Kur Korumalı Mevduat(KKM) Politikası Başarılı Olacak Mı?

Ekonomik kriz derinleştikçe toplumun tüm sathına yayılıyor. Halk, zamların ve yoksulluğun cenderesinde…

İktidar koalisyonun krizden çıkmak için, ileriye doğru attığı/atacağı her yeni adım, başka komplikasyonlara, çıkmazlara neden oluyor; çünkü kriz, yapısal ve derinlerdedir. Uyguladığı ekonomik politikalarda hegemonya kuramadıkça, dilinde algı yanıltıcılığı ve bilgi bulandırıcılığı eksik olmazken; elinde MGK, OHAL sopasını sallamaktan da kaçınmıyor.

Çoklu kriz sarmalında, çözüm gücü olamadıkça; sorunları öteleyen, gerilimi tüm topluma yayan, çelişki ve çatışmalardan beslenen, böylece kendi iktidarlarının ömrünü uzatmaya çalışan bir politik seyir izliyor.

20 Aralık Darbesi

Kasım ayında “Ekonomik Kurtuluş Savaşı” diyerek başlattıkları politikalarını, 20 Aralık Kur Korumalı Mevduat (KKM) adıyla/darbesiyle devam ettiriyorlar. Bu uygulama açıkça Türk Lirası’nın değerini dövize karşı koruma amacıyla, kamu birikimlerini sermayeye peşkeş çekmekten başka bir politika değil.

Erdoğan’ın “doların köpüğünü aldık” diyerek övündüğü bu son politik hamleleri de enflasyonu düşürmeye yetmedi. Zira, %36’lık enflasyon oranıyla halkı yoksulluğun, işsizliğin zulmüne mahkûm ettikleri yetmezmiş gibi 2022 yılına girdiğimiz günle birlikte yüksek zamlarla da halkın durumunu daha da kötüye sürüklemişlerdir.

Öte yandan Kur Korumalı Mevduat (KKM) formülü sanıldığı gibi tutmuş görünmüyor. Birikimini dövizde tutanların tercihinin, dövize yapılan operasyona rağmen değişmediği gözleniyor.

Gidişat, en yeni bakan Nureddin Nebati’yi de görevden alacak gibi. Zira kulislerde hedeflere ulaşılamayınca Erdoğan’ı kızdırdığı dillendiriliyor; yakında onun da gidici olduğunu kestirmek güç değil.

İhracatçılar Dolar Kurunu Düşük Buldu

Türkiye ekonomisinde yaşanan döviz-enflasyon-faiz kıskacını emek- sermaye çelişkisinin/çıkarlarının penceresinden bakıldığında; toplum katmerleşen yoksulluk içinde geçinemezken, yaşanan döviz-enflasyon ateşinde, sermaye grupları hiç de öyle rahatsız görünmüyorlar. Bu durumu en açık ifade edenler ihracatçı sermayedarlar oldu.

Doların 18’e çıkıp 13’lerde dengelenmesi çabası, ihracatın patronlarını pek tatmin etmemiş olacak ki “En az 15-16 lira olmalı” diye açıklama yaptılar. Zaten biliniyor ki MÜSİAD hükümetin politikalarına tam destek veriyor. En çok eleştiren TÜSİAD gibi görünüyorsa da onların da aslında yüksek döviz kurlarından “aman aman” bir şikâyet ettiğini pek göremiyoruz. Açıklamalarından anlıyoruz ki “Büyük sermayedarlar” yüksek döviz kurundan değil, dövizin istikrarsız dalgalanmasından” şikâyet ediyorlar. Öyle olunca fiyat ayarlamasını öngöremiyorlarmış patronlarımız!

Aslında bu durumu en açık şekilde İş Bankası Genel Müdürü itiraf ediyor: “Ben yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum.”

Halkın Kurtuluşu İçin; Bir Çıkış Var!

İktidar sürekli yeni bir ekonomik model öne sürerek, bakan değiştirerek yol alırken, çözümsüzlük içindeki bir çıkmazda debelendiğini hep birlikte deneyimliyoruz.

Kur korumalı mevduat politikasıyla şimdilik dövizi kontrol altında tutuyor görünse de yüksek enflasyon devam ediyor. ABD’nin FED yetkilileri, yaptıkları konuşmalarda ülkelerindeki enflasyonla mücadele etmek için Mart ayından itibaren faizleri yükseltmeye başlayacaklarının sinyalini verdi. Dolayısıyla Mart ayı Türkiye için döviz krizinin yeni bir boyutu olacak kritik bir anlam içeriyor.

Kapitalizmin yapısal kriziyle temellenen ve AKP-MHP iktidarının sermaye yanlısı politikalarıyla derinleşerek süren ekonomik kriz içinde halk yoksulluğun “kara kışını” yaşarken; Mart ayının “kazma kürek yaktıran” acı günlerine sürüklenmektedir.

Toplumsal kurtuluş, halkçı çıkış; sermayenin politikasıyla değil, halkın, emekçilerin politik ekonomisinin iradesi olan Demokratik Cumhuriyetle mümkün olacaktır.