Barış Hareketi İçin Yeni Bir Dönem Açılıyor

Bugün kapitalizmin yapısal krizinin gelip dayandığı yer, kapitalizmin kendi yapısallığı içinde zaten taşıdığı ama giderek yayılan, yaygınlaşıp geniş coğrafyaları kaplayarak şiddetini arttıran savaşlar bütün bir insanlığı ve canlı yaşamını tehdit edecek boyutlara geldi.

Orta Doğu başta olmak üzere dünyanın pek çok yeri yıllardır emperyalist savaşların pençesinde, bu yeni değil. Ama kapitalizmin krizi, emperyalist savaşları da başka boyutlara taşıdı, taşıyor, taşıyacak. Rusya-Ukrayna savaşı bunun en çıplak ve yakın örneği.

İçinden geçtiğimiz yıkıcı ve aynı oranda yapıcı binlerce olasılığı, çıkışı taşıyan süreçte barış hareketini yeniden gündem edip güçlenmesinin yollarını aramalıyız.

Bu Savaş Bizim Savaşımız Değil Diyen Bir Hareket

90’lardan sonra dünyanın pek çok yerine yayılan toplumsal hareketler, kendi zenginliklerinde ve talepleriyle akarlarken yükselen emperyalist savaş, ABD’nin Irak hamlesi neredeyse bütün bu güçlerin öne sıçrayarak savaş karşıtı konumda yan yana gelmelerini sağlamıştı. İletişim olanaklarının da etkisiyle hem direniş hareketleri hem de barış hareketi yayılmıştı.

Evet, savaş durmamıştı ama meşruiyeti zedelenmiş, savaşın açtığı açacağı yaralar daha başından halklar tarafından reddedilmiş, bu savaşın aslında kimin savaşı olduğu gerçeği çıplaklaşmış ve böylece de savaşın sorumluları işaret edilmişti.

Şimdi geldiğimiz aşamada, küresel sermayenin bu dönemine uygun, onun güncel ihtiyaçlarına cevap üretmeye yarayacak savaşlar giderek artacak ve hatta tek seçenek olarak halkların önüne sürülecek diyebiliriz. Bir karamsar yorum olarak değil, sermayenin güncel ihtiyaçlarının tıkanıklığını aşmaya yarayacak tek yol olarak savaşın seçileceği gerçekliğini gören somut bir değerlendirme olarak.

Kapitalizmin derinleşen krizi ve onunla birlikte gelen hegemonya krizi sadece yeni savaş cephelerinin açılmasına neden olmuyor ama. Aynı zamanda dünya halklarının önünde acil bir barış hareketi ihtiyacını da açıyor. Krizlerini aşmak, hegemonya savaşında kendisine alan açmak için dünya halklarını topyekûn savaşa sürükleyecek hamlelerden kaçınmayacaklarını defalarca kez hem de açıkça gösteren egemenlerin karşısında konumlanacak bir barış hareketi bugün savaşların sisini aralayıp halkların kurtuluşunun önünü açacaktır.

Barış Hareketinin Zenginliği

Yine en yakın örneğini Rusya-Ukrayna savaşında gördük; savaş başladığı anda, dünyanın pek çok meydanında savaş karşıtı sloganlar yükselebildi.

Savaş karşıtlığında birleşenler, savaşın yaşamdaki farklı etkileri karşısındaki direniş alanlarından gelerek birleşiyor. Savaşın ekonomik ağırlığını sırtlamak zorunda bırakılan işçiler, emekçiler; savaşta yalnızca insanlar ölmüyor, ekolojik kriz de bu yolla derinleşiyor diyen ekolojistler; savaşın kendisinin ve sonrasının en çok da kadınları ezdiğini, bedenlerini, yaşamlarını, emeklerini bir coğrafya gibi delik deşik ettiğini bilen kadınlar; barış çocukların hakkıdır diyen çocuk hakları aktivistleri; savaşa her şekilde karşı duran aydınlar, yazarlar, anti-militaristler…

Barış hareketi, ortaya çıktığı ilk zamanlarda da böyle zengin bir bileşimi içeriyordu. Bu zengin birliktelik belki de bu hareketin en önemli güç kaynağıydı. Bugün tüm bu hareketler yılları bulan deneyimler biriktirdi, örgütlü güçleri arttı, dünyanın neredeyse her yerine bir biçimde yayıldılar ve teknoloji bu hareketlere artık çok daha fazla imkân sağlıyor.

İşçi sınıfı örgütlülüğü barış hareketi içerisindeki konumu itibariyle bugün henüz güçsüz olsa da bu hareketteki varlığını en içerden hep sürdürüyor. Bugün dünya çapında yükselen ve erkek egemenliği karşısında bir hegemonik güç olarak konumlanan kadın hareketi, barışı en çok dillendiren mücadele dinamiklerinden. Bunların sayısı, harekete katılış noktaları, biçimleri, söylemleri çok çeşitli. Ve evet, barış hareketinin bu yapısal zenginliği en önemli özelliği. Barış hareketi tüm bu dinamikler tarafından sürekli besleniyor.

Barış Hareketi ve Kapitalizmin Krizi

Tüm bu zenginlik içerisinde barış hareketi, sürekli buralardan beslenerek ilerleyebilecek ve kazanımlara yol açacak gibi görünebilir ya da herkes kendi zemininden karşı çıkması tek başına yetermiş gibi de görünebilir. Ancak tam da başta belirttiğimiz gibi, savaşların, sermayenin alanını, kapitalizmin krizlerini aşmak noktasında işlevli bir araç olarak kullanıldığını; her bir savaşın doğrudan kapitalist sistemle, onun çıkarlarıyla bağını kurmadığımız ölçüde bu hareketin pasifist, parlayıp sönen ve kapitalizmin somut, örgütlü gücü karşısında dağılan bir harekete dönüşmesi riskini görmeliyiz.

Bu, hareketi tek bir kaynaktan besleyelim-kuralım demek değildir. Aksine onun tüm zenginliğini gören ve onunla ilerleyen, sürekli yayılan ama etrafa yayılırken aynı anda çekirdekteki anti-kapitalist zemine sıkı sıkı yapışan bir barış hareketine ihtiyacımız var demek.

Bugün dünya çapında yükselen savaşlar varsa, aynı anda halk hareketleri de var, çıkışını arayan halkçı güçler var. İşçiler, emekçiler, kadınlar, ekolojistler, halklar, gençler, LGBTİ+’lar… Tüm bu dinamiklerin örgütlü güçleriyle ivmelenip ilerleyecek, anti-kapitalist bir barış hareketinin en mümkün olduğu zamandayız.

Çünkü barış hemen şimdi ve herkes için en acil taleplerden.