Salgın Günlerinde Patriyarka

Bugüne kadarki mücadele pratikleri ile ne kadar güçlü bir toplumsal dinamik olduğunu gösteren kadın hareketi, karantina koşullarında da mücadeleye devam edecek alanlar açıyor.  Zira salgından korunmak için alınması gereken karantina önlemleri kapsamında, kadınların birbirleriyle fiziki olarak görüşmesinin çokça sınırlandığı, kadınların çoğunun, tüm zamanını erkek egemenliğinin kendini en açık şekilde dayattığı aile kurumunda, yoğun bir karşılıksız emek süreciyle geçirmesinin yarattığı yalnızlık, yalıtılmışlık duygusu ancak kadın dayanışmasıyla kırılabilir.

Kapitalizmin yarattığı aşırı üretim ve aşırı tüketimin kısır döngüsü, dünya kaynaklarını hızla tüketmeye devam ediyor. Sürekli artan hammadde ihtiyacıyla dünya kaynaklarının hızla tüketilmesi, sanayi üretimi için kullanılan yoğun enerji, sanayi atıklarının dünyanın kaldıramayacağı seviyelerde oluşturduğu kirlilik, sürekli kullanılıp yenisiyle değiştirilen devasa miktardaki ürünün yarattığı çöplük, sınırsız betonlaşma gibi kapitalizm eliyle yaratılan tahribat, ekolojik dengeyi alt üst etmeye devam ediyor.

Küresel çapta yayılan ve dünya halklarının yaşamını tehdit eden koronavirüs de yaratılan ekolojik tahribatın bir sonucu. Salgının yarattığı tehdidin büyüklüğü ise sınıfsal olarak değişiyor. Üst sınıflardan, satın aldığı adasına çekilenler, lüks sığınaklarına özel doktorlarıyla gidenler, lüks evlerine kapanıp sosyal medyadan “evde kal” çağrılarında bulunanlar, korunaklı yaşamlarında karantina romantizmi yaşayabiliyorlar.

Kapitalizm koşullarında sermayenin selameti için üretimi ayakta tutmak zorunda bırakılan işçi sınıfı ise salgın tehdidi içinde çalışmak zorunda bırakılıyor.

Neoliberal dönüşümlerle birlikte zaten kısıtlı olan sosyal güvenlik sisteminin içinin tümüyle boşaltılması ise, salgın koşullarında işçi sınıfının yaşamı için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Sağlık sisteminin büyük ölçüde niteliksizleştirilerek paralı hale gelmesi sonucunda, söz konusu salgın yoksul halkın hayatını çok daha fazla tehdit ediyor.

Koronavirüs bulaşma konusunda insan ayırt etmese de, virüse karşı önlem alabilme ve nitelikli tedavi şansı sadece üst sınıfa tanınan bir ayrıcalık. Kapitalizm koşullarında yoksulluk arttıkça salgının bulaşma ihtimali ve öldürücülük oranı artıyor.

Korona salgınıyla büsbütün yoksullaşan toplum içinde en yoksul bireyler yine kadınlar oluyor. Ayrıca salgın günlerinde sosyal devlet kurumlarınca karşılanması gereken tüm hizmetler de kadınların karşılıksız ev emeğine bırakılmış durumda. 

Korona Günlerinde Karşılıksız Emek

Koronavirüs günlerine emekçiler cephesinden baktığımızda durumun vahameti açık. Patriyarkal kapitalizmin çifte sömürüsü altında erkek şiddeti ile yaşamak zorunda bırakılan kadınlar cephesinden ise salgın günlerinin yarattığı yıkım çok daha fazla.

Salgın günlerinde işten atılan veya aldığı ücret düşürülen binlerce işçi ve ailesi yoğun bir yoksulluğa terk edildi. Bu yoksulluğa rağmen ailelerin tüm ihtiyaçlarını karşılamak zorunda bırakılan kadınların verdikleri karşılıksız emek ise dayanılmaz boyutlara ulaştı.

Bu süreçte kadınlara dayatılan tüm bu işler ile, devlet ve sermaye büyük bir maddi yükümlülükten kurtulmuş oldu. Devlet, salgın sürecinde alması gereken hijyen, hasta bakımı, artan yoksulluk ve açlıkla mücadele için fon ayırmak gibi zaruri önlemlerin hiçbirini almayarak tüm bu önlemleri fiili olarak kadınların ev içi emeğine bırakmış oldu. Elbette kadınların karşılıksız emek süreci sayesinde halktan daha çok kısılabilen milyonlarca lira, salgın sürecinde de sermayedarları kurtarma operasyonlarına harcanıyor.

