Depremin Toplumsal Cinsiyeti

6 Şubat tarihinde Elbistan ve Pazarcık merkezli gerçekleşen depremlerin üzerinden günler, haftalar geçti. Türkiye’nin 10 ili ve Suriye’yi büyük bir yıkıma uğratan deprem ile on binlerce insan hayatını kaybetti.

Bu depremde bir kere daha gördük ki öldüren deprem, afet ya da başka bir şey değil. Kapitalist sistemin ta kendisi… Afetin felakete dönüşmesinin baş sorumlusu ise AKP-MHP iktidarı.

Halk “Devlet nerede” diye sorarken devrimciler, sosyalistler, feministler devletin ne yapmakla meşgul olduğunu iyi bildiği için halkın kendi dayanışmasını örmek üzere derhal kolları sıvamıştı.

Keza “Yarım saat içerisinde AFAD’ı gönderiyoruz” diyerek ortadan kaybolan iktidar koalisyonu; OHAL ilanı, gençliğin eğitim hakkının engellenmesi, yardımlara el konulması, halkın “haysiyetsiz, namussuz, şerefsiz” küfürleriyle azarlanması, mülteci düşmanlığı ve rant hesaplarıya çıktı karşımıza.

Devlet tüm bu yaptıklarıyla oradaydı. Kızılay’ın Ahbap’a sattığı çadırlarla, devlet şiddetiyle, politik İslamcı İsmail Ağa Cemaati gibi çeteleri bölgede konumlandırmak için oradaydı. Dayanışma noktaları yerine Kuran kursları çadırları ile oradaydı.

Devlet ve iktidar kurumları halk aleyhine devlet şiddetini devreye sokarak çalışırken, halkın kendi dayanışması yaşamı örmeye devam ediyor. Ülkenin dört bir yanından dayanışma çağrıları yükselirken; deprem bölgelerinde arama kurtarmadan tutalım da en temel ihtiyaçların karşılanmasına değin halkın yaralarına dayanışmanın gücü ile çare bulundu/bulunuyor.

Kadın Dayanışması

Felaketin elbette sadece bir yönü yok. Haliyle dayanışmanın da çokluğuyla karşıladık süreci. Kadın dayanışmasını mahalle mahalle ören kadınlar bölge kadınları ile buluştuğunda depremin toplumsal cinsiyetinin vücut bulmuş haliyle karşılaştı.

Depremden de en çok kadınlar, çocuklar ve engelliler etkilendi. Kadınların temel hijyen malzemelerine ulaşamaması en temel sorunlardan biri oldu. Regl ürünlerine ulaşım ilk günlerde neredeyse hiç olmadı. Tuvalet ihtiyacını karşılamanın bile olanaksız olduğu günlerde kadın dayanışması kendini göstermeye başladı.

Kadın dayanışmasının deprem sürecinde de özel bir önemi vardı. Her durumda olduğu gibi deprem süreci de kadınlar için çok daha güvenliksiz bir risk ortamını açığa çıkardı. Zira, çeşitli taciz, tecavüz, istismar olasılıkları her zamankinden daha korkunç bir boyuta evrilmişti. Enkaz başlarında yakınlarından haber almak için bekleyen, hiçbir ışıklandırmanın olmadığı bir yerde bir yandan da tuvalet ihtiyacı gibi yaşamsal ihtiyaçlarını karşılama gerilimine giren kadınların yaşadığı korku, depremin toplumsal cinsiyeti bakımından son derece önemli bir noktaya işaret ediyor. Devletin Maraş’ta üçüncü gün kurduğu ortak tuvaletler kadınlar için hijyenik ortamlardan uzak olmasının yanı sıra daha yakıcı bir tablonun zemini oldu. Bu tuvaletlerde kadınlar ve çocukların tacize ve istismara uğradıkları gerçeği ile karşı karşıya kaldık.

Bunun yanı sıra, tuvalet ihtiyacı başta olmak üzere en temel sağlık ürünleri ve hijyen malzemelerinin bölgeye gönderilmemesi gönderilenlere de devlet tarafından el konulması kadınlar bakımından bir dizi hastalığı beraberinde getirdi. Bölgeye dayanışma faaliyetleri için giden bir çok kadında bile ilk haftanın sonunda idrar yolları enfeksiyonları gibi hastalıkların baş gösterdiği bir felaket ortamında depremzede kadınlar için durum çok daha vahim boyutta. Duş-banyo gibi imkanların sağlanmaması ve koruyucu önlemlerin alınmamasından kaynaklı uyuz ve bit sorunu da en başta kadınları etkiliyor.

