Yangın Yerine Dönen Ülke ve Faşizmin Birkaç Tatsız Hatırlatması

Kısa bir süre önce gerçekleşen HDP İzmir suikastı sonrası siyasal arenada en çok yürüyen tartışmalardan birisinin, saldırı sonrası tepki göstermek için sokağa çıkıp çıkmama konusunda olduğunu hatırlayalım. Deniz Poyraz’ın katledilmesinin ardından oluşan kitlesel tepkinin iktidardaki suç koalisyonunun işine yarayacağı, itidalli olunması gerektiği sıkça ileri sürülmüştü. Çünkü muhalefetteki güçler bir seçime odaklanmışlardı ve bir seçimle her şeyi halledeceklerini hesap ediyorlardı. Şiddet ateşine odun taşımaya, müzmin radikalliğe gerek yoktu vs vs.

Aradan geçen zaman zarfında yaşanan gelişmeler şüphesiz düşüncelerini çok da değiştirmedi ama bu memleketin gidişatı ile ilgili samimi kaygılar taşıyan herkesi ilgilendiren önemli gelişmeler yaşandı. Gördük ki bu durumda söz konusu restorasyon güçlerinin sorumluluğu daha az değil. Irkçılık tırmandı, Afganistan’daki savaşta şu ana dek sürdürülen görece pasif pozisyon terk edildi ve NATO’nun ileri karakolluğu üstlenildi. HDP binaları kurşunlandı, Kıbrıs’ta ciddi sonuçlar yaratabilecek provokatif girişimlerde bulunuldu. Avrupa’da yaşayan kimi gazeteci ve siyasetçilerin ölüm listesi dolaştırıldı. 20 Temmuz Suruç anmasına vahşice saldırıldı, gazeteciler darp edildi, merdivenlerden itildi. Aslında bakarsanız 10 günlük bayram tatili iktidar tarafından kitlelere biraz da rehavet pompalayacak ama asla geri durmayacak bir şekilde değerlendirildi. Biraz dinlendirme biraz da faşist provokasyonlarla geçen enteresan bir tatil oldu. Tatil sonrası daha da büyük gelişmeler yaşandı.

Genel olarak baktığımızda elbette bir çözülmeden bahsedebiliriz. Ve üstelik bu uzun soluklu çözülme sadece iktidarı elinde tutan koalisyonun çözülmesi şeklinde değil, bir bütün olarak TC’nin çözülmesi şeklinde cereyan ediyor. Bu çok uzun soluklu süreçte aynı anda devrede olan birçok gidişat yolu var ve başı çekme konusunda dönemsel nöbetler tutuluyor. Kimi zaman faşist kurumsallaşmayı hedefleyen klik ön plana çıkıyor, kimi zaman restorasyon cephesi parlayıveriyor. Bazen de halkın halkçı-demokratik talepleri belirleyici oluyor. Birbirleriyle keskin sınırlarla ayrılmayan bu hareketlenmeleri değerlendirirken kısa vadeli gelişmelere odaklanarak tez canlı bir şekilde kestirme sonuçlar çıkarmak türlü siyasal hatalara yol açıyor. Bu hatalara örnek vermek gerekirse bazen faşizm ilan ediliyor, bazen onun yenilgisi kutlanıyor bazen devrimci durum tanımlanıyor vs. Bu değerlendirmelerin hepsi de gerçek durumlardan besleniyor, buna şüphe yok. Diğer yandan aynı anda tek bir gerçeklik yok, ona da şüphe yok. Düzeni herkes bir tarafından çekiştiriyor kısacası. Tamamen devre dışı kalmış bir eğilim henüz yok.

İktidara gelmeyi hedefleyen restorasyoncu güçlerin bitişini ilan ettikleri faşist inşa son günlerde üst üste ataklara soyundu ve “ölülerin de yönetebileceğini” bir kez daha ortaya koydu. Üstelik bu yönetim biçiminde “muhalefetteki” egemen sınıf temsilcilerini de önüne kattı, yarattığı gündemle onların da rejime içkin politikalara hapsolmalarını sağladı.

1.Irkçılık Tırmandırılırken

Bu esnada ekonomik kriz yürüyüşüne devam etti. Siyasal krizler derinleşmeyi sürdürdü ve bu arada Suriyeli ve Afganistanlı mültecilere yönelik söylem düzeyindeki ırkçılık Kürtlere yönelik fiili duruma geçti. Son bir ayda Ankara’nın Altındağ ilçesinde Kürt bir aileye yönelik ırkçı saldırıda 4 kişi yaralandı; Afyon’daki Kürt mevsimlik tarım işçilerine saldırı düzenlendi ve son olarak Konya’nın Meram ilçesindeki ırkçı saldırılarda toplam 8 Kürt yurttaş katledildi.

