Kürt Bölgelerine Askeri Operasyonda Yeni Bir Durum mu Var?  

Hegemonya krizinin hareketli dengelerinden kolayca sıyrılan şey; sınır ötesi askeri operasyonlar. Sermayenin vatanı, vicdanı yoktur; ama halkın yoksul, öfkeli duygularında milliyetçilik kaydırağında oynamayı çok iyi bilirler. Ekonomik krizi askeri operasyonlara “tahvil” edip, savaşlarla faşizmi “tahsil” etmede de üstlerine yoktur.  

Ağustos ayıyla birlikte Kürt bölgelerinden yoğun askeri sevkiyat ve çatışma haberleri geliyor; hem içerde (Şırnak, Hakkâri, Urfa), hem de sınır dışındaki Zap bölgesinde. 5 Ağustos 2023’teki 6 askerin ölümü haberiyle Türkiye gündeminde dikkatler bir kez daha askeri operasyonlara yöneldi.  

Peki sahadaki bu hareketlilik neyin nesi? Yeni bir durumu mu işaret ediyor?  

Yaşanan durumu hareket halindeki Dünya, Orta Doğu, siyasi/askeri dengelerin sürekliliği ve anlık kopuşları içindeki “yeni durum” olarak değerlendirebiliriz.  

Seçimler, Ukrayna Savaşı, Astana, Vilnius ve Sonrası   

Ukrayna Savaşıyla birlikte Rusya’nın işgal ettiği bölgelere yoğunlaşması ve kısmi irtifa kaybetmesi sonucu, bu durumu Orta Doğu’da fırsata çeviren Türkiye, savaşın başlamasında iki ay sonra 18 Nisan 2022’te önceki altı yılı takiben süregelen “Pençe” operasyonlarına yeni bir ek niteliğinde “Pençe-Kilit” adıyla bir hamle daha yaptı. Kuzey Irak’ın Türkiye sınırına komşu Avaşin, Zap, Metina-Basyan bölgesine yüksek teknolojik yoğunluklu ve KDP’nin iş birliğinde büyük çaplı bir operasyon başlattı. Amaç KÖH’ü zayıflatıp Kürtleri iradesizleştirmek, enerjinin kalbi olan bir bölgeyi denetimine almak olarak saptayabiliriz. Bunu aynı zamanda seçimden önce AKP-MHP iktidarının konsolidasyon girişimi olduğunu da belirtebiliriz.  

Aslında atılan politik adımlar “süreklilik” içinde olan durumu ifade ediyordu; Gezi isyanı, 7 Mayıs 2015’te AKP’nin seçim yenilgisi, 1 Kasım 2015 seçim darbesi, Kürt halkının iradesini tamamen kırma/çökertme politikaları. Bunlar Erdoğan tarafından Kürtlerin yaşam alanları olan özerk bölgelere karşı 2016’da “Yeni bir Kandil oluşturulmasına asla izin vermeyeceğiz” söyleminde dillendirilen konseptin devamıdır.  

Yeni Durum Nedir?  

 “Yeni durum”u ise onu hazırlayan birkaç olayı hatırlatarak açıklayabiliriz:  

Birincisi 20-21 Haziran 2023 tarihlerinde gerçekleşen Astana Zirvesi’nde alınan kararlar Türkiye’yi cesaretlendirmiştir. Zira zirvede Kürtlere “özerk bölgeler” demokratik anayasa anlayışı yerini “gayri resmi özerk” nitelemesine ve “iradenizi dayatmazsanız Türkiye’de kendiliğinden çekilir” noktasında ise Kürtleri “kusurlu/suçlu” bulma durumuna getiren politikalara bırakmıştır. 

İkincisi NATO’nun Vilnius Zirvesi’nde Türkiye’nin özellikle ekonomik kriz nedeniyle zorunlu uyumlu tutumu (İsveç’in üyeliği, Ukrayna’nın olası üyeliğine dair açıklamalarla yavaşça Rusya’ya bir karşı dokunuş) Suriye politikasında bir değişiklik eğilimini de beraberinde getirmiştir.  

Üçüncüsü, 14-28 Mayıs seçim zaferinin AKP-MHP iktidarına İslamcı-Faşist kurumlaşmayı sağladığı güç ve cesaret. 

Dördüncüsü; bütün bu cesaretlerin yanında varoluşunu etkileyen “korku” duygusunu da unutmamak gerekir. O da şu korku ki, Astana’dan iki gün sonra Kürtler, Araplar ve Ezidilerin oluşturduğu Suriye Ulusal Koordinasyon Kurulu’nun; “Suriye’yi işgal eden emperyalist güçlerin/çetelerin esas amaçlarının Rimelan, Deyrizor, Haseke’deki petrol ve doğalgaz olduğunu” açıkça vurgulamaları ve kendi öz güçlerine dayalı irade beyanları; Kürtlerin ABD, Rusya tarafından “alternatifsiz” bırakılma çabalarına karşı önemli bir hamle olarak görülmelidir. Bu korkuyu Türkiye’nin Suriye-Irak politikalarını “negatif” yönden hareket ettiren etken olarak değerlendirebiliriz.  

Tam da bu noktada, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın 22-24 Ağustos 2023 tarihlerinde Bağdat ve Erbil’i kapsayan Irak Hükümeti ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne ziyaretinde hem Irak Hükümeti mevkidaşı Fuad Hüseyin, hem de Kürt Bölgesel Yönetimi (KBY) başkanı Neçirvan Barzani’yle ayrı ayrı görüşmesi özellikle dikkate değer ipuçları veriyor.  

Böylesi bir diplomatik atağın, Kürt Hareketi’ni yalnızlaştırmak ve siyasal iradesini işlevsizleştirmek için yeni bir siyasal dinamik oluşturma niteliğini taşısa da; özellikle son sekiz yıldır yürütülen, 24 Temmuz 2015’ten 24 Temmuz 2023’e (ki Lozan Antlaşması’nın yüzüncü yılına simgesel bir tarih seçimini akla getirebilecek bir aralıkta), AKP-MHP iktidarının kuzeyde ve güneyde Kürtlerin direnişini askeri olarak bitirme planının başarısızlığını ve sınırlarına ulaştığının da göstergesi olduğunu saptamak mümkün.  

Gökte Yıldızlar  

Derler ki; gökte yıldızlar 1047 yılda bir aynı hizaya gelirmiş.  

Ukrayna-Rusya savaşı dünya güç dengelerinde ülkelerin durumunu yeniden karıyor. Seçim zaferini de arkasına alan Erdoğan emperyalist ülkelerin (büyük yıldızların) çoklu hegemonyasının; hareketli, iç içe geçmiş ve karmaşık dengelerinin Ukrayna savaşı gerçekliğinde Türkiye’ye bölgesel dengelerde yeni denklem oluşturma olanakları için “aynı hizaya” geldiğini düşünüyor olmalı ki; yayılmacı savaş politikasının arkasına düşüyor. Bir yandan da Kürt bölgelerinde derin diplomasiyle “anti-Kürt Sözleşmesi” arayışını sürdürüyor.  

Bu bir maceracılık değil; aslolan tamamen sermayenin azami kâr güdüsü dinamiği. Ne yapıyorlarsa kendi İslamcı-Faşist iktidarlarının “müesses nizamı” gerektirdiği için yapıyorlar.   

“Yeni Türkiye”, “Yeni-Osmanlıcılık”, “Türklerin Yüzyılı” böylesi ruh ve bilinçle yapılandırılıyor.