Tüm bunların yanı sıra çok daha ciddi ve bulaşıcı hastalıklar riski de mevcut. Tabipler Birliği başta olmak üzere sağlık emekçileri afet bölgesinde bir dizi koruyucu önlemi dayanışma ile kurulan imkanlarla sağlamaya çalışsa da bu imkanların kısıtlılığı aşikar.

Afetin Gölgesinde Toplumsal Cinsiyet

Hayatın her alanında ve tüm koşullarda olduğu gibi deprem/afet koşullarında da toplumsal cinsiyet en yalın haliyle karşımızda.

Özellikle kadınlara yüklenen ev içi emek sorumluluğu bu sefer de hane içinden çadırlara taşındı. Çadırın temizliği, bakımı, idamesi tamamen kadının sorumluluğu altında iken koşullar sebebiyle çok daha fazla emek-zaman halinin açığa çıktığı gözlemlenebilir.

Kadınlar, yaşamak zorunda bırakıldıkları çadırlarda çocuk bakımını da epeyce zor koşullarda yapıyor. Erkeğin banyosundan, temiz kıyafetler bulmaya, yiyecek giyecek gıda hemen tüm yük kadınların sırtına yüklenmiş durumda. Yemek bulmak ya da bir şekilde(yoktan var ederek) yapmak yine kadının sorumluluğu.

Kendi ihtiyaçlarını da yine tamamen kendisi çözmek zorunda. Erkeklerin dayanışma noktalarından birlikte yaşadıkları kadın/kadınlar için hijyenik ped, iç çamaşırı gibi ihtiyaçları temin etmedikleri bir durum var. Birçok kadının genelde akşam üzeri kadın dayanışma çadırlarına gelip “işleri anca halledebildim, ped ihtiyacım var ” diyerek ihtiyacını karşıladığını deneyimledik.

Kadın Dayanışma Çadırları Deneyimi

İşte tam da böylesi bir felaket ortamında hem öfkemiz hem endişemizle kadın dayanışması ile bölgeye koşan, bulundukları yerellerde kadınların güvenlikli ve erişilebilir şekilde temel ihtiyaçlarını dayanışma ile çözmeye çalışan kadınlar başka bir dünyanın mümkünlüğü de işaret etti.

Kadın dayanışma çadırları bunun deprem bölgelerindeki en önemli araçlarından biri oldu. Depremin ilk haftasında önce Samandağ’da ardından Serinyol, Sevgi Parkı ve Harbiye’de kurulan kadın dayanışma çadırları etrafında bir araya gelen kadınlar dayanışma duygusu ile sarmalandı ve hayata tutundu.

İhtiyaçlara erişme olanağı yanında, kadın dayanışma çadırları dayanışmanın bilincini taşıyan bir misyon oynayarak kadınların güvenli alanı olmaya devam ediyor.

Bir yandan bölgede kadınları çadırlar etrafında toplayan diğer yandan bulundukları tüm alanlarda çadırların ihtiyaçları için dayanışma faaliyetleri sürdüren sosyalist feminist kadınlar önemli bir deneyimi heybesine kattı.

İzmir, İstanbul, Denizli, Ankara hatta deprem bölgesinde olmasına rağmen Adana ve Mersin; deprem bölgelerindeki kadınların ihtiyaçları ve yaşamları için geniş gönüllü ağları ile oluşturulan çalışmaları hızlıca başlattı. Bir yandan çalışma grupları ile çalışmanın kendini şekillendirirken bir yandan da çadırlar için bölgede çalışacak gönüllülerin gidişi organize edildi.

Çalışmalar psiko-sosyal destek komisyonları, sağlık komisyonları, hukuki destek komisyonlarından eşya-barınma dayanışma komisyonlarına kadar çeşitlilik gösteriyor. Afetten etkilenen kadınların tüm ihtiyaçlarını bu çeşitli komisyonlar aracılığıyla ve dayanışmayla çözmeye çalışıyoruz.

Tüm bu çalışmaların en anlamlı yanlarından biri bölgedeki kadınlara mektuplarla, kartlarla kız kardeşlik duygusunun bölgeye taşınmasıydı. Aynı zamanda bölgede bir dizi atölye, toplantı, buluşma ile yaralarımızı sarmanın ve yeniden inşanın kuruculuğu ile davranıp, eyliyoruz.

Tüm hücrelerine kadar çürüyen patriyarkal kapitalizmin kadınlar nezdinde hiçbir meşruluğu kalmazken kadın dayanışmamız ile başka bir dünya için mücadele etmeye devam ediyoruz. Dayanışmamız yaşatacak!