Hatay’da Palyatif Çözümlerle Göstermelik Tedbirler

Aralık başında Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Hatay’da salgın vaka artış oranının %125’e ulaştığını açıkladı. Salgının artış oranındaki sebep ya da sebepler ne olabilir?

a. Sağlık sistemi ve salgının yönetilememesi

b. Yoksulluk

c. Yurtdışı işçiliği

d. Savaş ve etkileri

e. Hepsi

Eğitim sistemimizin beyinlerimize kazıdığı çoktan seçmeli bir soru ile başlamak, Hatay’ın vaka artışında ne çok faktörün etkili olduğunu anlamak için birebir bir yöntem olsa gerek.

İktidarın dış politikadan iç politikaya kadar yaptığı hamlelerin etkilerinin en görünür olduğu yerlerden biri Hatay. Bu hamleler dolayısıyla ilin “popülerliğinin” de arttığını belirtelim.

2011 Suriye savaşı ile birlikte, “operasyon odası’’ haline gelen bir sınır kenti olması sebebiyle cihatçıların ilgi alanına, mültecilerin akınına ve tabi ki, medyanın gündemine giren şehirlerden biri Hatay. EXPO ile uluslararası şirketlerin,  güzel mutfağı ile UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı Programı’nın, tarihi ve doğal güzellikleri ile yerli ve yabancı turistlerin gözdesi olmuş durumda. Herhalde son yıllarda Hatay ilini duymayanların sayısı bir hayli azalmıştır.

Nitekim Reyhanlı patlaması, Gezi direnişi şehitlerinden üçünün Hataylı olması valiliğin önünde  “çocuklarım aç’’ diyerek kendini yakan vatandaşın yoksulluk serzenişi, maden ihalelerine karşı halkın eylemleri, arda arda çıkan büyük çaplı orman yangınları ile Hatay tabiri caizse en çok konuşulan şehirler listesinde olmanın hakkını veriyor.

Son günlerde ise, medyadan meclise kadar uzanan bir kritik bir meseleyle gündemde: Covid-19 vakalarındaki yüzde 125 artış.

İktidarın salgını yönetememe durumundan Hatay ili de nasibini aldı. İktidarın, çok hızlı yayılan bir virüsün maske, mesafe ve hijyen ile durdurabileceğine dayanan göstermelik tedbirleri, belli ki karşımıza Hatay gibi daha çok tablo çıkaracak.

Hata(y)’a Bakış 

Salgınla mücadeledeki basiretsizlik böyle devam ettikçe diğer illerde de Hatay’dakine benzer durumların yaşanacağı aşikar. Öyle ki, Hatay’da salgının geldiği aşama büyük resmi görmemizi sağlıyor.

Aralık başından itibaren, vakalardaki artış gündeme geldiğinden beri, vali başta olmak üzere, İl  Sağlık  Müdürü ve diğer yetkililerden herhangi bir tatmin edici cevap alınamadığı gibi, tedbir alındığına dair söylemlerin pratik karşılığının da olmadığı bir durumla karşı karşıyayız.

Türkiye genelinde yürütülen salgın politikasında olduğu gibi Hatay’da da halkın sırtına yüklenen sorumluluklarla salgının kontrol altına alınabileceği algısı yaratılıyor. Vaka artışının bu kadar yüksek olduğu bir ilin valisinin  “maske takın, kalabalıktan uzak durun, mecbur kalmadıkça dışarı çıkmayın’’ söylemleri durumun vahametini ortaya koyuyor. Salgının sadece maske-mesafe-hijyen ile durdurulamayacağını halk çoktan deneyimledi. Arka arkaya kaybettiğimiz sağlık emekçilerinden, yoğun bakım üniteleri ve morglardaki doluluk oranına, neredeyse her mahalleden çıkan onlarca cenazeye kadar kritik bir tablo var karşımızda.

Pandemi ile mücadelede genel tedbirlerin yanında yerel ve bölgesel tedbirlerin önemini ortaya çıkaran bir il oldu Hatay. Yerelin coğrafi, iklimsel ve sosyokültürel koşulları salgının yayılma hızı üzerinde etkili. Hatay’daki durumu da genel tedbirlerin yanında yerel tedbirlerin eksikliği olarak görüp değerlendirmek gerek.

Türkiye geneli Covid-19 veri paylaşımının eksik yapılması, il verilerinin paylaşılmaması salgının yayılım hızını ve ciddiyetini kavramayı engelliyor. Bir ülkede doğru veri paylaşımı için bile mücadele etmek gerekiyorsa, iktidar salgın yönetimi konusunda çoktan sınıfta kalmış demektir.

