Elektrik Faturasının Anlattıkları

Neoliberal politikaların işlevsizliğinin ve iktidarın 20 yıllık icraatlarının sonuçlarının en bariz görüldüğü dönemlerden birindeyiz.

Piyasa mantığı ve kar zarar hesabı ile atılan her adımın etkisini hayatlarımızda yoksulluk, temel ihtiyaçlara ulaşılabilmenin zorluğu, işsizlik ve doğa katliamı olarak tecrübe ediyoruz. Yeni yıl ile birlikte gelen elektrik zamlarıyla enerjiye ulaşmanın zorluğunu tecrübe ettiğimiz gibi.

Elektrik faturalarına iktidarın doğa ve halk düşmanı, sermaye taraftarı icraatları kalem kalem yansıyor. İthal enerji ve dışa bağımlılık, özelleştirme, döviz kuru, başta yalıtımı yapılmamış binalar olmak üzere enerji verimliliğinin gündeme alınmadığı kent politikaları, yaz-kış saat uygulamasının kaldırılması, fosil yakıtın yüksek derecede kullanımı enerji üretim ve tüketim basamaklarını karşılıklı etkileyen durumlardan. Dolayısı ile elektrik faturamızı kabartan durumlardan. Zamları yakından incelediğimizde karşımıza ilkin özelleştirmeler çıkıveriyor.

Özelleştirmeler

Elektriğin üretim, iletim ve dağıtımından sorumlu bir devlet kurumu olan “TEK” 1994’ten sonra üretim, iletim ve dağıtım olarak bölünüyor ve atılan özelleştirme adımları AKP döneminde tavan yaparak elektrik üretiminin çoğu, dağıtımının tamamı şirketlere devrediliyor. Elektrik sektöründe yaratılan bu dağınık yapı, özelleştirmelerin getirdiği kar hırsı ve rekabet ile birleşince zam olarak tüketici faturalarına yansıyor. Bir yandan kayıp-kaçak, açma-kesme bedeli olarak, diğer yandan Elektrik Üretim AŞ’nin ürettiği elektriği alan dağıtım şirketlerinin yüksek oranda zamlı satışı ile faturalarımızda yerini alıyor.

Enerji bakanının elektrik dağıtım şirketleri ile birlikte yaptığı toplantı sonrası sektörün büyümesi ve yeni yatırımların yapılacağı üzerine konuşması, enerji politikalarının gidişatını daha da açık ediyor.  

Meta üretimine dönüştürülen elektrik üretiminde amaç daha çok kar elde etme oluyor ve tabi ki bu kar için üretilen enerjinin kullanımını arttıracak çalışmalar yapılıyor. Dolayısıyla doğal dengeyi göz ardı eden enerji üretimi gün yüzüne çıkıyor. 

Zamların Ekolojik Maliyeti

Elektrik faturasının açık ettiği durumlardan biri de ekolojik yıkımın derecesi.

Enerji ihtiyacı bahane edilerek yeni santraller kuruluyor, çevre dostuyuz imajı içinde yenilenebilir enerji yatırımlarının önü açılıyor.

Derelerin özgür akmasını engelleyen, göllerin kurumasında payı olan HES, tarım alanlarını yok eden, toprak ve hava kirliliği yaratan JES, ömrü tamamlanmış lastikleri bile biyokütle tanımı içine alan ve atık yakan biyokütle santral yatırımları katlanıyor. Üstelik bu yatırımlar Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması ile dolar bazında destekleniyor. Bu da faturalarımıza yansıyor. (Dolardaki artışın faturalardaki zamla bir alakası olsa gerek.)

Ekolojik yıkımların önünü açmak için rıza üretme aracına dönüşen  “yeşil yatırımlar” sermayenin yeni yüzlerinden biri. “Yenilenebilir enerji makbul enerjidir” kabulü ile birçok ekolojik tahribata halkın tüm itirazlarına rağmen imza atılıyor.

Yine ve yine sorunun temelinden uzaklaşılarak, ekolojik yıkımların arasında bağlantılar yok sayılarak, ekolojik denge görmezden gelinerek parlatılan sahte çözümlerden biri haline getiriliyor yenilenebilir enerji.

Piyasalaştırılan yenilenebilir enerjinin sermaye için karı, doğa için zararı katmerleniyor. Yenilenebilir enerji kaynakları ile kurulan santrallerle yetinilmiyor iklim krizini doğrudan besleyen termik santraller de ekleniyor listeye. Peki santral sayısı  bu kadar artıyorken enerji fiyatlarının düşmesi, elektrik kesintilerinin azalması gerekmiyor mu? 

Elektrik zamları, enerji politikalarının sorgulanmasının önünü açtı.

Enerji verimliliğini arttırmak için neler yapıl(ma)dığının, mesela enerji üretim yerlerinin bakımının ne sıklıkta yapıldığının, olası risk yönetimlerinin olup olmadığının; tüketilen elektrik miktarının kurulu gücün yaklaşık yarısı kadar olduğu halde neden hala yeni santrallere yatırım yapıldığının, enerji yokluğu mu yoksa enerji yoksulluğu mu olduğunun sorularını sordurtuyor.

Bu sorulara piyasa mantığından uzaklaşarak toplum ihtiyacı ve doğal denge düşünülerek verilecek cevaplar gittikçe önem kazanıyor. Bu minvalde yapılan tartışmalar kolektif çözümleri de beraberinde getirecektir. Elektrik zamlarının büyüteceği sorunları görünür kılacaktır.

Elektrik Zamlarıyla Birlikte

Elektrik faturasını ödeyemeyenler artıyor. Çok büyük bir kesim enerji yoksulluğu yaşıyor. Enerjiye ulaşılabilirliğin azalması, günlük hayatın sekteye uğraması, küçük işletmelerin kapanması, işsizliğin artması sorunları tetikleniyor.

Çiftçi tarımsal sulamada kullandığı elektrik ve mazot fiyatlarından kaynaklı ya tarımı bırakıyor ya da ürettiğini pahalı satıyor. Bu durum bir yandan gıda fiyatlarının katlanmasına, diğer yandan düşük gıda üretimine yol açıyor. Gıdaya erişim zorlaşıyor. 

Kısaca bir sorun başka sorunları doğuruyor. Bu yüzden üretilen çözümlerde çok yönlü olmalı ve adım adım ya da doğrudan sorunun temeline inmeli. Taleplerimiz, önerilerimiz ve mücadelemizde bu doğrultuda ilerlemeli.

Elektrik üretimi, dağıtımı ve iletiminin kamulaştırılması talebinin yanında farklı talepleri gündemleştirmek gerekiyor.

Enerji denetiminin toplumsallaşması, toplum ihtiyacı ve doğal denge gözetilerek enerji üretimi yapılması, enerjiyi aşırı kullananların bir avuç zengin olduğunun tekrar tekrar altının çizilmesi; temel gereksinimleri üretmek için harcanan enerji ile son model araba için harcanan enerjinin aynı kefeye konmadan değerlendirilmesi ve enerji kullanımını artırmak üzerine dayatılan yaşam tarzlarının eleştirisinin yapılması gerektiği gibi.

Kısaca elektrik zammı protestoları daha başlangıç, enerjinin meta olmaktan çıkarılması ve bu enerji yoksulluğunu yaratan gidişata dur demek için mücadeleye devam.