapor, yoksulluğun çocuklara neler yaptığını açıkça ortaya koyuyor. Yoksul halk, yoksul aile, yoksul emekçi, yoksul kadın, yoksul genç… “Bu yoksulluk çocuklara ne yapıyor, onları nasıl etkiliyor?” diye düşününceye kadar epey bir zaman geçiyor. Ülkede 30 milyona yakın çocuk yaşıyor ki çoğunluğu işçi, emekçi ailelerinin çocukları, ama en az da onlarla ilgili konuşuluyor, onlarla ilgili çok az politika belirleniyor.

Dr. Ergün Demir ve Güray Kılıç, yaptıkları çalışmada öncelikle şuna dikkat çekiyorlar: “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı verilerine göre ekonomik yoksunluk nedeniyle korunmaya, yardıma ve bakıma muhtaç çocuk sayısı son yıllarda hızla artıyor. Bu artışın en önemli nedenleri işsizlik, yoksulluk ve gelir dağılımındaki eşitsizlik. SED hizmetinden yararlanan çocuk ve genç sayıları 2002’de 12 bin 75’ken 2019’da 198 bin 97’ye yükseldi.”[1]

Aynı çalışmada daha birçok veri ve analiz var. Mesela bu haktan yararlananların yüzde 83’ü okul öncesi ya da birinci sınıf çağında çocukları olan aileler. 

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın 2021 Yılı Faaliyet Raporu’na göre, 5 milyon 903 bin 515 hane 2021 yılında sosyal yardımlardan yararlandı. 2 milyon 476 bin 457 hane düzenli sosyal yardım aldı. Öz ailesinin bakımını sağlayamadığı 141 bin 275 çocuğa ise sosyal ve ekonomik destek verildi. Yine 2021 yılında 11 milyon 369 bin 761 yurttaş gıda yardımı almak durumunda kaldı. Başvurup da alamayanlar, başka kurumlardan yardım alanlar vb. gibi durumları da göz önüne aldığımızda, yoksulluğun özellikle çocuklu evlerde nasıl şiddetli yaşandığını görebiliyoruz.

Derinleşen ve dişleri giderek sivrileşen yoksulluğun çocuklar üstündeki en net etkisi yetersiz beslenme. Gelişim çağındaki çocuklar başta olmak üzere, ülkede milyonlarca çocuk yeterli beslenmeye erişemiyor. Geçinemeyen aileler, çareyi harcamaları kısmakta, daha az yakıp daha az yemekte ve öyle idare etmekte buluyor. Çoğu evde öğün atlanıyor, çoğunlukla tek tip besleniliyor- özellikle de makarna, ekmek, patates gibi temel besinler-, kahvaltılık, et,  süt, meyve gibi gıdalar artık lüks. Pazarlarda sebze meyvenin ancak çürümüşlerine erişilebiliyor. Ekmeğin en ucuzu çok uzun kuyruklarda sıra beklenip alınıyor. Bebek maması alamayan ebeveynlerin sayısı katlanarak artıyor. Fiyatlarının ne derece arttığını anlamak için, çalınmalarını engellemek amacıyla bebek mamalarına alarm takıldığını hatırlayabiliriz. Anneler bebeklerini şekerli su, pirinç unu gibi bebeğin gelişimine katkısı olmayan, sadece açlığının yatışmasını sağlayan besinlerle besliyorlar. Bu yoğun gıdasızlık, annelerin sütünü de doğrudan etkiliyor. Sağlık Bakanı çıkıp, anneler mama vermesin anne sütü versin diyor da o annelerin nasıl besleneceğini söylemiyor. Onun yükü de kadınların üstüne yıkılmış oluyor.

Yetersiz ya da tek tip beslenmek zorunda bırakılmak, açlık, bir yetişkinin üzerinde bıraktığı etkiden çok daha acı sonuçlar doğuyor çocuklar üzerinde.

