Çocukları mı Seçeceğiz Sokak Köpeklerini mi? 

Faşizmin toplumsal harcını şiddet yoğurur. Bazen açık bazen örtük şiddet. Normalleşir, meşrulaştırılır, önü açılır, çeşitli kaynaklar tarafından beslenir, köpürtülür… Ve her zaman “haklı” bir gerekçe bulunur bu şiddeti tırmandırmak için. Ve bu şiddetin yöneliminin bir “sonu”, “dibi” yoktur.

Geçtiğimiz hafta Ankara Keçiören’de yaşayan 9 yaşındaki T.Y., okula giderken sokak köpeklerinin saldırısına uğradı ve ağır yaralandı. Bu üzücü olayın ardından özellikle sosyal medyada yayılan ama belirli medya kanalları tarafından da köpürtülen tartışmalar, hatta buna tartışma bile dememek gerekir sanıyorum, epey riskli bir saldırı güruhunca örgütleniyor çünkü- sürüyor.

Çocuk Haklarını Savunanlar Şimdi Nerede? 

İnsan merkezli bakış, bugün hala en çıplak halinde sürüyor. Hayvan katliamlarından, hayvanların bitmeyen sömürüsüne, yaşam alanlarının yok edilmesine, hayvan deneylerinden tutalım da hayvanların “zevk” için öldürülmesine, dövüştürülmesine, genetikleriyle oynanmasına… Kent betonlarının arasında doğadan iyice yabancılaşan insan, kendisi dışındaki hayvanlara her şeye yapabileceğini düşünüyor, içinde yaşadığımız sistem aracılığı ve eliyle bu yapılıyor da.

“Hayvanlara her şey olabilir, yapılabilir. Esas olan insan yaşamı, sağlığı, keyfi ve lüksüdür.” Bu anlayışın eleştirisine çok girmeyeceğim, daha çok güncel tartışmaların üzerinde yoğunlaştığı bir meseleye değinmek istiyorum.

Son bir haftadır özellikle Twitter’da neredeyse her gün aynı tag’ler açılıyor: #KöpekTerörü, #SokakKöpekleriToplatılsın, #KöpeklerUyutulsun, #ÇocuklarımızGüvendeDeğil…

“Hepsi toplatılsın, barınaklara kapatılsınlar, itlaf edilsinler, sahiplenilmeyenler uyutulsun” söylemlerinin ardından neredeyse her gün bir ilde sokak hayvanlarının topluca zehirlenerek öldürüldükleri haberine uyandık, uyanıyoruz.

Bu tag’ler yaygınlaştırılırken en çok da çocuk hakları mücadelesi verenlere sesleniyorlar: “Hani siz çocukları savunuyordunuz, ne oldu, şimdi niye ses çıkarmıyorsunuz. Daha kaç çocuk ölmeli?”. Çocukların haklarını savunduğumuz için sokak köpeklerinin karşısında durmamız, kentlerden uzaklaştırılmalarına en yüksekten destek olmamız gerektiğini söylüyorlar.

Buradayız. Hala çocuklardan, yaralanan çocuktan da yanayız. Ama aynı anda sokak hayvanlarından da yanayız.

Bizler nasıl ki çocuklarla ilgili her durumda “sorumluluk zinciri”ne ve ortak yaşama işaret ediyorsak burada da benzer yönlere işret ediyoruz.

Sorunun Kökü Nerede?

Öncelikle şunu söylemeliyiz ki hiçbir canlının “can”ı bir diğerinden daha önemli değil. Tüm canlıların aynı oranda eşit, adil, nitelikli, sağlıklı, güvenli ve barış içinde yaşama hakkı var. Çocukların da sokakta yaşayan hayvanların da… İkisinin de başka ihtiyaçları ve hakları var. Ama anı zamanda haklar bir bütündür, tek başına birini öne çıkaramayız. Buradaki sorun ise başka.

