Savaşın Karanlığı Barışın Fecri

Birinci ayını doldurmak üzere olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, önümüzdeki dönemde küresel güçlerin alacakları pozisyonlar ve uygulayacakları politikalar hakkında önemli olgular sundu, sunmaya da devam ediyor. Küresel güçlerin her şeyden önce çıkarlarını esas aldıklarını gösteren olgular, bu güçlerin aralarındaki savaşımı kimi zaman yüksek kimi zaman az şiddet içeren biçimde sürdürmeye niyetli olduklarını ortaya koyuyor.

Savaşın Ahvali

Ukrayna’yı işgale girişerek kuşatmayı yarmayı ve kendi “lebensraum”una[1] ulaşmaya yönelik ilk adımı atmayı hedefleyen Rusya, belirli noktalarda tıkanmış durumda. İlk günlerde hızlıca ilerleyerek başkent Kiev ile Harkov’un kıyısına ulaşan; güneyde ve doğuda da önemli alanları ele geçiren Rus ordusunun hızı kesilmiş durumda. Batı’dan alınan silahlar, dünyanın çeşitli noktalarından gelen Neonazi grupları, Ukrayna ordusunun direnişi, savunma sanayiindeki yolsuzlukların neticesi olarak Rus ordusunun kalitesiz askeri silahlara ve ekipmanlara sahip olması ordunun hızının kesilmesinin önemli nedenleri.

Ordunun hızının kesilmesinde Rusya’dan doğru nedenler de bulunuyor. Kiev ve Harkov’daki olası şehir savaşlarında verilecek kayıpların ciddi boyutlarda olabilmesi ihtimali Rusya’yı düşündürüyor. Diğer yandan kentlerin çevresinden beklemek, işgal edilen alanlardaki güçlerin konsolide edilmesini ve nefes almalarını sağlamakla birlikte Zelenski’yi uzlaşmaya zorlamayı da sağlıyor. Her ne kadar Ukrayna-Rusya görüşmelerinde elle tutulur bir sonuca ulaşılamamış olunsa da Zelenski’nin “NATO’ya üye olamayacağımızı kabullenmemiz gerek” söylemi Rusya’nın hedeflerinden birine ulaşmak üzere olduğunu gösteriyor.[2] Fakat bunun da Rusya’nın önemli boyuttaki askeri kayıplarından sonra olduğunu belirtmek gerekiyor.

Rusya’nın diğer hedeflerinden biri olan Neonazilerden arındırma ise daha büyük bedeller istiyor. Sosyal medyada yayılan insanlık dışı görüntülerin gösterdiği üzere “Batı” tarafından iyi silahlandırılmış Neonaziler sivil-asker ayrımı yapmaksızın saldırılarını sürdürüyorlar. Bu durum Rus askeri gücünün önümüzdeki dönemde ciddi darbeler alabileceğine ve zor günlerin onları beklediğine işaret ediyor.

Öte yandan Neonazilerin ana akım medya tarafından işgale karşı savaşçı “yurtseverler” olarak nitelendirilmesi ise sadece onların değil, Batı’daki Neonazilerin de meşrulaştırılmasını sağlıyor. Rus kültürüne dair yasaklamaları[3] da eklediğimizde Batılı güçlerin Neonazilerin önünü açarak “kullanılmalarını” gündeme aldığı görülüyor. Komünistlerin yeminli düşmanları Neonazilerin reel sosyalizm geçmişleri olan Çin ve Rusya’ya karşı kullanılmasında sakınca görmeyen “Batı”, böylece kendi içerisindeki sola ve göçmenlere yönelik hamlelerin hazırlığını da yapıyor.

Rusya’nın Ahvali

İşgalin Rusya’nın ekonomisine etkileri ise kendini yavaş yavaş göstermeye başlıyor. AB ve ABD’den gelen yaptırımlara karşılık Çin’den beklenen yardımın gelmemesi, Rusya’dan sermaye çıkışlarının süreklilik kazanması, Rus oligarkların paralarına ve mülklerine el konulmuş olması gibi nedenler alınan yoğun önlemlere rağmen Rusya ekonomisini olumsuz etkiliyor. Olumsuz etkiyi gidermek ve saldırıların devamını sağlamak adına Putin’in savaşın yükünün bir kısmını sermaye sahiplerine yüklemek istemesi oligarkların Putin’e olan “sadakatini” sınıyor. Oligarkların Putin’e olan “sadakatlerinin” satın alınamayacağını kim garanti edebilir?

