Erdoğan Diyor ki Çocukların Bedeni Derste Aklı Dışardaymış

Birkaç gün önce özel kurumlarda çalışan öğretmenler, hakları için Ankara’ya gelmiş ve MEB önünde açıklama yapmak isterken polisin sert saldırısına maruz bırakılmıştı, çok sayıda öğretmen gözaltına alınmıştı. Bu eylem sonrası müthiş bir kamuoyu oluştu, öğretmenler desteklendi, onlara karşı uygulanan şiddet neredeyse toplumun çoğunluğu ve anaakım siyasetin isimleri tarafından da eleştirildi. Öğretmenler haklıydı, yaptıkları meşruydu, haklarını almak istiyorlardı.
MEB, oluşan baskı sayesinde öğretmenlerle görüşme almak zorunda kaldı, oradan ne çıkacak henüz bilmiyoruz. Ama çok da öğretmenlerin lehine bir şey çıkmayacağını Soylu ve ardından Erdoğan’ın açıklamalarında görmüş olduk. Soylu’nun söyledikleri hepimizin malumu. Ben Erdoğan’ın söylediklerine geçmek istiyorum. Tam da tahmin ettiğimiz üzere, öğretmenlere saldıran bir konuşma yaptı. “Türkiye’ye dair hiçbir projesi olmayanların boykot çağrısı tamamen art niyetli bir girişimdir. Bize yavrularımızla haşır neşir olacak öğretmenler lazım. Böyle caddelerde sokaklarda dolaşanlar değil” dedi. Çapulcu demeyi de eksik etmedi.
Erdoğan bu konuşmada bir şeyler daha dedi, esasen ona dair bu yazı. “Birçok alanda çocuklarımız yeni sınamalarla yüzleşiyor. Sosyal medyadan yayılan popüler kültürün zararlı etkilerinden çocuklarımızı korumalıyız. Bedenen sınıfta zihnen başka yerde olan çocuklar görüyoruz.”

Nerede Bu Çocukların Bedeni?

Çocukların zihninin sosyal medyada “kirlendiğini” düşünen Erdoğan’a sormak lazım, bu çocukların bedenleri gerçekten sınıfta mı acaba? Ya da sınıfta olabilenlerin birçoğunun zihni başka yerde evet, ama nerede? Sosyal medyada mı gerçekten?
Pandemi döneminden sonra okullaşma oranı ciddi oranda azaldı, yaş büyüdükçe okulu bırakma oranı arttı. Hala MEB tarafından detaylı ve şeffaf bir saha araştırması yapılıp açıklanmadığı için bilmiyoruz ama başka birtakım araştırmalara göre en az 200 bin çocuk okulu resmi olarak bıraktı. Buraya mülteci çocukları da dâhil ettiğimizde rakam neredeyse iki katına çıkar. Çünkü ülkemizdeki mülteci çocukların okulu bırakma ve tekrar dönmeme oranı çok yüksek. Bu kadar çocuk “bedenen” de sınıfta değil artık. Ama elbette daha önemli olan sosyal medyadan etkileniyor olmaları!
Okulu bırakmanın en büyük sebebi ise yoksulluk. Hane geliri düştükçe çocuklar okuldan uzaklaşıp çalışmaya başlamak, en azından “harçlık” çıkarmak zorunda kalıyorlar. Bir kısmı ikisini birden götürmek zorunda kalıyor ama büyük bir kısmı okuldan tamamen kopup kapitalizmin çarklarına dâhil oluyor.
Bu rakamlar, pandemiyle birlikte derinleşen ekonomik krizin etkisini gösteriyordu. Artan yoksulluk, alım gücünün düşmesi, işsizlik, okul masrafları, gıda fiyatları… Bütün bunlar çocukların okulu bırakmasına sebep. Çocuklar gidip sanayide, tekstil atölyelerinde, tarlalarda, fabrikalarda, restoranlarda çalışmak zorunda oldukları için bedenen sınıfta olamıyorlar. Çünkü onların eğitim hakkının koşulsuz şartsız yerine getirilmesi için çalışan bir bakanlık yok; onun yerine, özel okullara teşvik üstüne teşvik dağıtan, öğretmenlere saldıran bir bakanlık ve sistem var. Çünkü onların eğitim haklarını nitelikli ve ücretsiz almasından çok, sosyal medya kullanımlarına kafa yoran bir iktidar var.
Acaba çocukların aklı okul masraflarında, yoksullukta olabilir mi?

