Neoliberalizmin Modern Cadı Avları

Dünyanın birçok yerinde devletlerin örtük veya açık desteği ile yükseltilen erkek egemenliğinin yarattığı kadın cinayetleri; sistematik bir kadın kırımına dönüşmüş durumda. Neoliberal sistemin öngördüğü kar oranlarını garanti altına alabilmek için her açıdan önü açılan kadın cinayetleri, artarak devam eden ve sistematikleşen şiddet, taciz, tecavüz modern bir cadı avı görüntüsü veriyor.

Kapitalizm; kadınlara dayatılan ikincil cinsiyet rolleri ve kadınların üzerindeki erkek tahakkümü üzerinden şekillenen toplumsal örgütlenme sistemi olan patriyarkal sistemin içinde doğdu.

Kapitalist sistem; yaşamı için elverişli olacak toplum yapısını ve yaşam damarı olan sömürü sisteminin  en karlı kısmını; meşruiyetini patriyarkadan alarak kadınlar üzerinde oluşturmuş oldu.

Benim bu yazıyı yazarkenki amacım, bu sürecin nasıl geliştiğini bilince çıkarmak. Aynı zamanda egemenler tarafından, kapitalizmin yapısal krizinden çıkış reçetesi olarak dayatılan neoliberalizmin, kadınların emeğine, bedenine, yaşamına açtığı savaşın altında yatan nedenleri ortaya koymaya çalışmak olacak.

Bunun için öncelikle kapitalizmin ilksel birikim sürecine dönerek değişen ekonomik sistemin, patriyarkal sistemden yararlanarak nasıl şekillendiğine değineceğiz.

Bu süreçte kadınların; itibarsızlaştırma, tecavüz, doğum kontrolü, kürtajın yasaklanması, cadı avları gibi kıyımlarla toplumsal yeniden üretime mahkum edilirken aynı zamanda ucuz emek deposuna nasıl dönüştürüldüğüne kısaca göz atmak gerektiğini düşünüyorum.

Sonrasında günümüz neoliberal uygulamaların geldiği noktada kadınlara yapılan saldırıların aslında hiç de tesadüfi olmadığını ortaya koymayı amaçlıyorum

Kapitalizm Öncesi Patriyarka ve Kadın Mücadelelerine Kısa Bir Bakış

Feodal dönemde patriyarka, oldukça güçlü olsa da kır yaşamında özel-kamusal alan ikiliği kapitalizm dönemindeki kadar belirgin değildi.

Kadın ve erkek serfler, lorda bağlı yarı köle durumunda oldukları için aile özerklikleri kapitalist dönemdeki kadar güçlü değildi.

Elbette patriyarkal kapitalizmin ezme biçiminden farklı olarak patriyarkanın binlerce yıllık hakimiyeti, kadınları birçok ezilme biçimiyle karşı karşıya bırakıyordu.

Kadınlar her durumda tamamen erkeklere tabi olarak yaşıyorlardı. Kilise yasaları ve feodal soyluların baskıları en çok kadınları eziyor ve ikincilleştiriyordu.

Bu sebepten dolayıdır ki 14. yüzyıl ve sonrasında uzun bir süre devam eden; serfler için yarı kölelik olan feodaliteye, açlığa, yoksulluğa, kapitalizmin ilksel birikim sürecinde ortaya çıkan toprakların çitlenmesine karşı çıkan köylü ayaklanmalarında en önde mücadele edenler kadınlardı.

Elbette patriyarkal kapitalizmin ezme biçiminden farklı olarak patriyarkanın binlerce yıllık hakimiyeti, kadınları birçok ezilme biçimiyle karşı karşıya bırakıyordu.

Bu dönemde patriyarkanın ve feodal ezme biçimlerinin en önemli dayanaklarından biri olan kilise ideolojisine karşı da mücadeleye başlandı.

Komünal yaşamı savunan, feodal ezme-ezilme biçimlerini reddeden yeni dini mezhepler olan ve kilise tarafından “heretik” mezhepler olarak adlandırılan mezhepler ortaya çıktı. Köylü isyanları, büyük ölçüde “heretik” mezhepler ile yayılan feodalizm karşıtı ideolojiler üzerinden ilerliyordu. Bu mezheplerin en büyük savunucuları kadınlardı.

Kadınların bu mücadeleleri, kendilerine kısmi özgürlük alanları kazanmalarını sağladı.

Bu özgürlük alanları sayesinde az da olsa çalışabilmeye ve sınırlı da olsa erkeklerden ayrı biçimde bir grup kadın olarak yaşayabilmeye başladılar. “Heretik” mezheplerden bazıları, sınırlı da olsa kadınlara boşanma hakkı veriyordu.

