Sadece Kötülük Mü?

Seçimlere bir haftadan daha kısa bir süre kala iktidar cenahı “beklenen” saldırılarına hız verdi. Erzurum, Tarsus, Sakarya ve Denizli başta olmak üzere ülkenin dört bir yanında gerçekleştirilen irili ufaklı bu saldırılar, iktidar cenahının sadece karakterini değil uygulamayı vaat ettiği politikalarında bir göstergesi.

Şiddetin “Yaşamsallığı”

Gerek çocukların gerekse yaşlıların yaralanmalarına neden olması ve polisin saldırganlara müsamaha göstermesinden dolayı öne çıkan Erzurum’daki saldırı, iktidar cenahının şiddet ve zordan oluşan bir “kötülük” bloku olduğunu açıkça ortaya koydu. Fırsat bulduğunda uygulayacağı şiddetin dozunun ve hedefinin sınır tanımadığını gösteren bu “kötülük” bloğu, faşizmi inşası sürecini bitirmeye ve iktidarını sürdürmeye odaklanmış durumda. Sürece engel çıkaracak herhangi bir “pürüz”ün karşılaşacağı muamelenin “etkisiz hale getirilmekten” başka olmayacağı görülüyor.

Muamelenin şiddetten ibaret olmasında iktidar cenahının “kötü” insanlardan oluşması kadar faşizmin inşası sürecinin büyük oranda şiddetle ilerletilmesi zorunluluğunun da payı bulunmakta. Şiddet dışında uygulanan her hamlenin süreci durdurmakla birlikte geriye gitmeye ve hatta iktidar alanının sarsılmasına da neden olması bu zorunluluğu getirmekte. Nitekim sürece karşı gösterilen büyük küçük her direnişin faşizmi inşasında gedikler açması ve o gediklerden gerçekleşen sızmalar iktidarın alanını sürekli daralttı ve daraltmaya devam ediyor. Ama bu daralma iktidar bloğunun temeline yaklaşsa da bina ayakta durmayı sürdürüyor. Binanın ayakta kalması ise gediklerin kapatılması ve kaybedilen her alanın tekrardan kazanılması olasılığını ve gücünü barındırmasından dolayı oldukça yaşamsal. Bu nedenle bedeli ve “kötülük” derecesi ne olursa olsun binayı ayakta tutmak için uygulanacak sınırsız şiddet iktidar cenahı için olmazsa olmaz.

Şiddetin yaşamsallığı, iktidar blokunun dışarıya karşı varlığını koruması kadar içerisinin bütünlüğünü sağlaması açısından da zorunlu. Sinan Ateş cinayetinden tutalım da milyarlarca dolara varan soygunlar, ortakların birbirlerine aba altından gösterdikleri sopaların çok büyük olduğunu gösteriyor. Bu sopalar kaldırıldığı takdirde yaşanacak sarsılmalar, zaten gediklerle dolu binanın içeriden yıkılmasına neden olabilir. Dolayısıyla uygulanan her şiddet içeriye yönelik “birleştirici” bir mesaj niteliği de taşımakta.

Dışarıya “Mesaj”

Şiddetin dışarıya verdiği mesajın ise birden çok adresi bulunuyor. En yakın adresi ise ülke içerisindekiler.

Yeşil Sol Parti ve sosyalistlere yönelik irili ufaklı ama süreklilik arz edilen saldırılarla iktidar cenahı, güç kazanan ve önümüzdeki dönemde belirleyici güç olacağı belli olan halk güçlerini durdurabilecek ya da yavaşlatabilecek gücün kendisi olduğunu göstermek istiyor. Bunu başaramadığı takdirde ise bir saldırı mirası bırakarak halk güçlerine yönelik devlet şiddetini sürmesini amaçlıyor. Fakat her saldırının halkın direnişiyle püskürtülmesi ve bununla birlikte halkın sürece daha da özneleşerek katılmasına yol açması “miras”ın ve şiddetin sürekliliğinin mümkünatını ortadan kaldırıyor.

Mesajın bir diğer adresi CHP üzerinden ise seçim anı ve sonrasına yönelik sergilenecek “performansların” provaları yapılmakta. Bu provalarda ülkeyi yönetme kapasitesine sadece iktidar cenahının olduğu mesajı kadar (ve ondan daha çok) olası iktidar “restorasyonunun” kolayca kabullenilmeyeceğinin ve son sınırına kadar zorlamalarda bulunulacağının mesajı da veriliyor. Gün geçtikçe şiddet dozu artan saldırılar ise bu mesajı kör göze parmak misali ortaya koyuyor. Saldırıların artmasında “restorasyonun” halkın mücadeleye dahil olarak özneleşmesini engelleme çabasının payı büyük. Faşizan saldırılara karşı halkın gösterdiği tepkilere “itidali koruyun”, “seçim gecesi evden çıkmayın” diyerek ayar çeken ve halk güçlerinin bu saldırılara karşı birlikte mücadelesini özellikle engellemeye çalışan “muhalefet”, iktidar cenahının daha büyük saldırılarını engelleyebilecek halkın bariyerini ortadan kaldırıyor. Bu nedenle Kılıçdaroğlu’nun “korkunç şeyler yapmayı planlıyor, biliyorum” sözü ve Davutoğlu’nun kamu bürokrasisini “uyarması” gelmekte olanı engellemeye değil, daha da hızla gelmesine neden oluyor.

Şiddetin verdiği mesajın önemli adreslerinden biri de “küresel güçler”. Finansal alanda ve tedarik zincirlerinde yaşanan son krizler kapitalizmin yapısal krizinin derinleşmesini sürdürmekle birlikte küresel güçler arasındaki hegemonya mücadelesini de büyütüyor. Orta Doğu’dan Kuzey Afrika’ya Ukrayna’dan Uzak Doğu’ya kadar dünyanın dört bir yanındaki savaş ateşi gün geçtikçe harlanıyor. Bu durumdan kendi çıkarları doğrultusunda faydalanmak isteyen güçler ise savaş baltalarını biliyorlar. İktidarı boyunca her savaş ateşine benzinle koşan AKP/Erdoğan iktidarı, çevresinde topladığı MHP-Hizbullah ve bilimum cihatçılarla benzin deposunun dolu olduğunu göstermek istiyor. Deposundaki benzini iktidarının çıkarları doğrultusunda verimli ve pragmatik bir şekilde kullanma konusunda tecrübeye sahip olması, iktidar cenahını küresel güçler nezdinde “çekici” kılma şansına sahip.

Dolayısıyla kapitalizmin açtığı “cehennem kapıları”, dünya çapında şiddetin belirleyici güç olma niteliğini de büyütüyor. Bu mesajı oldukça iyi alan iktidar cenahı, bütün varlığıyla şiddet gücüne yüklenmiş durumda. Kendisini var eden ve kendisini var etmek istediği sermaye düzleminde başka bir şansı da yok. İktidar cenahının uyguladığı şiddetin nedeni, karakterlerindeki “kötülük” kadar sermaye düzeninde hayatta kalabilmek için “zorunlu” olmasıdır da.