Filipinler: Duterte Ne Yapmaya Çalışıyor?

Filipinler devlet başkanı Rodrigo Duterte, 21 Ekim’de Pekin’de Çin başkanı Xi Jinping ile yaptığı görüşmede Filipinler’in ABD ilişkilerine dair konuştu. “ABD’den hem askeri hem iktisadi anlamda ayrılıyorum” diyerek, kendisini Çin ve Rusya’ya daha yakın hissettiğini söyledi.[1] Fakat ertesi gün, Çin’den dönünce bu sözleri sarfınazar etti. ABD’den kopmanın ülkenin yararına olmayacağını ve neden böyle bir şeyi yapmayacağını, yapamayacağını dile getirdi.[2] 30 Haziran 2016’da görevine başlayan Duterte, bu olaylardan önce de ABD’ye, yani ülkesinin eski sömürgeci gücü olan ve halen Filipinler üzerinde hegemonik gücü bulunan ülkeye yönelik ilginç sözler söylemişti. Hatta bir yerde ABD başkanı Obama’ya çok açık bir şekilde küfür edip ardından özür dilemeyi de reddetmişti.[3] 

Rol modeli Hitler mi? 

Duterte elbette büyük laflar etmeyi çok seviyor. Obama’ya hakaret etmesinin asıl nedeni, iktidara gelmesiyle ABD tarafından Filipinler üzerinde başlatılan uyuşturucuyla mücadele süreci. Bu mücadele kapsamında yargısız infaz fiilen yasallaştı. Duterte iktidara geldiğinden beri uyuşturucuyla mücadele adı altında, yaklaşık 3 bini kanun dışı çeşitli paramiliter gruplar tarafından olmak üzere 4 bin 737 kişi öldürüldü. Ayrıca 32 bin kişi tutuklandı ve yaklaşık 753 bin kişi kendiliğinden teslim oldu.[4] Duterte, bu vahşi politikalara yönelik eleştirileri yanıtlarken şunları söyledi: “Beni Hitler’in kuzeni olarak gösteriyorlar.” Ve ekledi: “Hitler 3 milyon Yahudi’yi katletti. Şimdi, 3 milyon uyuşturucu bağımlısı var… Bunları da ben seve seve öldürürüm.”[5] 

Duterte nasıl iktidara geldi? 

Duterte çılgın biri değil. Karışık da olsa, bu söylemlerinin altında bir mantık yatıyor. Duterte’yi anlamak için Filipin toplumunun çelişkilerini anlamak şart. Filipinler birçok adadan oluşan ve yaklaşık 101 milyon nüfusa sahip olan bir ülke. Başkent Metro Manila (ya da Ulusal Başkent Bölgesi) ülkenin kuzeyindeki Luzon adlı büyük bir adada bulunuyor. Manila’da resmi olarak en az 13 milyon kişi yaşamakta, gerçek rakam çok daha fazla. Etnik olarak Filipinler nüfusun yaklaşık %28’ini oluşturan Tagaloglar’ın (özellikle Manila çevresinde yaşıyorlar) konuştuğu dil, (TagalogFilipinler’in resmi dili oldu. Fakat ülkenin en büyük etnik grubu Visayanlar, nüfusun %34’ünü oluşturmalarıyla en yaygın anadile de sahipler. VisayanlarVisayas adlı ada grubunda ve Güneyin en büyük adası Mindanao’da yaşıyor. Metro Manila’dan sonra en büyük şehirler Visayas’ta, 2,8 milyon nüfusla Cebu ve 2,5 milyon ile de Davao Mindanao takip ediyor. 

Duterte’nin yükselişi bu ilişkilerden anlaşılabilir. Kendisi Visayan asıllı ve başkan seçilmeden önce 22 seneye yakın Davao belediye başkanlığı yapmış birisi. Filipinler, 1898’de ABD’nin sömürgesi haline geldi, 1946’da bağımsızlığını kazansa da ABD’nin askeri ve ekonomik hegemonyası hem hukuki (bazı sözleşmeler ile) hem fiili olarak sürdürüldü. ABD ile işbirliği yapan küçük bir elit zümre oluşturuldu. Ülkeyi yöneten birkaç yüz aile var ve bunlar özellikle Manila ve Luzon merkezli. 

