Son dönemde AKP-MHP iktidarının faşizmi inşa çabalarına hız vermesiyle birlikte siyasal, toplumsal, ideolojik ve ekonomik alanlarda yaşanan olayların sayısı da artıyor. Bu artış olayların etkisini büyütmenin yanı sıra “beklenmeyen” gelişmelerin yaşanmasına da olanak sağlıyor. Türkçü ve milliyetçi çizginin yürütücülerinden biri olan Ümit Özdağ ve Zafer Partisi de olanakları değerlendirip “beklenmeyen” gelişmelerin öznelerinden biri olarak güneşin altındaki yerini alıyor.
Reaksiyonerlik
Ümit Özdağ ve Zafer Partisi’nin öne çıkmalarını sağlayan en önemli özellikleri “reaksiyoner” olmaları. Özellikle sosyal medyada “trend topic” olan olaylarda hızlıca reaksiyon gösterilerek bir “duruş”un sergilenmesi, ilginin, sempatinin ve desteğin bu kanala yönelmesini sağlıyor. Gösterilen reaksiyon ve sergilenen “duruş”ta Özdağ ve parti arasında bir rol paylaşımının olduğu görülüyor. İlk olarak Ümit Özdağ reaksiyon gösterip olay mahalline bizzat gelerek “liderlik” ve “öncülük” rolünün gereğini yapıyor, ardından olay yerine sevk edilen “parti” kitlelerdeki ilgi ve desteği toparlayarak konsolide ediyor.
Lider ile parti arasındaki bu etkileşimli hâlin, siyasal ve toplumsal alanda baskın olan tarzla uyumlu olması da Özdağ ve partisinin bir özne olarak öne çıkmasını sağlıyor.
Lider (ya da parti elitleri) tarafından şekillendirilen ve sadece onlara siyaset yapma ile söylemde bulunma hakkı tanıyan bu siyasal alanın inşası, AKP-MHP tarafından büyük ölçüde gerçekleştirilmiş durumda. Özdağ da bu siyasal alana uygun olarak kendisiyle özdeşleşen “Türkçü, göçmen karşıtı, ırkçı” söylem ve siyasetle “liderliğini” gösterip kendine yer bulabiliyor.
Özdağ’ın söylem ve siyasetiyle de Zafer Partisi, siyasal alanın toplumsal alanda yarattığı şiddete meyilli, “nesneleşmiş”, “öteki kimliklere” nefret besleyen bireylerin güruhlaşıp “reaksiyon” vermelerini sağlayacak imkânı yaratıyor. Dolayısıyla Ümit Özdağ ve Zafer Partisi, AKP-MHP koalisyonunun “muhalifi” olmaktan çok onların oluşturduğu bataklıktan parsel kapmaya çalışan bir “rakip” olarak ortaya çıkıyor.
İttihatçılık ve Mustafa Kemal
Ümit Özdağ ve Zafer Partisi’nin var olan siyasal ve toplumsal alana sağladıkları uyumun benzeri kimi “farklılıklarla” birlikte ideolojik ve ekonomik alanda da görülüyor.
“Ilımlı İslam” modelinin Orta Doğu’da yenilgiye uğraması ve FETÖ’nün darbe girişiminin ardından Ergenekoncuların iktidar alanına girmesiyle Kemalizm ve Türkçülük, “sınırlı” da olsa tekrar ideolojik alanda var oldu. Başarısız Neo-Osmanlıcılık hamlesinin ardından yaşanan “değerli yalnızlık” dönemiyle analoji kuranlar İttihatçılık’ın da ideolojik alana eklenmesini sağladı.
Ümit Özdağ ve Zafer Partisi de İttihatçılık ve Mustafa Kemal’e kutsallık payesi vererek ideolojik alandaki yerini almaya çabalıyor. Kendi reaksiyonerliklerini İttihatçıların ve Mustafa Kemal’in “yıkılmakta olan” Osmanlı’yı ve “yok edilmek istenen” Türk milletini kurtarmakta gösterdiği “reaksiyonla” benzeştirerek meşruiyet sağlamayı hedefliyorlar. Özellikle işsiz, yoksul ve geleceksiz bırakılmış gençlerin “öfkesini” sentetik İttihatçı-Kemalist ideolojiyle harmanlamaya yoğunlaşan bu reaksiyonerlik ile partinin kitleselleşmesi de arzulanıyor.
Bu sentetik ideolojik hattın gölgesinde kalan ekonomik alanda ise Özdağ ve partisinin “ince” bir politika izlediği görülüyor. İşsiz ve yoksul insanlar ile geleceksiz kalan gençlere Kürtleri ve Arapları hedef göstermede başı çeken Özdağ’ın iki “ekonomik” hedefi bulunuyor. Birincisi “sınıfsal” öfkenin sermayeye yönelmesini engelleyip göçmenlere, Kürtlere, Araplara vb. yönelterek sönümlenmesini sağlamak. İkincisi de hedef gösterilenleri baskı altına alarak ucuz emek-gücü arzını sürdürülebilir kılmak. Bunlarla birlikte Arapların hedef gösterilmesindeki bir diğer amaç da “el koyma” isteği. İttihatçıların Ermeni ve Rum sermayesine el koymasına imrenen Özdağ, son dönemde ülkeye girişi artan Körfez sermayesinin birikimlerine el koyarak Türk burjuvazisine aktarmayı arzuluyor. Bu arzunun hem büyük sermaye grupları hem de Anadolu’nun dört bir yanındaki irili ufaklı “eşraf” tarafından paylaşılıyor olması partinin yayılma zemininin güçlü olduğuna işaret ediyor.
Sonuç olarak Ümit Özdağ ve “Zafer” Partisi, izlediği politikalarla “aykırı” bir özne olduğu izlenimi yaratsa da sistemin “kodlarına” uyum göstererek nüfuzunu artırma çabasında. Bu çabanın “zafer”e ulaşıp ulaşamayacağında sistemin çok yönlü krizlerinin gidişatı kadar halkçı dinamiklerin göstereceği mücadele de belirleyici olacaktır.