Krizler, sistemin bütün güç odaklarını ortaya çıkarıyor. K
Gün gün yoğunlaşıp derinleşen, yıkıcı etkisiyle keskinleşen çoklu krizler, kendi içinde yeni politik uğraklarda yeniden gövdeleniyor. Soluk soluğa ama kesintili; “an”ların kopuşunda ama sürekli…
Karizması da Çizildi
İktidar koalisyonunun çoktandır- özellikle 2018 sonrası- yaşadığı gerileme ve çöküş hali, zaman içinde daha da belirginleşti. Belediye seçimlerinde yaşadığı yenilgi, halk güçlerinin aktif-pasif direnişi, anketlerde görülen oy kaybı ve bunların beraberinde meşruiyet kaybı, AKP-MHP iktidarının sona yaklaştığının göstergeleri.
Kaygan, kırılgan zemin içinde yaşanan çıkmazlar, Erdoğan’ın kişisel politik becerileri ve popülist, dediğim dedik, “karizmatik” kişiliğinin aurasında belli ölçülerde tolere edilebiliyord
Aslında Erdoğan’ın karizmasının çizilmesinin “damadın” istifasıyla başladığını söyleyebiliriz.
Yeni Durum ve TÜSİAD
Merkez Bankası’nın faiz indirimleri, “kaleden sızan” TÜGVA belgeleri ve bu duruma iktidarın refleksleri, 10 Büyükelçi’nin bildirisi, Kılıçdaroğlu’nun bü
Burada TÜSİAD’ın çıkışına ve tezkereye özellikle odaklanmak gerek.
TÜSİAD şimdiye kadar iktidara tam desteğini sunmakta kusur etmedi. Ne de olsa neoliberal politikaların “en sadık” uygulayıcısı AKP döneminde kârlarına kâr kattılar. Zaman zaman “küçük” eleştiriler yaptıklarında ise Erdoğan’dan “bizim dönemimizde zenginliğinizin önünü açtık” hatırlatması karşısında susuverdiler.
Değişen bir şeyler olmalı ki patronlar “sert” tonda konuşuyorlar artık. Açıklamalarında da görüldüğü gibi TÜSİAD sermayedarları 1999-2010 arası yılları, Kemal Derviş’le başlayıp AKP’nin “sadakatle” sürdürdüğü neoliberal politika
Yok Aslında Birbirimizden Farkımız
1980’den sonraki yıllarda, “Yok aslında birbirimizden farkımız ama biz Osmanlı Bankası’yız” diye bir reklam vardı. Birbiriyle içiçe geçmiş çıkar birliği içindeki sermaye gruplarının “kâr oranları” düştüğünde, nasıl birbirleriyle savaşacaklarının, “hısımken hasım” olacaklarının mottosu gibi adeta.
Kuruluşunun 50. yılında TÜSİAD patronları bir ekolojist ve demokrasi havarisi kesilircesine seslendi Türkiye’ye, mevcut iktidara. Ancak konuşmalarına dikkat ettiğinizde, aslında onların özleminin AKP iktidarının ilk on yılındaki kârlılık dönemi olduğunu görürsünüz.
İşte şimdi bu momentte, kapitalist sistemin bu “yapısal krizi” içinde, büyük sermayenin çıkarını kim savunacak? Acaba hangi restorasyoncu iktidar, TÜSİAD patronlarının daha çıkarınadır? Buna cevap bulma telaşında TÜSİAD.
Onların derdi tasası bu.
Tezkere ve Savaş
Tezkereler savaş, savaşlar ise yoksulluk, açlık ve ölüm getirir. TÜSİAD’ın “kılıcını çektiği”, restorasyoncu güçler
Dolayısıyla iktidar koalisyonun “gidiciliği”nin ölçüsü bu “kudretlerini” kırmak ve işlevsizleştirmekte saklı. Yoksa, seçim, sandık, oy kaybı çerçevesinde meseleye bakmak saflık olur.
Üstelik savaş ortamı sadece “dış güçlerle savaş” biçiminde algılanmamalı. Kaotik ortamı kaosa sürükleyen gergin politikalar toplum içinde iç çatışmaları da beraberinde getirebilir. “Yeni durum” bu olasılığı güçlendiriyor. TÜGVA belgelerinin ifşasında yaşanan “şiddet” yoklamalarında, Erdoğan’ın “muhalefet iktidara talip olmasa iyi olur” ve “daha bunlar iyi günler” sözleri, Kılıçdaroğlu’na saldı
Krizlerin karakışına girerken egemen güçler daha fazla kâr ve savaş diyor. Halkın gündeminde ise yoksulluk işsizlik, güvencesizlik var.
Onların burjuva sınıf bilinci “savaşı ve azami kârı” bilir. Bunu söyler ve öyle de yaparlar. Kendi “geleceklerinin inşasını” yeni sömürü olanakları yaratacak savaş politikalarının, sermaye egemenliğini güçlendirecek yeni restorasyoncu iktidarların üzerine kurarlar.
Halk güçlerinin geleceği ise kendi bağımsız direnişçi dinamiklerinde var olan, kapitalist düzeni değiştirecek demokratik cumhuriyet hedefinde saklı.