Tüm bu emek sürecine rağmen aile içindeki ikincil konumlarından kaynaklı, sıranın en son kadınların ihtiyaçlarına geldiği de bir gerçek. Bu bağlamda, korona salgınıyla büsbütün yoksullaşan toplum içinde en yoksul bireyler yine kadınlar oluyor. Ayrıca salgın günlerinde sosyal devlet kurumlarınca karşılanması gereken tüm hizmetler de kadınların karşılıksız ev emeğine bırakılmış durumda.

Patriyarkal kapitalist sistem içinde, ücretsiz ev içi emeğinden büyük kâr elde edilen kadınlara iş yaşamında da özel sömürü biçimleri uygulanıyor. Bu kapsamda yoğunluklu olarak güvencesiz, esnek saatli veya gündelik, parça başı işlerde çalışan, sabit geliri olmayan kadınların karantina sürecini hiçbir gelirden ve sigortadan yararlanmadan geçirmek zorunda kalacakları çok açık. Kadınların yoğunluklu olarak çalıştığı bir diğer sektör olan hizmet sektöründe işlerin durma noktasına gelmesi de kadınlar için büyük bir sorun.

Okulların kapatılmasının yarattığı bakım krizi, bütünüyle çalışan kadınların çözüm üretmesi gereken başka bir sorun olarak kendini dayatıyor.

Kadınlar, ücretli bir işte çalışsalar da çalışmasalar da kendilerine dayatılan toplumsal yeniden üretime çok yoğun bir karşılıksız emek harcamak zorunda bırakılıyorlar. Kadınların evde harcadığı karşılıksız emek süreci salgın günlerinde misliyle artmış durumda.

Bu dönemde koronavirüsü evin dışında tutmak ve aile bireylerini virüsten korumak, patriyarkanın kadınlara dayattığı ev içi karşılıksız emek sürecini ölçüsüzce arttırdı.

Koronavirüsten korunma reçetelerinin başında hijyen ve bağışıklık sistemini güçlendirecek besinler tüketmek geliyor.

Evin sürekli dezenfekte edilmesi gerekiyor. Genelde kadınların yaptığı ev alışverişi; salgına karşı dışarı çıkarken alınması gereken önlemler, eve dönüşte kıyafetlerle birlikte dışardan alınan her şeyin dezenfekte edilmesi gibi işlerle birlikte oldukça yoğun bir emek sürecine dönüşmüş durumda. Temizliğe ayırılan süre tek başına yeterli olmuyor elbette.

Aile bireylerinden dışarı çıkmak zorunda kalan biri varsa onun kıyafetlerinin dezenfekte edilmesi, aile bireylerinin her birinin bedensel hijyeninin kontrolü, gerekli durumlarda uyarılması, çocukların bedensel hijyeninin sağlanması kadınlara biçilen ev içi rollere dahil ediliyor.

Patriyarkanın kadınlara biçtiği rollerden bir diğeri ise aileyi besleme görevi. Korona günlerinde bağışıklık sisteminin güçlendirilme ihtiyacı ve salgın günlerinde kullanılan besin maddelerinin hijyenine gösterilmesi gereken özel önem de kadınlar için ekstra mesai demek.

Salgın günlerinde okulların kapalı olması, iş yerlerinin bir kısmının kapatılması, dışarı çıkılmaması gerektiği uyarıları sebebiyle tüm günü evde geçiren aile bireylerini besleme görevi, kadınları temizlikten arta kalan zamanlarının çoğunu mutfakta geçirmelerine yol açıyor.

Milyonlarca yoksul aile için bu süreçlere bir de eldeki çok az para ile aileyi salgından koruyacak hijyen maddelerini sağlamak, en uygun fiyata en kaliteli besini alabilmek, dışardan almaya maddi gücün yetmediği ihtiyaçları evde üretmeye çalışmak gibi onlarca iş yükü de kadınlara düşüyor.

Kadınlara Dayatılan Bakım Emeği

Koronavirüs önlemleri kapsamında okulların kapanmasıyla birlikte çocuk bakımına harcanması gereken emeğin ve sürenin artması da bu koşullarda başka bir problem olarak kendini dayatıyor. Okula gidemeyen çocukların tüm gün bakımının yanında kadınlardan, uzaktan eğitime çocukların katılımını sağlamak, çocuklarla nitelikli zaman geçirerek gelişimlerine destek olmak gibi “yeni dönem annelik görevlerini” de aksatmamaları bekleniyor.