Suriyeli ve Afganistanlı mültecilerle ilgili uzun süre devam eden tartışmalarda, ırkçılığın toplumsal alanda geldiği boyut dikkat çekici idi. Irkçı söylemlerin önemli bir kısmının kaynağı aslında bakarsanız Millet İttifakı bileşenleri ve onların hitap ettiği kitle idi. Bu kitlenin mobilize edilmesi amacıyla nasyonalist söylemler üretmeye başlayan Kemal Kılıçdaroğlu’nu “sosyal demokrat” Fikri Sağlar izledi. En net isim ise Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan oldu.  Tanju Özcan yaptığı ırkçı açıklamalarda mültecilere yönelik su ve katı atık ücretlerinde 10 kata kadar zam yapma vaadinde bulundu. Ardından da bu tasarı belediye meclisinde kabul edilerek plan ve bütçe komisyonuna gönderildi. Ardından diğer partililer ve bu konuda birinciliği kimseye kaptırmayan İYİP’liler… Herkes açık ya da örtülü bir şekilde ırkçılığı destekledi, bu partiler içerisinde çok az kişi olan bitene karşı çıktı.

Irkçılık köklü bir eğilim ama faşistleşmenin de önemli bir unsuru olabiliyor. Büyük ekonomik yıkımın ve salgının geniş kitlelerde yarattığı hayal kırıklığını örgütlü bir ehlileştirilmiş güce dönüştürmenin kısa yoludur ırkçılık. Her ne kadar iktidardaki koalisyonun muhalefeti gibi bir konumda olduklarını ileri sürseler de aslında restorasyoncu güçler, faşizmin ideolojik ve siyasal evreninin sınırları dışına çıkamıyor. Aslında çıkmak gibi bir niyetleri olmadığını da biliyoruz.

2.Önüm Arkam Sağım Solum Paranoya

Gelişmeler sadece ırkçılık ile sınırlı değil. Egemen sınıflar arasındaki dövüş medya kuruluşlarının mali kaynaklarına yansıdı ve bir süre önce ırkçılık ile birlikte fonculuk tartışması alevlendirildi.

“Uluslararası nitelikli komplo” faşizmin düşünce evreninin bir başka unsurudur aslında. Komploculuğun her türlüsü faşizme indirgenemez ve tersinden, iddia ettiği her şey uydurma değildir belki ama kitlesel komplo teorilerini besleyip büyütmek de faşistlemenin alametlerindendir. Geçtiğimiz günlerde yükseltilen fonculuk tartışması bunun bir örneği. Faşist koalisyon ve restorasyoncu kliğin ortak buluşma noktası olarak ortaya çıkan fonculuk tartışmalarının maksadı ne olursa olsun rejimin faşist propaganda birimi tarafından bir “düzenleme ihtiyacı” ile taçlandırılması durup düşünmeyi gerektiriyor. Fahrettin Altun’a göre bir düzenleme kaçınılmaz.

Fon alıp almama tartışması medya kuruluşlarının sınıfsal doğalarından ayrı düşünülemez elbette ve egemen sınıf fraksiyonlarının medya kuruluşları arasında bir biçimde “fonlanmayan” medya grubu da yoktur. Zaten ana akım medya da böyle işler. Her egemen sınıf fraksiyonunun kendi propaganda faaliyetini finanse etmesi gerekir. Söz konusu “bağımsız medya” kuruluşları da, onları fonlanmakla suçlayanlar da son derece bağımlıdır, biliriz. Hiç kimse havada asılı durmaz onu da biliriz vs… Ama sosyalist sol olarak da bu fonculuk tartışmasının da faşist inşaya hizmet edecek şekilde yürümesine de izin vermemek gibi bir sorumluluğumuz var.