Vaka artış oranlarını Hatay SES ve Hatay Tabip Odası Türkiye gündemine taşıdı. Emek ve demokrasi güçlerinin yaptığı basın açıklamaları, bazı milletvekillerinin konuyu meclis gündemine taşıması, vaka artışı haberlerinin görünürlüğünü artırdı. Hatay halkının “tedbirleri arttırın’’ çağrıları sayesinde pandemi hastaneleri ve yoğun bakım ünitelerinde kısmi artış olsa da, gelinen aşamada bunun yeterli olmadığı ve olmayacağı anlaşılıyor.

Peki Hatay’da Nasıl Oldu Da Bu Kadar Artış Oldu? 

Hatay yüz ölçümü bakımından Türkiye’de 62. sırada olmasına rağmen nüfus yoğunluğu açısından 7. Sırada olan bir şehir. Ki, bu kayıtlı nüfus sayısı açısından değerlendirilen bir rakam. 2011 Suriye savaşı ile birlikte en çok mülteci alan 3. İl konumunda olan Hatay’da mültecilerle birlikte bu rakam haliyle arttı. Peki, Türkiye vatandaşının bile erişmekte zorluk yaşadığı sağlık hizmetlerinden mülteciler ne ölçüde faydalanabiliyorlar? Mültecilerin salgına ve koruyucu tedbirlere ilişkin bilgilere erişimleri noktasında ne tür çalışmalar yapılıyor? Hatay ilinde kaydın kapanması sebebiyle kayıtlı olmayan mültecilerin salgın verileri tutuluyor mu, bu kişilerin sağlık kuruluşlarına erişmesi yönünde ne tür hizmetler sunuluyor? Hatay’daki patronların, işçilerin çalışma koşullarını daha da yoğunlaştırarak daha fazla kar elde etmek için, bir pazarlık ve koz aracı olarak gördüğü mültecilerin çalışma koşulları salgının yayılımındaki rolü nedir? Zor koşullarda tek göz odada yaşamak zorunda olan mültecilerden Covid-19 pozitif olanlar için sağlıklı izolasyon koşulları sağlanıyor mu?  Bu kadar soruya net tek bir cevap verebiliriz, o da salgın yönetiminde mültecilerin tümüyle göz ardı edildiği.

İlin nüfus özellikleri dikkate alındığında pandemi hastaneleri de yetersiz kalıyor. Hatay’da 13 kamu, 11 özel hastane var. Neredeyse kamu hastanesi kadar özel hastane olması, Türkiye’nin sağlık politikasının önemli göstergelerinden.

Bu özel hastanelerin kuruluş  tarihlerine baktığımızda nerdeyse tamamının “Sağlıkta Dönüşüm Programı”nın dillendirildiği 2003 yılının sonrasına denk gelmesi ise tesadüf olmasa gerek. “Paran kadar sağlık’’ mantığını güden bu programın etkilerini sadece Hatay’da değil, tüm ülkede yaşıyoruz. Hatay’daki kamu hastanelerinin nüfusu karşılayamaz olduğu bir durumda test yaptıramayan yüzlerce hasta olduğunu ve bunların karantinaya alınmadığını söylersek abartmış olmayız herhalde.

Arsuz, Defne, Payas ilçelerinde hala bir kamu hastanesinin olmaması, halkı özel sağlık kuruluşlarına mahkum eden zihniyetin ürünüdür. Covid-19, halka yoksulluk ve ölüm getirirken, diğer yandan sağlık sermayedarlarının cebini doldurdu, servetlerine servet kattı.

Kuru Ekmek Karın Doyurmuyor  

Gittikçe yoksullaştığımız bu süreçte  “çocuklarım aç’’ diyerek kendini valiliğin önünde yakanların olduğu bir ilde, virüsten korunma tali kalabiliyor. Açlığa mahkum edilmiş bir halka, bağışıklığın temeli olan besinlere erişebilirliğinin olmadığını bile bile bağışıklıktan bahsetmek, “kuru ekmek yiyorsa aç değildir’’, “mecbur kalmadıkça dışarı çıkmayın’’ demek aymazlığın ta kendisidir.