Rusya’nın ekonomik alanda sıkıştırılması savaş gücünü sınırlamakla birlikte “yaşam alanlarına” nüfuz etme dermanını da bırakmıyor. Gelişmiş sanayi bölgesi Donbass’ın neredeyse tamamının kontrol altına alınması ve Kırım’daki ilerlemeler sonucunda Azak Denizi’nde kontrolün sağlanmasıyla Karadeniz’de Rus egemenliğinin artması, bu bölgeleri talan edecek güçte Rus sermayesi olmadığı takdirde Moskova’nın hanesine eksi yazan bir yük olacaktır. Bu noktada Rus oligarkların sermayelerinin “varlığı” önem taşıyor ve onların yokluğunda bu bölgelere nüfuz etmek için Çin sermayesi sürekli ellerini ovuşturuyor.

SSCB’nin yıkılmasından bu yana adım adım yutulan hegemonya alanlarını geri alıp Çarlık Rusya’nın “Megaliİdea”sını[4] gerçekleştirmek için kılıcını atan Putin için işler yolunda gitmiyor. Ekonomik, askeri ve siyasal alanda sıkışan Putin (ve Rus sermayesi) için savaşı sürdürmekten başka yol da yok. Ukrayna’da yaşanılacak kayıp Rusya’yı Asya’daki bölgesel bir güç seviyesine düşürmekle birlikte Batı’nın sömürdüğü ülkelerden biri ve Çin’in vasalı haline getirecektir. Putin’in kılıcının kınına tekrardan girme şansı, Putin’e saplanması ihtimalinden daha düşük.

Pekin’in Hesapları

4 Şubat 2022’de Rusya ile ortak bildiri[5] yayınlayarak Rusya ile müttefikliğini pekiştiren Çin, geçen süreçte “savaş sanatını” uygulamaya çalışıyor. Rusya’nın işgaline yönelik BM’deki oylamada red oyu vermeyen ve işgali destekleyen herhangi bir açıklama da yapmayan Çin, krizi fırsata dönüştürmeye yoğunlaşmış durumda.

Son dönemdeki teknolojik gelişmeler, Tek Kuşak Tek Yol projesindeki kimi ilerlemelerle dünyanın fabrikası olma özelliğinden kurtularak nitelikli bir ekonomik güç olmaya çalışsa da Çin’in ekonomik gücü önemli oranda ucuz emek-gücünün ürettiği artı-değeri yüksek metalara dayanıyor. Çin’de üretilen metaların satıldığı ve artı-değerin realize olduğu piyasalar ise başta ABD olmak üzere Batı’da bulunuyor. Bu nedenle Pekin yönetimi Batı ile ekonomik ilişkilerinin bozulmamasına itina gösteriyor. ABD’nin yanı sıra AB üyesi ülkelerle sürekli temas halinde olan Çin, savaşımdaki en önemli kozu olan ekonomisini güçlü tutmaya çalışıyor. Ekonomik gücün korunması, Rusya’ya yönelik yaptırımlardan etkilenecek AB ekonomisi üzerindeki Çin’in etkisini arttırmakla birlikte rezerv konusunda Çin’e güvendiğini açıklayan[6] Rusya üzerinde de  Pekin’e hegemonya kurma fırsatını tanıyor. Pekin, bir tarafta Batı’nın piyasası diğer taraftan da müttefiki Rusya’nın askeri gücü üzerinden gücünü tahkim ederek savaşımdan konumunu güçlendirerek çıkmayı amaçlıyor. Nitekim fırsattan istifade ABD’nin önemli müttefiklerinden Suudilerle ticareti arttırıp yuan üzerinden petrol almaya çalışması[7] da Çin’in esas “savaş stratejisini” gösteriyor.