Duterte, Manila dışında ezici çoğunlukla seçildi. Luzon dışındaki diğer adaların burjuvazisi ve toprak sahiplerinin, işçilerin ve yoksulların oylarıyla iktidara geldi. Söylemlerinde çok net bir Manila karşıtlığı vurgusu vardı, hala da var. Manila küçük bir elitin, yozlaşmış kültürün ve yolsuzluğun simgesidir. Üstelik Duterte, seçilmeden önce çeşitli muhalif gruplarla diyalog kurmaya başladı. Hem Mindanao’daki Müslüman azınlıkla (Morolar), hem de Visayanlar ve Mindanao’da faaliyet gösteren Maoist Filipinler Komünist Partisi’yle (CPP) çözüm süreçlerini başlatacağını söyledi. CPP’nin gerilla güçleri, Yeni Halk Ordusu (NPA), özellikle yoksul köylüler ve yerli halklar arasında güçlü; iktisadi anlamda daha az gelişmiş olan Visayanlar ve Mindanao’da ağırlıklı faaliyet gösteriyor. Duterte’den önceki devlet başkanı Benigno Aquino III’ün dönemi sonunda barış çabaları tamamen çökmüştü ve Duterte o anlamda Filipinler toplumuna yeniden umut vermeye çalıştı. 

Uzun lafın kısası, özellikle Manila dışında ve Manila karşıtlığıyla geniş ittifaklar kurmaya çabalamış olan Duterte bu geniş ittifaklar vesilesiyle Malacañang’a, yani başkanlık sarayına girebildi. Kendisi tabii ki siyasi ve iktisadi elitin bir parçasıdır, fakat buna rağmen bugüne kadar kendisini bazı dış güçler (ABD) ve iç güçler (Manila eliti, bazı sermaye grupları) tarafından dışlanmış ve onlara karşı başkaldıran birisi olarak gösterdi. Duterte’nin konuşma tarzı, küfürler, sokak dili, büyüklere laflar vs. o arka plana göre anlaşılmalı.[6] 

Duterte solcu mu neoliberal mi? 

Duterte geniş ittifakları başkan olduktan sonra da sürdürmeye çalıştı. Barış görüşmeleri devam etmekte ve bazı bakanlara solcu demek mümkün. Örneğin, CPP’nin önerdiği birkaç kişi kabineye eklendi, bunlardan biri de tarım reformu bakanı Rafael V. Mariano. Öte yandan birçok kilit bakanlık ise iş adamlarının elinde. 

Bazı yazar ve siyasetçiler Duterte’nin sosyalist olduğunu iddia ediyor. Bu hüsnükuruntudur. Yayımlanan 10 maddelik ekonomik programda tabloyu daha net bir şekilde görebiliriz.[7] 

En başta mali ve ticari politikalar dahil olmak üzere mevcut makroekonomik ticari politikaları sürdüreceğini vurguluyor. Bunun dışında klasik bir neoliberal kalkınma programı görüyoruz: rekabet gücünü artırmak, altyapıya yatırım, insani sermayeyi geliştirmek, teknolojiyi geliştirmek, vs. gibi ana başlıklar sıralanıyor. Ve alt sınıflara bir kırıntı olarak refah programların bir nebze güçlendirilmesi de elbette ihmal edilmiyor. Duterte önerdiği yeni bir federal sistemle de bölgeler arasındaki rekabeti arttırmayı hedefliyor. 

Ek olarak Duterte, dış yatırımı kontrol altına almak bir yana, tam tersine genişletmek istiyor. Kafası “Artık her yerden gelsin sermaye!” şiarına göre çalışıyor. Duterte’nin Çin ve Japonya ziyaretlerini buradan okumak gerekir. 

Son olarak, bu arka planla “uyuşturucuyla mücadele”’ye bir daha dönelim. Kampanya nezdinde bazı alkol yasakları da getirildi. Kampanyanın gerçek hedefi özellikle yoksullar, en berbat işleri yapanlar ve işsizler. Gerçek uyuşturucu baronları vurulmuyor, onlarla anlaşmalar yapılıyor (genel bir eğilim olarak, tabii ki zaman zaman anlaşmaya varılmadığı da oluyor). O açıdan bu “mücadele” en başta alt sınıfları cezalandırmak, disiplin altına almak ve onları daha yararlı iş gücüne dönüştürmek amacını güdüyor. 

