Restorasyon Hapseder Halkın İktidarı Özgürleştirir

Memleket, resmi olmasa da fiili seçim sürecine girmiş; AKP-MHP iktidarının da “gidiciliği” malum olmuşçasına dillerden düşmüyor.

Peki gelecek olan ne? Ne olmalıdır?

Krizler, oy kaybı, yolsuzluk sızıntıları, fraksiyon ifşaatları, yükselen döviz kurları, artan yoksulluk, iktidarı “yönetememe” gerçekliğinde iyice sıkıştırıyorken, tezkerenin meclisten geçmesi, CHP’nin “hayır” oyu ve patronlar örgütü TÜSİAD’ın sert tonlu, bol eleştirili çıkışı siyasette yeni bir durum yarattı.

Egemen güçler savaş, faşizm seçeneğini elinden bırakmadan bir taraftan da restorasyoncu muhalefetin önünü açıyor.

Restorasyon Sihri

Şu restorasyon denilen şey sihirli bir kavram gerçekten! Kapitalist düzenin sarsıldığı, ekonomik ve siyasi krizlerin derinleştiği, ortalığın toz duman olduğu böyle dönemlerde daha cazibeli ve parlak hale geliyor. İşçilerin, halk güçlerinin mevcut siyasi iktidarı derinden sarstığı süreçlerin hemen ardından “düzenleyerek” sistemi koruma refleksiyle, eski ve yeni siyasi aktörler egemenlerden güç devşirerek, icazet alıyor. Böyle zamanlar restorasyoncu muhalefet için bulunmaz bir fırsat oluyor; çünkü onlar sermayenin yeni siyasi taşeron/aktör arayışı içinde olduğunu biliyorlar.

Kılıçdaroğlu gençlere: “Mevcut düzeni ‘tanzim’ kayıplarınızı ‘telafi’ edeceğiz” derken bu güdülerle sesleniyor.

AKP’nin Restorasyonculuğu

Siyasi tarih, sıklıkla tekrarlanan restorasyonlarla doludur.

AKP de “büyük restorasyon” hareketi olarak iktidara geldi.

AKP’li Mahir Ünal, hükümet programının temelini “restorasyon” kavramının oluşturacağını, bunun 90 yıl öncesine dönmek değil, “90 yıl boyunca hasar alan Cumhuriyet’in, demokrasinin, dış politika stratejisinin ve ekonomi modelinin onarılması, eksiklerinin giderilmesi” olduğunu belirtmişti.

Ahmet Davutoğlu ise AKP’li Dışişleri Bakanlığı görevinde iken restorasyonun “teorisini” yapmıştı. Başbakanlığı döneminde ise daha da derinleştirerek Türkiye’de “dört restorasyon dönemi” olduğunu belirtmiş ve bunları Tanzimat, Cumhuriyet’in ilanı, çok partili hayata geçiş ve AK Parti iktidarı olarak saymıştı.

20 yıllık iktidarları boyunca doğrusu devletin ve sermayenin çıkarları doğrultusunda “iyi” bir restorasyoncu partide oldular. Vahşi kapitalizmin acımasızlığıyla uyguladıkları neoliberal politikalar, halka yoksulluk, ucuz işgücü, işsizlik; doğaya talan getirirken, sermayeye de azami karlı ve rantlı bir zenginlik getirdi.

AKP 2001 krizi günlerinde iktidara gelmişti. Şimdi gelinen noktada yeniden ve daha da derinleşen bir çoklu krizler yumağı içinde Türkiye.

Restorasyonculuğun geldiği getireceği yer burası işte! Egemen güçler şimdi başka bir restorasyon iktidarı arayışında.

Halk Bunun Neresinde? 

Her ne kadar kimi eski AKP destekçisi yazarlar tarafından, bugünlerde AKP’yi de içerisine alan bir milli birlik hükümeti önerisi dillendirilse de Millet İttifakı bir iktidar olasılığı olarak güçleniyor. Bu geniş koalisyon olasılığını da dışlamadan, Millet İttifakı siyaseten öne çıkıyor. Öne çıkarken yeni döneme dair niyet belirten bir takım ifadeler kullanıyor.

Siyasi söylemlerde “Devri sabık, tanzim, helalleşme” geçiyorsa bu, restorasyon için yeni olasılıkların güçlendi(ril)ğinin de işareti oluyor. Şimdilerde bu sözler, Millet İttifak’ı özelinde sıkça duyulur hale geldi. Programatik ufukları olan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” ile düşünüldüğünde bir hayli cesaretli davrandıkları söylenebilir.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem için İYİP “Milletin devlete aidiyet ve sadakatinin tesis edilmesi için ihtiyaç duyduğu bir sistem” olduğunu söylerken, CHP ise bu, “tarafsız cumhurbaşkanlığına ve Altı Ok’a geri dönüştür” diyor.

Halka düşen de devlet ve sermayenin işleyiş yasalarının aynen geçerli olacağı, temsili demokrasinin, bürokratik, statükocu, eski düzenin olduğu gibi geri çağrılacağı, sisteme tabi olmak.[1]

Halka reva görülen bu sistem, halkın yaratıcı dinamiklerini yok sayan bu temsili parlamentoculuk; zaten AKP iktidarını, Erdoğan’ı yaratan sistem değil miydi?

Halkçı Bir iktidar İçin

Tarihsel olarak ilk “restorasyon” hamlesi Avrupa genelinde “geliyorum” diyen 1848 devrimleri öncesinde, Fransa özelinde isyanların önünü alma çabasıydı. Engels’in deyimiyle “silahlar bir omuzdan(burjuva), bir başka omuza(proletarya) taşınıp geçmesin” diyeydi. Egemen güçlerce 1789 Devrimi’yle kurulan burjuva demokratik cumhuriyet eski krallıkla restore edildi. Ancak tarihin devrimci akışı yine de durdurulamadı, 1848 devrimleri tüm Avrupa’ya yayıldı.

Türkiye’de egemen güçlerce, kendisi bir restorasyon hamlesi olan AKP iktidarına karşı- faşizmi kurumsallaştırma çabası halen bir seçenek olarak durmakta iken-yeni bir restorasyoncu iktidar “olasılıkları” güçlendirilmektedir.

Faşizm mi? Sağ /sol restorasyon iktidarı mı?

Bu seçeneklere mahkûm değiliz.

Halk güçlerinin Gezi’de başlayan “isyan ve direniş” ruhu günümüzde de biçim değiştirerek “aktif pasif” eylemliliklerle sürüyor. Halkın muhalefeti ve seçeneği için esas görev, oluşan bu düzen karşıtı enerjiyi programatik hedeflere büründürerek pratikleştirebilmektir.

Açlığa, yoksulluğa, işsizliğe; güvencesizliğe, barınaksızlığa, kadın cinayetlerine, ekolojik yıkıma karşı; milliyet, cinsiyet, inanç ayrımcılığına karşı insanca ve onurlu bir yaşam için, demokratik cumhuriyet hayati bir ihtiyaç haline geldi.

Bu nedenle düzeni onarmaya değil, düzenin içinde gedikler açmaya, sermayeci, devletçi bir restorasyona değil, halkçı bir iktidara ihtiyacımız var.

 

Dipnotlar:

[1] Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Kimi Güçlendirir? Perihan Koca. https://elyazmalari.com/2021/10/05/guclendirilmis-parlamenter-sistem-kimi-guclendirir/