Öte yandan ABD’nin Japonya ve Tayvan’a desteğini arttırması ve Çin’in Hint-Pasifik’teki etkisini kırmak için Avustralya, Birleşik Krallık ve ABD tarafından geçtiğimiz yıl kurulan AUKUS paktı, Batı’nın Çin’in zayıf karnı olan askeri alana hamle yaparak Pekin’in hesaplarını bozma gücüne sahip olduğuna işaret ediyor. Rusya’nın askeri gücü önemli oranda darbelendiği takdirde ABD, Çin’in ekonomik gücüne karşılık askeri gücünü (doğrudan olmasa da) çeşitli biçimlerde kullanmaktan çekinmeyebilir.

Batı’nın Tek Yürekliliği

Ukrayna’nın işgali sonrasında Batı’nın “tek vücut” olduğuna dair naralar ana akım medyanın her yerine hâkim oldu. Batı medeniyeti, Avrupa’nın ortasında “sarı saçlı mavi gözlü” insanların “Doğulu” bir barbar tarafından katledilmesine karşı tek yürek olarak futbol takımlardan yazarlarına, müzisyenlerine kadar Doğulu olan ne varsa “Batı”dan temizlemeye yönelmesi gözleri yaşartıyor. Fakat Irak’tan Afganistan’a, Yemen’den Suriye’ye uzanan savaşlar silsilesinde hayatını “Batılı” silahlarla kaybeden insanların saçlarının ve gözlerinin renklerinin kara olması, gözyaşlarının sahteliğiyle birlikte Batı’nın ikiyüzlülüğünü de gözler önüne seriyor.

İkiyüzlülük ve yaygarayla süslenmiş Batı’nın “tek yürekliliği” ise oldukça şüpheli. ABD ve AB Rusya’ya yönelik yaptırımlarda aynı zeminde olmaları aralarındaki çatlağı gizleyemiyor. Bu çatlakların nedeni ise en başından beri “ekonomik”.

Özellikle 2000’li yıllardan itibaren AB’deki hegemonyasını arttırarak küresel ekonomik güçlerin zirvesine çıkan Almanya, ABD’nin uyarılarına rağmen Rusya ve Çin ile ekonomik ilişkilerini geliştirmekten çekinmemişti. Rus doğalgazının ve Çin pazarının faydalarıyla oldukça semiren Alman sanayi burjuvazisi, ABD’den özerk hale gelerek dünya çapında kendi politikasını uygulamanın hazırlıklarına başlamıştı.Ukrayna’nın işgali, ABD’ye bu hazırlıklara son verme ve AB’yi kontrol altına alma ya da söz geçirme fırsatını sunmuş durumda. İngiltere’nin de desteğiyle ABD, başta yaptırımlar olmak üzere AB’yi Rusya karşıtı politikalar izlemeye zorlayarak Batı’yı “tek yürek” olmaya zorluyor.

Ekonomik göstergeler ise bu zorlamanın sınırlarına işaret ediyor. IMF’nin yayınladığı raporun[8] da gösterdiği üzere Rusya’ya yönelik yaptırımların Avrupa’yı resesyona sokma ihtimali yüksek. Keza Kuzey Akım 2 projesinin askıya alınması da özellikle Alman sanayi sermayesini oldukça pahalı ABD doğalgazına mahkûm ediyor. Bu iki olgu Alman sermayesinin ABD’nin zorlamalarına katlanmasının pek uzun sürmeyeceğini gösteriyor.Çünkü enerjideki düşük maliyetin sağladığı rekabet avantajı, Alman sanayi burjuvazisinin dünya çapında bir güç olmasının nedenlerinden biri. Ve kapitalizmin krizinin derinleştiği bir zamanda maliyetteki olası artış, Alman burjuvazisinin küresel güç olmaktan uzaklaştırarak ABD sermayesinin Avrupa’daki vasalı pozisyonuna sokma ihtimalini arttırabilir. Benzer bir pozisyona yakın olan Fransız sermayesinin de Almanya’ya yaklaşması ise Fransa’nın vasallığı reddedip Almanya’ya gücü çapında ortak olarak küresel düzeye sıçrama isteğini yansıtıyor. Dolayısıyla Almanya-Fransa ortaklığı ile oluşacak küresel gücün, ABD’nin politikalarına uyum sağlaması kısa vadede mümkün olsa da orta ve uzun vadede pek mümkün değil.