Görüyoruz ki, Duterte kesinlikle solcu değil, tam tersine kuşkusuz sermaye yanlısı. Uyguladığı politikalar daha iyi, daha gelişmiş bir neoliberal kapitalizmi hedefliyor. Yandaşçılık ve yolsuzluk oranı çok yüksek düzeyde olan Filipinler, ona göre çok verimsiz ve az gelişmiş bir kapitalizme sahip. “Kanun ve nizam” söylemleri ondan dolayı sermaye tarafından da destek alıyor. ABD’den kopmak ekonomik anlamda ABD’nin rantçı işbirlikçilerinden, asker paşalarından ve uyuşturucu patronlarından kopmak anlamına gelir, Duterte ise daha üretken ve disiplinli bir neoliberalizmi hedefliyor. 

ABD ve Çin müsabakasında, kilit ülke Filipinler 

ABD geçmişten beridir bir “pasifik politikası” yürütüyor. Fakat Pasifik Okyanusu, Sovyetler’in yenilgisi ve Çin’in yükselişiyle ABD emperyalizmi için daha büyük bir önem teşkil etmeye başladı. 2011’de Obama ve dönemin dışişleri bakanı Hillary Clinton, ABD’nin “Asya’ya dönüş planını” açıkladılar. Jeostratejik açıdan bu dönüş şunu ifade ediyor: ABD emperyalizminin 21. yüzyılda en temel hedefi Çin’i engellemek ya da sınırlamak olacak. 

Bu bağlamda Güney Çin Denizi olağanüstü önem kazandı. Güney Çin Denizi’nde zengin petrol ve doğal gaz kaynakları olduğu tahmin ediliyor. Halk için önemli bir beslenme kaynağı olan balığın bu denizde yoğun bir şekilde bulunmasının yanı sıra Güney Çin Denizi deniz ticareti için de çok önemli bir bölge. Bu yüzden bu denize bütün sınırdaş ülkeler (Çin, Tayvan, Vietnam, Kamboçya, Bruney, Malezya, Filipinler) kendi bölge mutalebelerini ortaya koyup savunuyor. ABD kendisi sınırdaş ülke olmadığı için, Çin’e karşı diğer ülkeleri destekliyor. Şimdiye kadar özellikle Çin ve Filipinler arasında gerginlik yüksekti. Çin, uluslararası deniz hukukunu “ilginç” bir şekilde yorumlayarak bölgenin büyük bir kısmını kendisi için istiyor. 

Duterte’nin yeni hamlesi çok net. Dünyada ve özellikle Pasifik bölgesindeki değişen güç dengelerini kullanıp kendi çıkarına göre değiştirmeyi hedefliyor. Duterte Çin’in ardından Japonya’yı ziyaret etti. İki ülke ile de birçok anlaşma imzalandı ve bu ülkelerin gelecekte Filipinler’e büyük yatırımlar yapması bekleniyor. Aynı zamanda, Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalar için de bir çözüm beklentisi mevcut. Bu tabii ki kolay olmayacaktır. Çünkü Duterte Çin’e istediklerini veremez. Ama anlaşılan şu ki, son aylarda Çin bu konuda bir diplomatik taarruz başlattı. Çin’in bakış açısından Filipinler bu taarruzun sadece bir parçası.[8]Pasifik bölgesi, geleneksel anlamda ABD’nin hüküm sürdüğü bir alan, yardımcısı Avustralya da bunu kolay kılıyordu. Çin, ABD’nin göreceli zayıflayan gücünü gördüğünden beri kendi taarruzunu sürdürmekte. Hem ekonomik açıdan (yatırımlar ile), hem de diplomatik açıdan Pasifik bölgesinde ilerliyor. 

Çin ve Japonya Duterte’nin büyük laflarının bir şov olduğunu biliyor, tabii ABD de. Ama lafların özünde bir gerçek de var: Bölgede güç dengeleri değişiyor ve ABD kaybetmekte. Tabii ki, Duterte’nin polisi hâlâ ABD’ye karşı protesto eden solculara saldırıyor ve Duterte, büyük lafların bir kısmını sonradan geri de çekti. Onun bu ip cambazlığı, ABD’den istediği kadar hızlı kopamadığını gösteriyor. Ama kopuş arayışının da gerçek olduğu aşikâr. 