Ev içinde sürekli kendisine hizmet edilmesini bekleyen erkekler, kadına yüklenmiş karşılıksız emek sürecini daha da dayanılmaz hale getiriyorlar.

Karantina günlerinde bütün gün tüm ailenin evde olması, kadınların evde hiçbir alanının kalmaması ve kendilerine ait bir saniye boş vakitlerinin olmaması demek oluyor.

Risk grubunda olan aile bireyleri varsa onları hastalıktan koruyacak ekstra tüm önlemleri düşünmek ve bunları uygulamak da bütünüyle kadınlara dayatılıyor.

Ayrıca salgın koşullarında başka bir hastalık için hastaneye gitmek, virüse yakalanma riskini arttırıyor. Bu sebeple hasta olan aile bireylerinin iyileştirilmesi de kadınların “gönüllü” hemşireliğine bırakılmış durumda.

Ayrıca kadınların doktor yardımı almasının zaruri olduğu hamilelik ve doğum süreçlerinde salgından kaynaklı hastaneye gidemeyişleri de kadınlar için hayati bir risk barındırıyor.

Dışardaki korona salgını tehdidinden kaynaklı şiddet gören kadınların da polis ve savcılığa başvurmaları sınırlanıyor. Salgın sebebiyle hastanelerin tamamen dolması ve hastanelerde koronavirüs kapma tehdidinin yüksek olması, kadınların yaşadıkları şiddeti belgelemelerinin önünde büyük engel teşkil ediyor.

Patriyarka, Kadınlar İçin Koronadan Daha Öldürücü

Erkek tahakkümü üzerine kurulu patriyarkal toplumlarda; savaş, OHAL, ekonomik kriz, karantina gibi toplumsal kriz durumlarının her biri erkek şiddeti için başlı başına bir bahane oluşturuyor. Toplumda panik ortamı yaratan bu gibi durumların tahakküm ilişkilerini derinleştirici etkisi, kadına yönelik erkek şiddetini besliyor.

Kadınlar için evleri patriyarkal aile kurumu içinde, en tehlikeli mekanlar. Her gün onlarca kadının birlikte yaşadığı erkekler tarafından tacize, tecavüze uğradığı, şiddet gördüğü, katledildiği mekanlar olan evler; karantina gibi kapatılma koşullarında kadınlar için salgından çok daha büyük tehlike oluşturuyor.

Patriyarka, kadınları yüzyıllardır eve hapsetmeye çalışıyordu. Ancak karantina koşullarında kamusal alanın sınırlanmasıyla erkeklerin de evde kalmak zorunda kalması yeni bir durum. Kadınların potansiyel şiddet failleri olan erkeklerle aynı evde geçirdiği vaktin artması, erkek şiddetinin artışına zemin hazırlıyor. Korona salgını sebebiyle alınan karantina önlemlerinin uygulanmaya başlamasından bu yana kadın cinayetlerinin hızla artması bunun en net göstergesi.

Ayrıca virüs salgını gibi olağanüstü durumlarda; sınırlı da olsa kadınları erkek şiddetinden koruyan mekanizmaların işletilmemesi kadınlar için tehlikenin büyüklüğünü daha da arttırıyor.

Dışardaki korona salgını tehdidinden kaynaklı şiddet gören kadınların da polis ve savcılığa başvurmaları sınırlanıyor. Salgın sebebiyle hastanelerin tamamen dolması ve hastanelerde koronavirüs kapma tehdidinin yüksek olması, kadınların yaşadıkları şiddeti belgelemelerinin önünde büyük engel teşkil ediyor.

Korona salgını sebebiyle evde kalma zorunluluğu, kadın sığınma evlerindeki kapasite yetersizlikleri, artan işsizlik, yoksulluk gibi onlarca etmen kadınların şiddet gördükleri mekanları terk edememelerine sebep oluyor.

Salgın tehdidini göze alarak 6284 sayılı yasa çerçevesinde şikâyette bulunan kadınlar için ise, salgın yoğunluğu bahane edilerek koruma mekanizmalarının işletilmeme durumu görülüyor.

16 Mart itibariyle yürürlüğe sokulan karantina önlemlerinden bu yana geçen kısa süre içinde atılan kadın düşmanı adımlar, kadın cinayetlerindeki artış ve kadınları korumak için önlem alınmaması; kadınların hayatını virüs salgınından daha çok tehdit ediyor.