Diğer yandan Stoltenberg’in askeri harcamaları arttırma çağrısı[9] ise Alman sanayi sermayesinin uzun zamandır beklediği askeri sanayi girme fırsatını da sunuyor. Nitekim Alman devleti de bu çağrıya uyacağını hemen belirtti. Fakat mühendislik harikası metalarıyla piyasayı fethetmeye çalışan Alman burjuvazisinin, askeri sanayide tekel olan ABD sermayesiyle yarışabilme ihtimali oldukça düşük. Bu nedenle askeri sanayiye giren Alman burjuvazisinin bu alanda ABD’nin hegemonyasına girmesi gibi Alman siyaseti de ABD’nin etkisi altına girecektir. Dolayısıyla Alman burjuvazisinin önemli bir kısmı “değişime” karşı durarak sınıfsal çıkarları doğrultusunda ABD’den ayrı durmaya çalışacaktır. Bunu şimdiden iktidardaki koalisyon partilerinin aldıkları konumlarda görüyoruz. Hıristiyan Demokratlar ve Yeşiller ABD yanlısı politikalara destek verirken, “Sosyal Demokratlar” ise görece bağımsız emperyal odak olma taraftarı. Ve AB’nin 5 bin askerden oluşacak Acil Müdahale Gücünü oluşturma kararı[10] ise Almanya’nın “bağımsız” olma eğiliminde ısrar edeceğine işaret ediyor.

Kapitalizmin krizinin derinleşmesini de göz önüne aldığımızda önümüzdeki sürecin, diğer ikiyüzlülüklerde olduğu gibi AB ve ABD’nin “tek yürek” olduğuna dair “ikiyüzlülüğü” de ortaya sermesi güçlü bir olasılık olarak karşımızda duruyor.

Savaşa Karşı Barış

Kapitalizmin yapısal krizinin doğrudan sonucu olan hegemonya krizi, İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan bu yana süregelen Pax Americana’nın[11] yıkılmasına değilse de derin çatlaklara sahip olmasına neden olmakta. Çatlakların yıkıma yol açmaması için hegemonyasını belirli oranlarda tekrar kurmaya çalışan ABD’nin ekonomideki hegemonyası sınırlarına[12] ulaştı. Ekonomideki sınırlılık ABD’nin devasa boyuttaki askeri gücünü kullanmasında da sınırlılığa yol açıyor. Rusya, Almanya, Çin gibi askeri ya da ekonomik alanda küresel güç olma niteliğine yakın olan ülkeler de bu sınırlılıklardan faydalanıp kapitalizmin işleyişinin devam ettiği, ama tek kutuplu değil çok kutuplu bir dünya düzenini istemekteler. Fakat ekolojik krizin ulaştığı boyut, kâr oranlarının düşmesi eğiliminin on yıldan fazla bir süredir engellenememesi vb. kapitalizmin yapısal sınırlılıkları ne böyle bir düzenin barışçıl bir şekilde sürdürülmesine imkân tanıyor ne de savaşların küresel boyuta sıçramasına engel olabiliyor, olabilecek.

Kapitalist üretim tarzından dolayı ulaşılan bu savaş boyutu, dünya halklarına savaş, ölüm ve katliamdan başka seçenek sunmuyor. Fakat halklar çaresiz ve seçeneksiz değil. Lambadan çıkan ve geri dönme ihtimali düşük olan emperyal güçlerin savaş düzenine karşı halkların barışını savunmak ve bu seçeneği güçlendirmek, sosyalistlerin acil görevlerinden biri olarak karşımızda duruyor.

Her şeyden önce barış seçeneğini güçlendirme mücadelesi; kendi mücadele zemininde konumlanarak siyasal özneyi inşa etmekten imtina edip emperyal güçlerden birini “seçme” politikasından daha politik olmakla birlikte gerçekçi ve devrimci bir hattı içeriyor.