Bu isyanlar, köylülerin, zanaatkarların, şehirlilerin kolektif olarak mücadele ederek belli bir bölgeyi ele geçirip komünal düzenler kurabilme raddesine kadar gelebilse de sonunda çok kanlı biçimlerde bastırıldılar.

Kadınlara Uygulanan Büyük Katliam Cadı Avları

Orta Çağ karanlığının ürünü olarak anlatılagelen cadı avları tarihi işte bu dönemlere rastlar. Ancak, tüm Avrupa’ya yayılan ve sömürgeleştirilmeye çalışılan yerli kabilelere uzanan, birbirine düşman protestan ve katolik kiliselerinin aynı argümanlarla uyguladığı, dönemin soyluları, zenginleri, sanatçıları tarafından desteklenen bu katliamlar; basitçe Orta Çağ dogmatik düşüncesinin bir ürünü olarak açıklanamaz.

Bu dönemde egemenlik feodal sistemde olsa da henüz ilksel birikim sürecindeki kapitalizm de belirli sınırlar içinde sahnedeydi.

Kapitalist ilksel birikim; sömürge ülkelerdeki köle emeği, köle ticareti ve bu sömürülerle elde edilmiş ucuz malların ticaretinin yanı sıra, toprakların çitlenmesiyle şehirlere göç ederek işçileşen köylülerin atölyeler içindeki yoğun emek sömürüsü yoluyla oluşuyordu.

Kadınlara başlatılan özel saldırı süreci kapitalizmin ilksel birikim sürecindeki nüveleri, feodal erkler, erkekler ve kilise ittifakıyla başladı.

Dönemin erkek sanatçıları, düşünürleri, edebiyatçıları; eserlerinde kadınları itibarsızlaştırarak yeni bir kadın algısı yaratmanın alt yapısını oluşturdular. Bu eserlerde; patriyarkanın altyapısını hazırladığı; kilisenin yüzyıllardır kadınlarla ilgili yaydığı kadın düşmanı önyargılar katmerlendi.

Yaratılan algıda kadınlar; erkek yönlendirmesi olmadan yaşamamaları gereken kötücül, tehlikeli varlıklar olarak gösteriliyordu. Sonrasında bu süreç cadı avlarını meşrulaştıran algılar yaratmaya kadar ilerleyecekti.

Mücadelelerinin kendilerine kazandırdığı özerkliğe dayanarak şehirlerde az da olsa çalışmaya başlayan kadınlar vardı. Ancak, yoksulluğun ve açlığın da etkisiyle iş yaşamında kadınlarla rekabet etmek istemeyen erkekler tarafından saldırıya uğradılar ve loncalar gibi meslek örgütlerinden kovuldular.

Köylülerin ortak kullandıkları araziler, zenginlerin özel mülkü olarak çitlerle kapatıldığında buralardan kovulan köylülerin arasında en çok kadınlar zarar gördü. Bu arazileri işleyerek ayakta kalmaya çalışan yoksul ve yalnız kadınlar şehirlere sürüldüklerinde hiçbir dayanakları kalmamıştı.

Tecavüz, egemenler tarafından cezasız bırakılarak kadın bedeni üzerindeki erkek tahakkümü korkunç boyutlara ulaştı. Kadınların kamusal alana çıkışı da böylece tamamen sınırlandırıldı.

Toprakların çitlenmesiyle şehre göç etmek zorunda kalan, burada da çalışma yaşamından dışlanan veya erkeklere oranla çok düşük ücretli işlerde çalışabilen veya tecavüze uğrayan kadınlara fahişelik yapmaktan başka bir seçenek bırakılmadı.

Şifacılık, ebelik gibi kadim zamanlardan beri kadınların yaptığı işler kadınların elinden alındı.

Feodal sistemde tarıma dayalı üretimde keskin şekilde birbirinden ayrılmamış olan özel alan – kamusal alan ikiliği keskinleşti.

İhtiyaç duyulan yoğun iş gücü, beraberinde nüfus politikalarını getirdi. Böylece, kürtajın ve doğum kontrolünün yasaklanmasıyla kadınların bedenine el konulmuş oldu.

Bu zorunlu annelik uygulaması; kadınların bedeni üzerindeki tüm tasarruf haklarına el konulmasıydı.

Böylece kadınların tamamen itibarsızlaştırılması ile cadı avlarının alt yapısı hazırlandı. Yüz binlerce kadın cadı olarak yaftalanarak işkenceler gördü, yakıldı.