Irkçılığı bir kitle mobilizasyon aracı olarak kullanmanın belirli tehlikeleri vardır. En basitinden faşistleşmenin basit bir aparatı haline gelme gibi bir tehlikesi var. Kürtlere yönelik saldırıların her an yoğunlaştıklarına tanık olabiliriz ve benzerlerinin Suriyeli ya da Afgan mültecilere yönelik başlatıldığına tanık olabiliriz. Sonrasında ne mi olur? İktidar güçleri tarafından kısmen kontrol altına alınacak ama kısmen de serbest bırakılacak bir şiddet ortamının belirleyici olacağı, şiddetin karanlık bir düzen kurucu özne haline gelebileceği bir bilinmezlik…

Bilimdışı inançların yerleşikliğinin, paranoyanın toplumsal boyutlarının birçok göstergesi var. Aşı karşıtlığının dayandığı zemin de burası, fonculuğa dair yürütülen tartışmanın dayandığı yer de burası. “Ormanları PKK yakıyor”, “Kızılçamlar Marshall planının bir ürünüdür” (23 milyon yıldır bölgede yaşam bulmaları dışında sorun yok) gibi altı boş söylemlerin bir toplumsal teyakkuz hali yaratması dikkate değer bir olgu.

Bu olgunun son zamanlarda hızla taraftar bulan propaganda araçları da oluştu. Azımsanmayacak bir takipçi sayısına ulaşan dezenformasyon yapmakla görevli haber sitelerinin son zamanlarda yangına körükle giden uydurma haberleri, pusuda bekleyen tehlikeyi gözler önüne seriyor. Mülteci, Kürt, sol, feminist hatta liberal düşmanı bu hesapların ortaya çıkan toplumsal paranoyayı fiili bir şiddete dönüşmesi için çabaladıklarına tanık oluyoruz.

3.Neokemalizm Kendisini Nasıl Kuruyor?

Neokemalizm İYİ Parti ve CHP’nin yükselişinde vücut buluyor. Yaşanan büyük toplumsal düş kırıklığı Kemalizm’in kendisini AKP’nin İslami ideolojisinin güncel alternatifi olarak kurmaya çalışıyor. Bunu yaparken toplumsal alana yerleşmeye başlayan senkretik bilim dışı düşünceleri kullanıyor.

Yangınlar esnasındaki paranoid düşünceleri gördük. Marshall planının bir oyunu olarak sunulan Kızılçam ormanlarının yerine yerli ağaçlandırmaları önermek ve ormanları bir milli unsur olarak nitelemek bu yeni senkretik düşüncenin kodlarını oluşturuyor. Aslında günümüz ekolojik krizine alternatif olarak bilimsel ekolojik bir çözüm önermek yerine geçmişteki anlayışları dirilterek bugüne çözümler üretme olarak kendisini gösteren bu anlayış sadece orman yangınları ve ekolojik krizle ilgili değil. Örneğin İYİ Parti’nin bir toplumsal örgütlenme alanı olan Türk Feminizm Hareketi de bu anlayışın bir başka veçhesi. Kadınların güncel sorunlarını geçmişteki Türk törelerinde veya 100 önceki cumhuriyet ilkelerinde aramak ve kadın mücadelesini milliyetçi bir zemine çekmek gibi bir işlev gütmeye çalışıyor.

Geniş kitlelerde her şeyin daha iyiye gitmesine dair iyimser beklenti her yeni gelişmede örseleniyor. Bu örselenme faşizmin toplumsal alanda tutunmasına zemin hazırlıyor. Çünkü büyük bir toplumsal düş kırıklığı yaşanıyor. En çok da orta sınıflarda. Aslında bakarsanız Nisan ayı verilerine göre salgın boyunca ülkede kepenk indiren esnaf sayısı 125 bine yakın. Nisan’dan bu yana bu sayının arttığı kesin. Yüz binlercesi de borç ve kredi batağında. Bu büyük bir yıkım demek.  İYİ Parti bu büyük yıkımın yarattığı öfkeyi örgütlüyor. Bu örgütlemeyi elbette demokratik bir zeminde değil, hayal kırıklığına uğramış küçük burjuvazinin eskiye dönüş özlemleri biçiminde örgütlüyor.[1] Yeni bir korporatist anlayışı örgütlüyorlar ve bu dalgaya henüz sosyalist solun ürettiği bir cevap yok.

Toplumsal öfke halkçı demokratik bir zeminde örgütlenmediği sürece faşizmin kılıcı tepemizde sallanıp duracak.

[1] Bu yükselişe dair tespit bana ait değil. SAV Akademi’nin son derece kıymetli yayın dizisi olan Türkiye Üzerine Tezler dizisinin 11. bölümünde bu konu işleniyor. Hasan Ateş’in moderatörlüğünde Müge Neda Altınoklu, Galip Yalman ve Fuat Ercan hocaların değerli sunumlarını tavsiye ederim. Bkz. https://youtu.be/chhXjSh-gew