Yeni Okul Dönemi

Pandeminin ardından, kısmen daha “normal” diyebileceğimiz bir eğitim-öğretim yılı daha başlayacak haftaya.
Halkın büyük bir çoğunluğu için ise yoksulluğun acısının daha da ağırlaşacağı bir dönem başlıyor demek bu. Okul demek masraf demek çünkü ülkemizde.
Esasında ücretsiz olması gereken eğitim- öğretim elbette ücretsiz değil. Gidilen okula doğrudan taksit ödenmemesi, isminin özel okul olmaması orayı parasız yapmıyor. Ebeveynler sürekli artan bir okul masrafını karşılamak zorunda kalıyor, neden ödediklerini bilmedikleri paraları başka başka isimler altında devlet okullarına yatırıyorlar. Bu durum toplumda normalleştiriliyor; çünkü zaten bütçe az, bunları da veliler karşılasın deniyor.
En büyük masraf çocukların kırtasiye ihtiyaçları. Kaleminden defterine, çantasından cetveline, boyasından araç gereçlerine… Bunlara bir de yetersiz, niteliksiz okul kitapları dışında talep edilen “yardımcı kaynak” gideri ekleniyor. Her ay belli miktarda “fotokopi” parası, test kitabı parası da talep ediliyor. Özellikle okul öncesi ve birinci sınıf başlangıcında bu giderler aileler için karşılaması en güç masraflardan…
Giderek güvensiz hale gelen şehirler ve yerleşim alanları dışındaki okullar nedeniyle, taşımalı eğitim artık çok yaygın. Çocukların büyük birçoğu servisle gidip geliyor. Her gün zamlanan mazot fiyatları, tabii ki servis ücretlerini astronomik seviyelere çıkardı.
Bir gider kalemi de okul kıyafetleri. Ne hikmetse her yıl okul kıyafetleri değişiyor ve ebeveynler yenisini almak zorunda bırakılıyor. O kıyafetler de sadece belli mağazalarda satılıyor. Tam da okulların açılacağı dönemde, belli çevrelere yakın mağazalar, mağaza zincirleri okul kıyafetleri üzerinden karlarına kar katıyorlar. Bir sonraki yıl tekrar, sonra tekrar…
Bütün bu yoksulluk ve krizin ortasında çocuklarını okutmaya çalışan ebeveynler için en zor konulardan biri de beslenme. Artan gıda fiyatları çocukları sağlıklı besinlerden zaten epey uzaklaştırdı; çok az çocuk gelişimine uygun beslenebiliyor. Hatta yetersiz beslenmeden kaynaklı bodurluk, gelişim ve zekâ geriliği oranları da yükseliyor… Okul dönemi boyunca en önemli yüklerden biri de haliyle gıda oluyor. Çok az okulda çocuklara ücretsiz beslenme veriliyor. Okulların çoğunluğunda çocuklar evden getirdikleri ya da kantinden aldıklarıyla beslenmeye çalışıyor. Artan yoksulluk en çıplak etkisini çocukların beslenme çantasında gösteriyor: Çocuklar okula aç geliyor, okulda sadece musluktan su içebiliyor, kantinden belki bir simit alabiliyor… Çocuklar bedenen sınıfta diyor Erdoğan, aç karnına ders dinlemeye çalışan çocukları da sayıyor mu acaba? Okula götürecek yiyeceği olmadığı için okulu bırakan, okula gitmekten utanan çocukları da biliyor mu? Biliyor elbette, çok iyi biliyor!
Hepsini birden düşününce tekrar hatırlıyoruz ki evet okul demek masraf demek. Hele de bu krizde, elektriğe doğalgaza yüzde 20 zam gelmiş, gıda fiyatları almış başına giderken… Emek gün gün ucuzlarken. Bu yoklukta pek çok aile için çocuğu okula göndermek neredeyse “lüks”…

Çocukların Zihinleri Sosyal Medyada mı?