Keçiören’de yaşanan olay üzerinden gidelim. Sorun sokakta köpeklerin yaşaması mı? Toplatıldıklarında, barınak denen ölüm kamplarına kapatıldıklarında bu sorun çözülecek mi? Ya da tüm köpekler aslında özünde saldırgan ve vahşi mi?

Hayır. O köpeklerin neden saldırganlaştığının peşine düştüğümüzde cevaba ulaşabiliriz: Belediye, yerel yönetimin ilgili birimleri neden kentte ortak yaşadığımız canlılara karşı sorumluluklarını yerine getirmedi? Bu saldırılar neden köpeklerin haklarına uygun şekilde yaşayabildikleri, sevildikleri, şiddete maruz bırakılmadıkları kentlerde, evlerde, mahallelerde olmuyor da sokak hayvanlarının kendi haline, aç, susuz ve şiddete açık halde bırakıldıkları yerlerde oluyor? Çoğunlukla da kendi alanını savunurken şiddete başvuran köpekler şiddeti nereden öğrendiler? Acaba onlar aslında şiddet mağduru olabilirler mi?

Sorumluluk zinciri burada. Bu olaydaki saldırının, şiddetin sebebi köpek değil. Çünkü hayvanlar da bizler gibi, çocuklar gibi şiddeti öğrenirler. Kimi tehditlere karşı kendilerini savunmak için refleksler geliştirirler. Buradaki sorumluluk, o köpeği ya da köpekleri saldırganlaştıran toplumsallıktadır. Köpekler binlerce yıldır insanlarla bir arada yaşayan, ortak yaşamın parçası ve oldukça sevecen canlılar, en yakın hayvan dostlarımız.

Neredeyse her çocuk istismarı olayında “idam gelsin” diyenleri hatırlayalım. Bütün bir sorumluluk zincirinin, toplumsallığın üzerinden atlayıp suç ve sorumluğu kişinin kendisine, hastalığına ya da deliliğine bağlayan akılla aynı yerden besleniyor bu söylemler. En tehlikelisi ise tüm bunların faşist kurumsallaşmanın harcına su katıyor olması.

Bunları korumak için şunları yok edelim. Şunları savunmak istiyorsak onları gözden çıkaralım…

Çocuklar için Güvenli Kentler Nasıl Olur?

Tartışmayı, hayvanlara karşı şiddetin önünü açacak şekilde bilinçli olarak besleyenlerin temel argümanlarından biri de “çocuklar için güvenli kentler”. Buna ek olarak “Çocuklar okula nasıl güvenle gidecekler?” diye soruyorlar. Talep ve soru doğru, yöntem ve cevaplar ise tamamen yanlış.

Bir kere çocukların güvende olmamasının sebebi sokak hayvanları değil, aksi hatta. Köpeklerle en iyi anlaşan grup çocuklar. Aynısı köpekler için de geçerli. Çoğu durumda çocukları çok seviyor ve onları koruyorlar. Ama kentler nasıl ki sokak hayvanlarının da güvenle yaşayabildikleri yerler değilse çocuklar için de durum benzer. Engelliler için de aynı şey geçerli…

Trafikten, ışıklandırmaya, tehlikeli alanlardan tutalım da kalabalığa kadar hemen her şey kent yaşamını yeterince zorlaştırıyor. Çocuklar, buralarda ev-okul-beton parklar arasına sıkışık şekilde yaşamaya zorlanıyor. Toplumsal çürüme, artan hatta cezasızlıkla ödüllendirilen istismar ve güvensizlik, çocukların güçsüz bırakılması gibi durumlar sonucunda da hiçbir çocuğu sokakta yalnız yürürken, bakkala markete ya da okula giderken göremiyoruz. Giderek daha az çocuk okula yürüyerek gidiyor: Servis ücretini karşılayamayan, kendisini götürecek yetişkinler çalışan çocuklar… 9 yaşındaki T.Y. de onlardan biri.