Gelişim çağında olan çocuklar okula aç gidiyorlar ya da en fazla bir simit yiyebiliyorlar. Çoğu bütün bir günü hiçbir şey yemeyip, sadece su içerek geçiriyor. Özellikle okul öncesi ve ilkokul düzeyinde bu oran çok fazla. Gelişimi için gereken besinlere, protein ve minerallere erişemeyen çocuklarda gelişim gerilikleri, ruhsal ve bilişsel sorunlar açığa çıkıyor. Ayrıca okullarda yoksullukları sebebiyle dışlanıyor, yalnızlaşıyor, akran zorbalığına maruz kalıyorlar. Yani çocukların fiziksel olarak okulda bulunmaları yetmiyor, hakları olan nitelikli eğitimi alabilmeleri, gelişebilmeleri için temel tüm ihtiyaçlarının karşılanması gerekiyor. Bütün günü aç geçiren çocukların yaşadığı fiziksel acı, duygusal yıpranma, yorgunluk, dikkat kaybı… Bunları da diğer etkilerin üstüne ekleyelim.

Derin Yoksulluk Ağı’ndan Hacer Foggo, “Sağlık Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı ve Hacettepe Üniversitesi’nin Türkiye’de Okul Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi Araştırma Raporu’na göre, kronik açlık nedeniyle Doğu Anadolu’da çocukların yüzde 3,5’i, Güneydoğu Anadolu’da yüzde 5,4’ü bodur kaldı. Türkiye ortalaması ise yüzde 2. Bu 2019’da yapılan bir araştırma şu anda bu durumun maalesef ciddi oranda arttığını düşünüyorum.” diyor. MEB, bu sorunlara karşı okul yemeği planını hayata geçireceğini açıklamıştı ancak bu yıllardır hâlâ pilot uygulama düzeyinde seyrediyor. Tüm ülkede uygulanması noktasında herhangi bir adım yok. Hatta son 20. Şûra’da okul öncesi eğitimin ücretsiz ve zorunlu olması tavsiye kararı, zorunlu ve ücretsiz ibareleri olmadan geçirildi. 

Aynı Şûra’da, okul öncesi çağında çocukları bulunan ailelere yıllık yardımlar yapılması tavsiye kararı da geçiyor ama bunun tek başına yeterli olmadığı, yoksul ailelerin zaten senede birkaç kere eline geçen çocuk paralarını kira ve fatura gibi ihtiyaçlara vermek zorunda kaldığı ve sonuçta çocukların yine zarar gördüğü gerçeği atlanıyor. “Şu kadar yardım yaptık, yapacağız” denerek bütün bu derin yoksulluk döngüsünün üzeri perdelenmeye çalışılıyor.

Yoksullaşan Çocuklar Çalışmak Zorunda Kalıyor

Yoksulluğun çocuklar üzerindeki etkilerinden diğeri de okulu bırakmak zorunda kalmaları. Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre, 2020-21 eğitim öğretim döneminde ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim çağındaki tam 675 bin öğrenci okul dışında kaldı. 

Bu duruma sadece okulu bırakmak olarak bakmamak gerekiyor. Zira bu, çocukların kendi isteği ya da ailelerin zoru ile olmuyor. Ekonomik krizle birlikte yoksulların giderek daha da yoksullaşması bu sonucu doğuruyor. Faturasını, kirasını ödeyemeyen hatta giderek daha az besin tüketebilen aileler için okul çok masraflı, hatta çoğu için lüks. Okul, bu ülkedeki en masraflı yerlerden. Kıyafetinden araç gereçlerine, beslenmesinden servisine her şey ebeveynlerin sırtında. Yani, “haydi çocuklar okula” demekle, çocuk okulu bırakınca aileyi suçlamakla olmuyor. Okula gidememenin çok net maddi sebepleri var. Yoksulluğun çocuklar ve okul süreçleri ile ilgili çarpıcılığını merak edenler Çağla Geniş’in hazırladığı “Yoksulluğun çocuk yüzü: Boş beslenme çantaları”[2] başlıklı özel habere bakabilir.

