Yeniden Ortanın Solu Mu: Özgür Özel Ne Yapıyor?

Türkiye kapitalizmi 1940-70 yılları arasında ithal ikame birikim modeline geçişle beraber önemli bir sıçrama yaşadı. İçe dönük birikim modeli finans kapitalin oluşumu ve sanayi burjuvazisinin gelişimi açısından önemli bir dönüşümü beraberinde getirdi. Bu dönüşümün aynı zamanda toplumsal ve siyasal alanı yeniden dönüştürmesi kaçınılmazdı. Dolayısıyla toplumsal ilişkiler de önemli oranda bu duruma uygun olarak yeni içerik kazandı.

Tam da bu noktada gelişen toplumsal ilişkiler içerisinde işçi sınıfı maddi güç olarak tarih sahnesine çıkarken, ekonomik ve siyasal taleplerini günlük hayatın her alanına yansıttı. Emekten ve özgürlükten yana bir yaşam talebi kitleselleşerek ve büyüyerek solun güçlenmesinin de önünü açacaktı.

“Zamanın Ruhu” ve Ortanın Solu

Ortanın Solu kavramı bu döneme özgü üretilmiştir. Ortanın Solu; sadece CHP için değil, 1960 sonrası Türkiye siyasal hayatı içerisinde CHP’de somutlaşan sosyal demokrasinin sınırlarını belirlemek açısından da önemli bir söylem olarak açığa çıkmıştır. Her ne kadar bu kavram İsmet İnönü döneminin siyasal atmosferine uygun olarak CHP’nin hattını belirlemek için kullanılsa da esasen kavramın içini doldurmak Bülent Ecevit’e kalmıştır.

Devletçiliğimiz ve kendisiyle bütünleşmiş sanayi sermayesi 1960 sonrası yükselen solun önüne bariyer olarak bu coğrafyaya özgü sosyal demokrasinin inşasını da üstlenmişti. Dolayısıyla CHP’ye yüklenen ve günümüze kadar gelen misyon sermayenin ufkuyla çizilmiştir.

Ecevit’ten Özgür Özel’e  

Özgür Özel kongre konuşmasından sonra CHP’nin yeni Ecevit’i yakıştırması öylesine söylenmiş bir söz değilmiş gibi duruyor. Kongre konuşmasında özellikle de cezaevlerine gönderilmiş selam Kemal Kılıçdaroğlu’ndan (KK) farklı bir hat oluşturulacağının ilk sinyalleriydi.

Hemen akabinde seçildikten sonra Yargıtay darbesini önünde bulmasıyla beraber erken başlayan bir sınavla karşı karşıya kaldı. Yargıtay darbesi sınavında söylem ve eylem olarak KK’nin alışageldiğimiz siyasal hattının ve konumlanışının dışında tutum alması önemli bir veri idi. Değişimin işaretleri sadece bununla sınırlı değildi. Özellikle de partinin A Takımı içerisinde solun da aşina olduğu kimi isimleri dâhil etmesi burada ısrarcı olacağının göstergesi.

Kemal Kılıçdaroğlu ve Sonrası

KK’nin temsil ettiği dönemin neoliberal modelinin tıkanmasıyla başlayan krizler sarmalına uygun olarak, sermaye birikimini sürdürmeye yönelik devletin yeniden dönüşümünü önceleyen ve açığa çıkan halkın öfkesini bu dönüşüme heba eden muhalefet görevini layıkıyla yerine getirmiş ve misyonunu tamamlamıştır.

Kongre sonrasında Özgür Özel’in sola dair ısrarcı olmasının arkasında birçok önemli gelişme olsa da içerisinde bulunduğumuz ve seçim sonrasında daha da baskın hale gelen rejim krizinin derinleşmesini başat etken olarak görebiliriz. Devletin kurucu partisi ile onun temsil ettiği rejimin ayaklarının altından kayıp gittiği ve partinin de bir tabela partisine dönüşme tehlikesinin önünün açıldığı görülüyordu. KK’nin seçim sonrasında tekrar genel başkan seçilmesiyle bu sürecin hızlıca hayat bulması kaçınılmazdı. Değişim bir zorunluluk olarak açığa çıktı.

Dolayısıyla Özgür Özelin sola öykünmesinin ve CHP’nin yeni diye satmaya çalıştığı söylemin seçimlerde hayal kırıklığı ile kopuş halinde olan tabanı yeniden konsolide etme telaşından öte değildir. Benzer görevi dönemin Ecevit’i üstlenmiş ve o dönemde yükselen sosyalist hareketlerden rol çalarak CHP’yi ortanın soluna konumlandırmıştı.

CHP aklı Türkiye siyasi tarihindeki önemli kırılma anlarında ve tüm tarihsel dönemeçlerde bağımsız bir hat yerine, Erdoğan’ın peşi sıra dizilmeyi tercih etti veya ettirildi. CHP, 15 Temmuz sonrasında Yenikapı’da ortak görüntü vermişti. HDP’li vekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasında “Anayasaya aykırı ama evet diyeceğiz” demişti. Seçim hileleri konusunda halkın öfkesini dizginledi. “Atı alan Üsküdar’ı geçti” sözlerinin arkasından bön bön baktı.

Özgür Özel sergilemiş olduğu kısa süreli pratikle “Acaba bu aklın dışına mı çıkılıyor?” sorusu ilk hemen akıllara gelmişti. Ancak sorunun cevabı gelmekte gecikmedi. Irak topraklarında PKK ile yaşanan çatışmalar konusunda devletin bekası söyleminin arkasında kısa sürede hizalandı. Önce ortak bildiriyi imzalamayarak dikkatleri üzerine çeken CHP, bu tutumunu bir hafta sonra değiştirerek, Numan Kurtulmuş’un alavereyle çektiği operasyonda ortak tezkereye imza attı. Dolayısıyla CHP’de genetik kodlar yine devreye girdi.

CHP’de yönetimde kim olursa olsun, partinin devlet ve sermaye ile organik bağları onun özünün oluşturuyor. Dolayısıyla sola öykünmenin veya sola dair bakışımın sınırları devletin bekası ve sermayenin egemenliği tarafından çizilmiştir.

Çok iyi biliyoruz ki CHP sosyalist solun güçlenmesinin önündeki engelin bizatihi kendisidir. Ve taşıdığı tarih sol ile mücadele pratiğiyle doludur.