Eğer çocuklar için güvenli kent tartışmasını açacaksak köpekleri değil bambaşka başlıkları konuşmamız gerekir.

Mesela kentlerin neden çocukların yaşamına açık olmadığını.

Çocuk istismarı, çocuğa yönelik şiddetin neden bu kadar arttığını.

Çocukları karanlıkta okula gitmek zorunda bırakan ısrarlı saat uygulamasını.

Neden her mahallede, her çocuğun evine yakın okulların yapılmadığını.

Oyun alanlarının, parkların neden giderek azaldığını.

Uyuşturucunun merkezi haline getirilen ülkemizde çocukları nasıl koruyacağımızı, bu tehdit karşısında güçlendireceğimizi.

Denetimsiz kuyular, çukurlar, açık inşaatlar yüzünden ölen çocukları.

Biraz daha ilerleyelim; evinin sokağında zırhlı araç çarpması sonucu ölen çocukları.

Kentleri çocuklar için güvensiz kılanlar sokakta yaşayan köpekler değil. Çocukların kent güvenliğini savunmak isteyenler, köpeklerin yaşamıyla çocuklarınkini birbirinin karşısına koymadan önce bunları sorgulayabilirler.  

Bir suçlu, fail aranıyorsa görev ve yükümlülüklerini yerine getirmeyenlere bakılabilir. Savunmasız hayvanlara değil.

Tartışmasız Hayvan Hakları

Yine bir şiddet ve katliam politikasının önü bu olayla açılmak isteniyor. İktidarından muhalefetine herkes de bunu açık ya da kapalı şekilde destekliyor. Bu konudaki asıl sorumlulardan olan belediyeler, sokak hayvanlarının ihtiyaçlarını karşılamak kendilerine kâr ettirmediği için hemen her olayda hayvan haklarını ihlal eden adımlar atıyorlar.

Binlerce köpek kent merkezlerinde açlıkla boğuşup şiddet ve tecavüze maruz bırakılırken adım atmıyor, kentteki ortak yaşamın gereklerini yerine getirmiyorlar. Her seçim öncesi en parlak haliyle sundukları barınaklara 5 yıl boyunca bir daha uğramıyor, bu hapishanelerdeki hayvanların göz göre göre ölmesine, orada şiddete uğramalarına müsaade ediyorlar. Hayvanların ihtiyaç ve hakkı olan en temel gereklilikleri dahi yerine getirmiyorlar.

Bu faşist, aynı zamanda hayvan düşmanı kuşatmanın bize dayattığı şekilde; hayvanlarla insanlar arasında, yerlilerle göçmenler, bireylerle aileler arasında tercih yapmak zorunda değiliz ama ortak yaşamı inşa etmek durumundayız.

Düşmanlaştıran, ayıran, hak hiyerarşisi kuran, olayların toplumsal bağlantılarının üzerini kapatan, şiddetin önünü açan, ırkçılığı besleyen, hayvan katliamını ya da onlara yönelik ayrımcı, türcü yaklaşımı körükleyen bu tartışmalar karşısında net şekilde duracağımız zemin belli: hem hayvanlar hem çocuklar.

Sorumluluğumuz ise bu söylemlerin önünde durup iktidarı ve yerel yönetimleri hayvan haklarını tartışmasız hayata geçirmeye çağırmak, onları buna zorlamak.

Çocuklar da köpekler de öğrenirler; sevgiyi de dostluğu da şiddeti de. Bize, içinde yaşadıkları kente, topluma bakarak öğrenirler, öylece toplumsallaşırlar, o oranda ve biçimde ortak yaşama dahil olurlar.

Eşit, özgür, güvenli, mutlu ve barış içinde bir yaşam çocukların hakkı, en az sokak hayvanlarının hakkı olduğu kadar.

 

 

Benzer bir olaydan sonra yazılmış bir açıklama metni, maalesef hala güncel: https://chm.fisa.org.tr/basin-aciklamasi-cocuklar-hayvanlar-ve-yok-sayilan-haklari/