İşin daha çarpıcı yanı ise MEB’in, eğitimden kopan ve eğitim hayatına muhtemelen tekrar dönemeyecek olan çocuklar için herhangi bir çalışma yapmamış olması. Zira esas sorumluluk orada. Eğitimden kopan çocuklar ne mi yapıyor? Çoğunlukla çalışıyorlar. 

Çocukların çoğu aile bütçesine destek olmak için çalışmak zorunda kalıyor. Giderek daha da artan çocuk işçiliği oranı, tam da bu yoksulluğun çocuklara çıplak etkisini gösteriyor. Ağır koşullarda, düşük ücretlerle güvencesiz bir şekilde çalışan çocuklar, kapitalizmin krizinde sermayedarların en çok yöneldiği işgücünü oluşturuyorlar. Hatta bakanlık bunu açıkça destekliyor. Okullaşmayı arttıracak gerçek adımları atmayan, kararları almayan MEB, çocukların emeğinin şirketlerce sömürüldüğü “teknik okul, lise, staj” gibi konularda en hızlı adımları atıyor. Çocuklar, meslek eğitimi adı altında hem şirketlere bırakılıyor hem de hayatları boyunca içinde kalacakları bir işçileşme kıskacına alınıyorlar, yoksulluk çukuruna atılıyorlar.

Yoksulluğun çocuklara yaptıkları bunlarla da bitmiyor. FİSA Çocuk Hakları Merkezi’nin raporuna göre sadece şubat ayında, 5 çocuk evde çıkan yangınlarda hayatını kaybetti.[3]  Buna ihmal deyip geçebilir miyiz? Hayır. Bu ölümler yoksullukla, sınıfsal konumla doğrudan ilişkili. O çocuklar, ebeveynlerinin savaştığı yoksulluğun, işsizliğin bedelini canlarıyla ödediler. Aynı rapora göre 2 çocuk da çalışırken hayatını kaybetti. Bu rakamları arttırmak maalesef mümkün ama meselemiz rakamları aşıyor. 

Ayrıca eğitim gibi sağlığın da özelleştirmesi, sağlık hakkının çocuklardan giderek daha uzaklaşmasına sebep oluyor. Özellikle pandemide temel aşılarını olamayan çocuklar artmıştı. Şimdilerde en büyük sorunlar çocuk hastanelerinde yaşanıyor. Çocuklar nitelikli bir tedaviye erişemiyor, tedavileri yarım kalıyor, ilaçlara erişemiyorlar. 

Yoksulluk bütün çocukları şiddetli şekilde etkiliyorken engelli/özel gereksinimli çocukların koşullarını daha da kötüleştiriliyor. Ülkemizde zaten bu çocuklar için eğitimden sağlığa, sosyal aktiviteden yaşamın farklı alanlarına kadar hiçbir iyileştirici, kolaylaştırıcı adım atılmıyor. Yoksul aileler, kriz derinleştikçe, engelli çocuklarını okula götüremez, ihtiyaçlarını karşılayamaz oluyorlar.

Yoksulluk Çocukları Öldürüyor, Çocukluklarından Çalıyor

Kapitalizm, daha en başında “çocuk düşmanı”[4] olarak doğuyor. 

Ülkemizde de çocuklar, bu düşmanlıktan “nasiplerini” alıyorlar elbette! Bu ülkede varsıl yoksul arasında giderek derinleşen uçurum, kendini belki de en çok çocuk yaşamları üzerinden gösteriyor. Yüz binlerce çocuk, açlık ve yoksulluğun pençesinde geçiriyor çocukluğunu. Oyun oynamak, sosyalleşmek, okula gitmek, arkadaş edinmek gibi temel hakları, bu yoksulluk dalgasının altında kalıyor. Çocuklar çok erken yaşlarda, birkaç saat sonra ne yiyeceklerini düşünmek hatta bunu karşılamak zorunda kalıyorlar. Sadece çocuğun kazandığı parayla geçinen aileler her geçen gün artıyor.