Savaşlara kapitalizmin krizinin ve emperyal güçlerin paylaşım savaşımının yol açtığı bilinci her geçen gün insanlarının zihinlerine yerleşirken, mücadele etmeye de sürüklüyor. Rusya bunun önemli örneklerinden biri.

İşgali protesto eylemlerinde 4 binden fazla kişinin gözaltına alınmış[13] olması Rus halkının ciddi bir tepki gösterdiğine ortaya koyuyor. Keza Putin’in sadık destekçisi Rusya Komünist Partisi’nin lideri Zyuganov’a Rus ordusunun Kazakistan’a girmesinde[14] olduğu gibi Ukrayna’nın işgalinin de parti içerisinde tepkilerin gösterilmesi de Rusya solunda işgale karşı tepkilerin arttığına işaret ediyor. Savaşın ekonomiye olan etkisinin önümüzdeki günlerde şiddetli bir biçimde artacağı da göz önüne alındığında Rusya solunun önemli bir sınavın beklediği görülüyor.

Savaşın ekonomik açıdan da insanlara düşük ücret, işsizlik ve yoksulluktan başka bir şey sunamayacağı gerçeği de barış mücadelesinin sınıfsallığına işaret ediyor. Dünyanın dört bir yanına yayılan kapitalizmin krizine yönelik tepkilerle bütünleşecek uluslararası barış hareketi, önümüzdeki günlerde işçiler, emekçiler, kadınlar ve halklar için gerçek ve güçlü bir seçenek olarak var olacaktır.

Gogol Neva Bulvarı isimli öyküsünden şöyle der: “Neva Bulvarı’nda bir tek gün içinde bile öyle çok değişiklikler olur ve bu değişikler öyle büyük bir hızla gerçekleşir ki, durmamacasına birbirinin yerini alan değişik görüntüler bir tür hayal oyununu andırır.” Zaman devrimcilere hayal oyunları yaratmayı değil hayallerini gerçekleştirme fırsatını sunuyor.

Dipnotlar

[1]Yaşam alanları.

[2] https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/son-dakika-zelenskiden-nato-aciklamasi-1916243

[3] https://www.veryansintv.com/rusya-yaptirimlarinda-bugun-tolstoy-ve-dostoyevskiyi-yasakladilar/

[4] Büyük Fikir.

[5] https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/putin-ve-siden-ortak-bildiri-natonun-genislemesine-karsiyiz-1905183

[6] https://haber.sol.org.tr/haber/rusya-bati-rezervlerimize-erisimimizi-kisitlamasi-icin-cine-baski-yapiyor-329299

[7] https://haber.sol.org.tr/haber/wsj-suudi-arabistan-petrolun-yuan-uzerinden-satilmasi-icin-cinle-gorusmeleri-hizlandirdi

[8] https://haber.sol.org.tr/haber/imf-ab-rusya-karsiti-yaptirimlar-nedeniyle-derin-bir-resesyon-yasayabilir-329519

[9] https://www.iha.com.tr/haber-nato-genel-sekreteri-stoltenberg-ittifak-genelinde-yuz-binlerce-kuvvet-yuksek-alarmda-1038733/

[10] https://www.nupel.tv/avrupa-birligi-acil-mudahale-gucu-olusturma-karari-aldi-223962.html

[11] Kelime olarak Amerikan Barışı anlamına gelmekle birlikte ABD tarafından belirlenen dünya düzenini tanımlamaktadır.

[12]Her ne kadar Amerikan doları uluslararası ticaretteki ana konumunu korusa da kapitalizmin yapısal krizi ABD’ye sınırlarını göstermeyi sürdürüyor.

[13] https://t24.com.tr/haber/rusya-da-pazar-gunu-4-bin-600-den-fazla-isgal-karsiti-protestocu-gozaltina-alindi,1019289

[14] https://www.nd-aktuell.de/artikel/1160601.proteste-in-kasachstan-kasachstan-spaltet-russische-kommunisten.html?fbclid=IwAR03TOhSPuEjHwdR25S7adtGHq8Xigs1M72P4BO2blkU61niLNzdqFoYYJo