Nereye kadar? 

Duterte’nin amacı gittikçe daha da netleşiyor. Hem iç politikasında hem de dış politikasında geniş ittifaklar oluşturmaya, çeşitli karşıt güçleri dengelemeye çabalıyor. 

Duman altında aslında o kadar da mantıksız bir politika görmüyoruz. Duterte tam aksine Yeni Dünya konjonktürüne uygun bir yol bulmaya çalışıyor. Ülkenin 2014’teki ihracat sıralamasında Çin 19 milyar dolar ile birinci sırada, Japonya 11,1 milyar dolar ile ikinci sırada ve ABD 9,4 milyar dolar ile üçüncü sırada geldi. İthalatta ise, yine Çin 13.8 milyar dolar ile birinci, ABD ise Güney Kore ve Japonya’nın ardından 6.65 milyar dolar ile dördüncü sırada yer aldı. 

Ayrıca, Filipinler’de Çin asıllı bir etnik azınlık var. Filipinler’deki Çinliler arasında da tabii ki işçi de, kapitalist de; zengin de yoksul da var. Ancak çarpıcı olan nokta, Filipinler’in en zengin isimlerinin birçoğunun Çin kökenli olması.[9] Bunlar genel olarak siyasi sahnede çok ses çıkarmıyorlar; tek derdi “business”, yani iş yapmak. Bu Çin kökenli zenginlerde Çin milliyetçiliği de neredeyse yok, fakat Çin ile ve Güney Asya’da başka ülkelerde yaşayan Çinlilerle çok gelişmiş ticaret ağları var. Tabii ki Filipinler kapitalistlerinin hepsi ABD ile de iyi ilişkilere sahip. Hepsinin ABD’de mülkiyeti ve muhtemelen birden fazla banka hesabı var. Fakat Duterte ile Pekin’e giden heyete baktığımızda kimleri görüyoruz? En zengin Filpinli Henry Sy’nin oğlu Hans, ikinci en zengin Lucio Tan, üçüncü en zengin John Gokongwei’ın oğlu Lance vs. Hatta Çin kökenli olmayan en zengin Filipinli Enrique Razon da bu ziyarete katıldı.[10] Gördüğümüz gibi, Çin’e dönüş en büyük sermaye grupları açısından yeterli kâr olduğu sürece pek bir sorun yaratmıyor. 

Peki, bu geniş ittifakın dışında kim kalıyor? Benigno Aquino III’ün müttefikleri – ki bunların çoğu Duterte’nin yanına geçti bile –, ABD ile iç içe olan bazı kapitalistler ve özellikle ordu. Filipinler ordusu tamamen ABD’ye bağlı, bütün yüksek rütbeliler ABD’de eğitim aldılar ve şimdilik almaya devam ediyorlar. Duterte CPP ve Morolar ile gerçekten bir anlaşmaya varabilirse ordu; devlet ve ülke içindeki inisiyatifini tamamen kaybetmiş olur ve böyle bir sonucu engellemeye çalışabilir. Şunu da unutmamakta fayda var: Filipinler’de hâlâ ABD askerleri var. Duterte Japonya’da yaptığı konuşmasında 2 yıl içinde ABD askerlerinin tümünü Filipinler’den göndermek istediğini söyledi. Şaşırtıcı değil, ama tehlikeli. 

ABD muhtemelen yoklamada bulunuyor. Filipinler gibi 100 seneden fazladır kontrol ettiği ve kendi emperyalist stratejisi için olağanüstü önem taşıyan bir ülkeden kolay vazgeçmeyeceği şüphesiz. Ve ülkede hâlâ güçlü müttefikleri de bulunuyor. Örneğin Fidel V. Ramos, milli savunma bakanlığı, genelkurmay başkanlığı ve 1992-1998 yılları arasında ülke başkanlığı yapmış bir isim. Ramos başta Duterte’nin destekçisiydi ve Duterte tarafından elçi olarak Çin’e gönderildi. Fakat Duterte’nin ilk 100 gününden sonra açık bir mektup yazıp ve “Filipinler’in kaybetmekte” olduğunu söyledi. Ülkesinin ABD ile ilişkileri, özellikle askeri ilişkileri bozmaması gerektiğine vurguladı.[11] 