Salgın günlerinde kadınları ev içi şiddetten koruyacak önlemler alınması gerekirken; HSK, “6284 sayılı Kanun çerçevesince verilecek tedbir kararlarının yükümlülerin koronavirüs kapsamında sağlığını tehdit etmeyecek şekilde değerlendirilmesi” kararını alması bunun en net göstergesi. Bu karar, şimdiden kadınların hayatını salgından çok daha fazla riske atmış oluyor.

Yakın zamanda hükümet de, koronavirüs tedbirleri kapsamında cezaevlerini boşaltmak adına, kadına şiddet ve cinsel dokunulmazlığa karşı suç işlemekten hüküm giymiş erkeklerin de cezaevlerinden tahliyesine neden olacak bir infaz değişikliğini gündeme getirdi. Bu düzenlemenin hayata geçmemesi bütünüyle kadınların örgütlü bir tepki göstermeyi sürdürmesine bağlı.

Kadınlar İçin Tek Çıkar Yol Mücadele

Devlet mekanizmalarının kadın düşmanı tüm refleksleri salgın günlerinde de kendini göstermeye devam ediyor. Salgın koşullarının yarattığı tecrit ortamından faydalanılarak, şimdiye kadar kadınların direnişine takılan kadın düşmanı politikaların hayata geçirilmesi için hamleler yapılıyor.

Salgın günlerinde, güçlendirilmeye çalışılan patriyarkaya, artan kadın yoksulluğuna, erkek şiddetine karşı mücadele ve kadınların kazanılmış haklarının korunması oldukça önem kazanıyor.

Bugüne kadarki mücadele pratikleri ile ne kadar güçlü bir toplumsal dinamik olduğunu gösteren kadın hareketi, karantina koşullarında da mücadeleye devam edecek alanlar açıyor.

Zira salgından korunmak için alınması gereken karantina önlemleri kapsamında, kadınların birbirleriyle fiziki olarak görüşmesinin çokça sınırlandığı, kadınların çoğunun, tüm zamanını erkek egemenliğinin kendini en açık şekilde dayattığı aile kurumunda, yoğun bir karşılıksız emek süreciyle geçirmesinin yarattığı yalnızlık, yalıtılmışlık duygusu ancak kadın dayanışmasıyla kırılabilir. Karantina gibi toplumsal kriz durumlarında artan erkek şiddetine karşı önlem alınması ve bu gibi durumlar bahane edilerek hükümet tarafından hayata geçirilebilecek kadın düşmanı uygulamaların önüne geçilmesi de kadın mücadelesinin yaptırım gücü ile sağlanabilir.

Elbette ki kadın mücadelesinin yaptırım gücü kadınların örgütlülüğünün güçlenmesi ve mücadele yöntemlerinin artmasıyla doğru orantılı şekilde ilerleyebilir.

Daha önce hükümetin kadın düşmanı her girişiminde sokakları dolduran, her kadın cinayetinde adliye önlerinde toplanıp failin hak ettiği cezayı almasını sağlayan, şiddete, tacize, tecavüze karşı sokakta mücadele eden, atölyeler, bilinç yükseltme çalışmaları ve etkinliklerle kadın dayanışmasını güçlendiren kadınlar, bu süreçte de mücadelelerini sürdürüyorlar.

Fiziken yan yana gelişlerin sınırlandığı koronavirüs günlerinde kadınlar tüm sosyal medya alanlarını mücadele alanlarına çeviriyorlar.

Bu bağlamda internetin yarattığı iletişim imkanlarından, kadın mücadelesi için yararlanılarak yaratıcı bir mücadele pratiği sergilenmeye başlandı.

Kadınlar, internete taşınan bilinç yükseltme çalışmaları ve atölyelerle birbirlerinin evine konuk oluyorlar. Sanattan hukuka, siyasetten edebiyata birçok alanda yapılan internet programları ve söyleşilerle ortak üretimleri çoğaltarak birbirleri için nefes alacak alanlar açıyorlar. Tüm gündemi sınırsızca kaplayan koronavirüs salgını içinde erkek şiddetine karşı ses çıkarmaya bunu ülke gündemine sokmaya devam ediyorlar.

Her dönemde olduğu gibi salgın günlerinde de yaratıcı mücadele pratiklerinin artışı, dayanışma ve örgütlülükte ısrar, kadınların kurtuluşunun tek teminatı olacaktır.