Yoksulluk çocukları öldürüyor. Bu ülkede iktidarın ve onun ortaklarının çocukları ciplerden inmez, para içinde sefa sürerlerken halkın çocukları açlıkla boğuşmak zorunda kalıyor. Onlar daha da zengin olsun diye, çocuklar giderek daha fazla ihlale maruz kalıyor.

Bu sorunların çözümü için seçimleri ya da belirsiz bir geleceği bekleyemeyiz. Bu krizin, çocuklara etkilerini en aza indirmek ve onları korumak-ki bu öncelikle devletin sonra da tüm yetişkinlerin sorumluluğu- için acil taleplerimiz olmalı ve bunların hayata geçmesi için harekete geçmeliyiz. Çünkü yoksulluk derin bir çukur ve ilk çocukları yutuyor.

Öncelikle okullarda özellikle okul öncesi, ilk ve ortaokul kademelerinde ücretsiz, sağlıklı ve nitelikli yemek sağlanmalı. Ayrımsız tüm çocuklar da bundan faydalanmalı.

Ebeveynlere, bakım verenlere düzenli, ihtiyacına yönelik ve takibi çocuk yararına yapılacak destekler sağlanmalı; esas olarak da herkes için temel gelir talebi derhal karşılanmalı. 0-2 yaş bebeği olanların bu süreçteki bez ve mama ihtiyacı devlet tarafından karşılanmalı. Çocuklar için temel ihtiyaç olan bez ve mamalardan alınan dolaylı vergiler kaldırılmalı, her çocuk için erişilebilir ve ücretsiz olmalı.

Çocukların hakları ve ihtiyaçları çerçevesinde istatistikler bakanlık ve bu alanda çalışanlarla birlikte düzenli olarak oluşturulup önleyici, koruyucu adımlar atılmalı. Buna dair ayrıca, çocuk odaklı bir bütçe oluşturulmalı. Çocukların sağlık ihtiyaçları tamamen ücretsiz olmalı. Engelli/özel gereksinimli çocukların yaşam boyu tüm ihtiyaçları devlet güvencesine alınmalı. 

Çocukların emek sömürüsü, çocuk işçiliği kâğıt üstünde değil, tamamen yasaklanmalı. Çocukların çalışmak zorunda kaldığı ailelere maddi destek düzenli olarak sağlanmalı, temel ihtiyaçlar karşılanmalı. Yani çocukları çalışmaya iten koşullarla mücadele edilmeli.

Acil ihtiyaçlar olarak düşünebileceğimiz bu maddeler, bu vahşi sistemde çocukların çocukluklarını yaşayabilecekleri en asgari koşulları sağlayabilir. Bunun devamında çocukların tüm haklarının güvenceye alınacağı demokratik bir anayasayı talep etmeli, burada çocukların da özne olmasını savunmalıyız. 

Bu yoksulluktan çocukları korumak önce devletin sonra tüm yetişkinlerin sorumluluğu çünkü. Çocuklar yaşasınlar diye, çocuk olarak, çocuk kalarak… 

 

[1] https://www.birgun.net/amp/haber/yoksulluk-sagliktan-ediyor-379144

[2] https://www.ilksesgazetesi.com/guncel/yoksullugun-cocuk-yuzu-bos-beslenme-cantalari-h127849.html

[3] https://chm.fisa.org.tr/wp-content/uploads/2022/03/Cocugun-Yasam-Hakki-Ihlalleri-Bilgi-Notu_0222.docx.pdf

[4] Aksu Bora’nın çevirdiği Elisabeth Young-Bruehl’in “Çocuk Düşmanlığı” kitabının başlığına atıfla. Bkz. Elisabeth Young-Bruehl, Çocuk Düşmanlığı:Çocuklara Karşı Önyargıyla Yüzleşme, çev. Aksu Bora, İletişim Yay, İstanbul, 2021