“Evde kal’’ çağrıları, evine ekmek götürmek zorunda kalanlara çözüm olmuyor. Temel, acil mal ve hizmet üreten işler hariç, tüm işlerde üretim durdurulup, ücretli izinler devreye sokulmadığı ve halkın temel ihtiyaçları devlet tarafından karşılanmadığı sürece, bu çağrılar laf kalabalığı yapmaktan öteye gidemeyecektir.

Valinin  “mecbur kalmadıkça dışarı çıkmayın’’ söylemi, nisan ayında Hatay’da yapılacak olan dünya fuarı EXPO21 için hummalı çalışma yürüten binden fazla işçiyi kapsıyor mu acaba? Salgın tedbirleri kapsamında EXPO21 çalışmaları durduruldu mu?

Peki ya Mevsimlik Tarım İşçileri?

Hatay’da narenciye ticareti ve ihracatının yüksek oranda yapılmasından kaynaklı, tam da bu zamanlarda mandalina mevsimlik işçilerinin ağır şartlarından bahsetmek lazım.

İşçileri mandalina bahçelerine ya da paketleme mekanlarına götüren servislerin yolcu sayısı ve hijyen koşulları salgının yayılmasını tetikleyen faktörlerden.

Maydanoz hasadı yapan tarım işçilerinin durumunun da pek farklı olmadığını belirtmek gerek. Bu işçilerin çoğunluğunun kadın olması, ev işlerinin iş yükünün de sırtlarına binmiş olmasından kaynaklı dinlenme fırsatı bile bulamamaları, aile üyelerinin bakımından sorumlu tutuldukları için izole olamamaları virüsün aile içinde hızlıca yayılmasına sebep oluyor.

İşsizliğin de oldukça yüksek olduğu illerden biri olan Hatay’da, çoğu zaman çare yurtdışı işçiliği oluyor. Yurtdışı işçilerinin dünyayı sarsan bir pandemide işlerinden olmaları, zorunlu ücretsiz izne ayrılmaları memlekete dönüşleri artırdı. Arabistan, Katar, Ukrayna, Almanya gibi ülkelerden gelen işçilerin bulaş riskini azaltmak için ne tür tedbirler alındı?  Sorunun cevabı basit “evlerinizden çıkmayın’’. Ne “büyük” bir tedbir değil mi? Salgının kontrol altına alınması için söylemsel ve palyatif değil, gerçek adımlar atılmalı.

TBMM Genel Kurulu’nda 2021 yılı Cumhurbaşkanlığı bütçe görüşmelerinde, CHP Hatay Milletvekili Serkan Topal, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’a, Hatay’da vaka artışının %400’lere vardığını söylemesi ve ilin karantinaya alınması ile ilgili kelimelerin yerini  değiştirerek sorduğu 10 soruyu biz farklı cümlelerle soralım:

1.Hatay Tabip Odasının önerdiği on beş günlük kapanma yapılacak mı?

2.Yaşamsal ihtiyaçlar için işler hariç üretim durdurulup, işçiler ücretli izinlere ayrılacak mı?

3.Görmezden gelinen mültecilerin sağlık hakları için neler yapılacak?

4. Hatay Tabip Odası’nın İl Hıfzıssıhha Kurulu’nda ve İl Pandemi Kurulu’nda yer alma talepleri ne zaman sonuçlanacak?

5.Alanın esas özneleri olan sağlık emekçilerinin çalışma koşulları ne zaman düzeltilecek?

6.İlin nüfus özellikleri dikkatte alınıp, özel hastaneler kamu hastanelerine dönüştürülecek mi?

7.PCR testine ulaşılabilirlik artırılacak mı?

8.Mevsimlik tarım işçilerine dönük bir çalışma yapılacak mı?

9.Yurtdışından gelen işçilere test yapılarak, pozitif çıkanlara katı izolasyon uygulanacak mı? Evde izolasyon koşulları olmayanlara barınma olanağı sağlanacak mı?

10.Covid-19 dışı hastaların sağlık hizmeti alabilmeleri için “pandemi dışı hastaneler’’  belirlenecek mi?

Kaynakça

https://www.hataytabipodasi.org/haberdet/ne-cok-oluyoruz/167242

https://www.hataytabipodasi.org/

http://www.antakyatso.org.tr/dokumanlar/2017%20yayinlar%20veriler/ekonomik%20rapor%202018/EKONOM%C4%B0K%20RAPOR%202018.pdf

https://hatayism.saglik.gov.tr/

https://sbu.saglik.gov.tr/Ekutuphane/kitaplar/turkiyeSDP.pdf