Kadınlara başlatılan özel saldırı süreci kapitalizmin ilksel birikim sürecindeki nüveleri, feodal erkler, erkekler ve kilise ittifakıyla başladı.

Toplumda egemenlerin ve kilisenin desteği ile artan, erkeklerin kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüzleri; cadı avları döneminde oluşan korku ve dayanaksızlık, toplum içinde birbirini gözetleyerek muhbirlik yapma teşvikleri ile birleşince köylü isyanları sürecinde perçinlenen komünal bağlar ve dayanışma büyük yara aldı.

Cadı avları; feodalizmin hala egemen sistem olduğu, kilisenin gücünü henüz yitirmediği, kapitalizmin ise ilksel birikim sürecinde olduğu bir dönemde bu güçlerin ittifakıyla gerçekleşti.

Cadı avlarıyla gerçekleşen kitlesel kadın katliamı ile kadınların direnişleri kırılarak kendilerine biçilen role zorla razı edildiler.

Henüz kendini kurma aşamasında olan kapitalist sistem için bu katliam, kadınlara özel sömürü biçimleri uygulamanın yolunu açtı.

Kendisine kar getirecek her durumdan sonuna kadar yararlanarak gelişen kapitalizm; ilksel birikim sürecinden başlayarak, kadınların ezilmişliğinden en karlı şekilde yararlanmasını bildi. Bu şekilde patriyarkal kapitalizm halini alan sistem, baskı ve sömürü politikalarının en yoğun kısmını kadınlara uyguladı.

Patriyarkanın tahakküm aracı olarak kurgulanan erkeğe ait geniş aile, kapitalizme yarayacak biçimde yeniden kurgulandı.

Kapitalist sistemin devamlılığı çalışacak ucuz iş gücüne olduğu kadar; işçi üretiminin sürekliliğine ve emeğin her gün yeniden üretimesine de bağlıydı. Bu toplumsal yeniden üretim, patriyarka ile meşrulaştırılarak kadınlara dayatıldı.

Bu yola gidilirken, feodalizmde bireysel hiç bir hakka sahip olamamasına rağmen mücadele ile kendisine kısmi özgürlük alanı açmış olan kadınlar; cadı avları gibi korkunç kıyımlar, tacizler, tecavüzlerle sindirildiler.

Köylü isyanlarında kadınlarla yan yana savaşmış olan erkekler ise, patriyarkanın kendilerine verdiği imtiyazlı konumu kaybetmek istemediler. Binlerce yıllık patriyarkal reflekslerin de etkisiyle, kilise başta olmak üzere dönemin egemenlerinin yaydığı kadın düşmanı ön yargıları içselleştirdiler.

Bunun yanında kadınların, mücadeleyle elde ettikleri gücü kendilerine karşı kullanması, çalışma yaşamında kendilerine rakip olması gibi ihtimallerin de etkisiyle bu süreçte kadınlara karşı, egemenlerle uyum içinde hareket ettiler.

Patriyarkal Kapitalizmin Kadınlara Uyguladığı Özel Sömürü Biçimleri

Böylece kapitalizmle uyumlu yeni toplum yapısının inşaası kadınların üzerinden gerçekleşti.

Kapitalist çalışma yaşamının sınırlarını belirginleştirdiği özel-kamusal alan ikiliğinde kadınlar özel alana hapsedildi.

Ev içi işler, çocuk, hasta, yaşlı bakımı gibi toplumsal yeniden üretim işleri, “kadının doğal görevi” meşrulaştırmasıyla kadına dayatıldı. Evde erkeğin cinsel, fiziksel ve psikolojik her türlü hizmetini görmeye mecbur bırakılan kadınlar, erkeğin mülkü durumuna getirildiler. Bu süreçte dışarıda ve ev atölyelerinde erkeklerden çok daha düşük ücrete vahşi koşullarda çalıştırılan kadınların aldıkları ücrete de ailelerindeki erkekler el koyuyordu. Kürtaj ve doğum kontrol yasağı ile kadınların cinselliklerini tamamen denetim altına alan patriyarkal kapitalizm, kadınlara dayatılan zorunlu annelik ile de gelecekteki ucuz işçi üretimini garanti altına almış oluyordu.

Aile içinde sürekli baskı altında tutulan, toplumda ikincilleştirilen kadınların emeğine biçilen değer de erkeklerden daha düşük oldu. Böylece, aynı işi yapsalar da kadınlar iş yerlerinde erkeklerden daha ucuza çalıştırıldılar.