Ramos’un “daha erken, hala umudum var” sözlerini bir uyarı olarak değerlendirebiliriz. Ancak bu uyarı Duterte’nin son hamlesinden önce geldi. ABD Filipinler’i kaybederse tekrar geri kazanması imkânsız gözüküyor. Yakın zamanda bir hamle yapmaya çalışabilir. Fakat Duterte akıllıca ve hızlı hareket ediyor. 8 Kasım’da ABD’de yeni bir başkan seçilecek, Ocak 2017’de yeni dönem fiilen başlayacak. Ocak ayına kadar ABD, dış politikasını belirleyen güçlerin (CIA, Pentagon) çalışmalarına rağmen yine de bir interregnum (yöneticisiz dönem) içinde olacak. Obama giderayak büyük bir hamle yapamaz, yeni başkan da bir süre yapamayacaktır. Filipinler’de askeri darbe olacaksa, ABD’den tam destek almadan başarılı olamaz. Onun için Duterte, yeni güç dengelerini hızlıca konsolide ederse, başarılı olabilir. 

Duterte’nin jeopolitik alternatifi nedir? ABD’nin uşağı yerine Çin’in hizmetçisi olmak mı? Çin ve ardından Japonya’ya gitmesi önemli bir hamle. Japonya Doğu Asya-Pasifik bölgesinde Çin’in en güçlü yerli rakibidir. Ve geleneksel olarak ABD’ye bağlı (Okinawa adası artık resmen ABD’nin hakimiyeti altında olmasa da, ABD üsleri hâlâ orada)[12]. Bu şunu gösteriyor: Duterte Filipinler’i güç ilişkileri içinde “bağımsızlığa” doğru yöneltmek istiyor ve ilk adımda bağımsızlık “alternatif” demektir. ABD’nin yanında Çin ve Japonya alternatifleri de bulunsun istiyor. Çin bunu anlıyor ve yapacağı en akıllıca şey, Filipinler’den fazla şey istememek olur. Bu şekilde hareket etmesi durumunda bölgede ABD’nin gücünü zayıflatabilir. 

Her neyse, dünyada emperyalist güçler arasında gerginlik artarken ve herkesin gözü Pasifik bölgesinin üzerindeyken, bu bölgenin gidişatının mutlaka yakından takip edilmesi gerekiyor. ABD ile Çin arasında yaşanabilecek olası bir askeri çatışmanın bölge sınırlarında kalmayacağı açık. 

Dipnotlar: 

[1]http://www.aljazeera.com/news/2016/10/philippines-duterte-china-announces-split-161020131226993.html  [2]http://www.aljazeera.com/news/2016/10/duterte-backtracks-philippines-separation-161021162912041.html  [3]Obama’ya “orospu çocuğu” demişti. Önceden papa’ya da aynı küfürle hitap etmişti.  [4]Düzenli yenilenen rakamlar bu sayfada bulunur: http://www.rappler.com/newsbreak/iq/145814-numbers-statistics-philippines-war-drugs  [5]http://www.rappler.com/nation/147797-duterte-portrayed-hitler-cousin; Duterte’nin tarihsel nüanslara takacak yok elbette: Holocaust’ta 3 değil, yaklaşık 6 milyon Yahudi katledildi.  [6]Söylemek gereğinden fazla, ama tanıdık geliyor, değil mi?  [7]http://www.gmanetwork.com/news/story/570703/money/economy/duterte-s-economic-team-reveals-10-point-socioeconomic-agenda  [8]https://www.jungewelt.de/2016/10-31/042.php  [9]https://en.wikipedia.org/wiki/List_of_Filipino_millionaires#2016_Billionaires(Henry Sy’den Tony Tan Caktiong’a en zengin 7 Filipini Çin asıllı)  [10]http://www.bloomberg.com/news/articles/2016-10-16/duterte-heads-to-beijing-looking-for-more-chinese-business-deals  [11]http://www.gmanetwork.com/news/story/584394/news/nation/fvr-on-duterte-s-first-100-days-team-philippines-losing  [12]https://www.jacobinmag.com/2016/10/okinawa-japan-military-base-us-imperial-abe/    *Sendika.org’tan alınmıştır. (http://sendika63.org/2016/11/filipinler-duterte-ne-yapmaya-calisiyor-max-zirngast-388582/