Değil.
Elbette çocuklar için güvenli, sağlıklı bir sosyal medya kullanımı önemli bir konu ama bir kültürel yozlaşma falan olduğu için değil, çocukların bu konuda güçlenmesi gerektiği için. Onları korumanın yolu onları güçlendirmekten geçer, bunun da yolu okullarda medya okuryazarlığı ve güvenli medya kullanımı derslerinin verilmesinden geçer. Ama yine de çocukların zihni kolay kolay sınıfa gelmez! Çünkü sorun sosyal medya değil, bu ülkede çocuklara sunulan koşullar, onların maruz bırakıldıkları ihmal, hak ihlali ve istismarlar.
Yoksulluk, işsizlik, artan fiyatlar, alım gücünün düşmesi, savaş politikaları, baskı ve şiddet, faşist kurumsallaşma, iklim krizi… Bunların tamamı çocukları doğrudan etkiliyor. Heyecanla okula başlayabilecek bir çocuk, sokak röportajında iş aradığından, harçlık için çalışacağından, kitap alamadığından bahsediyor. Haftaya okula başlayacak olan çocuk, ailesinin kaygılı gözlerini görüyor, kırtasiyedeki fiyatları görüyor, bunların ne kadar büyük paralar olduğunu anlıyor. Bir başka röportajdaki çocuk “aileme yükmüşüm gibi hissediyorum” diyor, henüz 13 yaşında. Okula giden çocuk o gün ne yiyeceğini düşünüyor, bütün gün aç karnına ders dinlemeye çalışıyor. Derste kitap alınacak diyen öğretmenin bahsettiği kitabı ailesine nasıl söyleyeceğini düşünüyor çocuklar.
Oyun oynaması, sosyalleşmesi, sağlıklı beslenip gelişmesi gereken çocuklar yaşadığımız krizlerin etkisini en ağır şekilde yaşıyor. Savaştan diyanete kadar pek çok kalemin bütçesini ikiye üçe katlayan iktidar eğitim bütçesine dokunmuyor.
Kendilerine, sermayeye kazandıran ekonomik krizin altında ezilen halk sesini çıkarmasın, şükretsin; çocuklar öylece okula gidip gelsin, gidemeyenler tabii ki çalışsın; emeği değersizleştirilen, çalışma koşulları giderek ağırlaşan öğretmenler bunlar hiç yokmuş gibi çalışmaya devam etsin. Çünkü onlara “sokaklarda gezen öğretmen lazım değil!”.  
Biz söyleyelim: Çocukların bedenleri de okuldan kopuyor. Okulda olanlar odaklanamıyor. Çocukların bedenini de zihnini de sizin sorumlu olduğunuz yıkım süreci sarıyor.
Bunun çözümü sosyal medyayı yasaklamak, öğretmenlere saldırmak, kürsüden ahkam kesmek, tehdit savurmak da değil. Bunun çözümü çok az sayıda çocuk için komik rakamlarda “kırtasiye yardımı” yapmak da değil.
Eğitim temel bir insan hakkıdır, tartışmasız her çocuk için kamusal eğitim hakkı en temel haktır. Piyasalaşması kabul edilemez. Çocuk yararına nitelikli bilimsel laik kamusal eğitimin olanakları oluşturulmalı, tüm masraflarının devlet tarafından karşılanması, yoksul ailelere ek okul desteği sağlanması, tüm okullarda ücretsiz beslenme sağlanması, okul kıyafeti değişikliklerinin durdurulup okulların bu konuda denetlenmesi, okullarda farklı adlar altında para toplanmasının yasaklanması ve tabii tüm bunlar için savaşa değil eğitime, çocuklara bütçe ayrılması ve eğitimin kamulaştırması gerekiyor.