Kadına dayatılan tüm bu yüklerin karşısında kadının ve çocukların yaşamı erkek işçiye verilen ücret ile finanse ediliyordu. Yani, partriyarkanın varlığı sayesinde; sermayedarın ve kapitalist devletin; ekstra hiçbir harcama yapmadan toplumsal yeniden üretimi garanti altına alması sağlanıyordu.

Patriyarkal kapitalizmin kendisiyle uyumlaştırarak karakolu haline getirdiği bu ataerkil aile; toplumsal denetimini erkek tahakkümü üzerinden sağlamaya başladı. Bu durum patriyarkal ideolojiyi normalleştirerek sürekli yeniden üretti.

Bu ideolojide, erkek egemenliği üzerinden yaratılan suni hiyerarşi içinde üstte olan, güçsüz gördüğü alttakine her türlü şiddeti uygulama hakkını kendinde görebiliyordu.

Patriyarkal kapitalizm yoluyla yaratılan hiyerarşide, erkeğin kadına dayatmaya devam ettiği bu güç ilişkileri; benzer biçimde insanın doğayla, patronun işçiyle, emperyalist devletin sömürdüğü uluslarla ilişkisinde de devam etti.

Böylece, sistem içinde kadınlar, çocuklar, hayvanlar ve doğa sürekli edilgen nesneler haline getirilmeye çalışılageldi. Erkeklerin, kadınlara, çocuklara ve hayvanlara karşı işledikleri her türlü taciz, tecavüz ve cinayet suçlarına çok düşük cezalar verilerek eril şiddet ve tahakkümün her biçimde yeniden üretimi devlet desteği ile sürüyor.

Kadınların özel alana hapsedilmesi, kapitalist sistem için oldukça karlı olduğu kadar, evde tüm hizmetini gören bir kadının varlığı, erkekler için de son derece karlı bir süreç oldu.

Kapitalist devletlerin oluşum süreci ve sonrasında; içinde kadınlar ve erkeklerin birlikte mücadele ettiği toplumsal ayaklanmalar sonucu alınan tüm kamusal hakları, sadece erkekler elde ettiler.

Kadınlar, temel yurttaşlık haklarını bile erkeklerden çok sonra, büyük mücadeleler sonucu aldılar.

Kadınlara dayatılmak istenen bu hayat tarzı geçen yüzyıllara rağmen hiç değişmedi. Çünkü, geçmiş dönemde karlı olan hala oldukça karlı.

Geçmişten günümüze kadınlar büyük mücadeleler sonucu bir takım haklar elde etmiş olsalar da sermayenin ve erkeklerin, devlet desteğini arkalarına alarak yürüttüğü saldırılar, sadece biçim değiştirdi.

Kapitalist devletlerin oluşum süreci ve sonrasında; içinde kadınlar ve erkeklerin birlikte mücadele ettiği toplumsal ayaklanmalar sonucu alınan tüm kamusal hakları, sadece erkekler elde ettiler. Kadınlar, temel yurttaşlık haklarını bile erkeklerden çok sonra, büyük mücadeleler sonucu aldılar.

Patriyarkal kapitalizm, geçmişte cadı avlarıyla açık biçimde yürütülen kitlesel kadın katliamları, tecavüz ve doğum kontrolünü engelleme üzerinden kendini inşa etmişti. Sonraki süreçte ise kadınlar üzerinden ilerlettiği baskı politikalarını, kadın cinayetlerine, tacize tecavüze göz yumarak, cezasız bırakarak veya bunları kadın düşmanı söylemlerle meşrulaştırarak sürdürdü. Doğum kontrolünün sınırlandırılması ve kürtaj yasağı ile de kadın bedeni üzerindeki erkek ve devlet tahakkümü birçok ülkede sürdürülüyor.

Tüm bunlara karşı süren kadın isyanları ile kadın düşmanı politikalar belli ölçülerde geriletilmiş olsa da, patriyarkal kapitalizmin kadın sömürüsüne olan ihtiyacı neticesinde her seferinde yeniden yoğunlaştırılıyor.

Kadınlar üzerinden sistematikleşen sömürü, katliam, şiddet, tecavüz, kapitalizmin yapısal krizinden çıkış yolu olarak görülen neoliberal politikaların da alt yapısını oluşturuyor, işte kadın düşmanı politikaları bu eksenden okumak gerekiyor.

Bu politikaların getirdiği; işsizlikte artış, ücretlerde düşüş, güvencesiz ve esnek çalışma koşulları, artan hayat pahalılığı, yükselen vergiler, kamusal hizmetlerin paralı hale gelmesi gibi birçok uygulama, tüm emekçiler için büyük bir yoksulluk dalgasına yol açtı. Bu sistemde en çok saldırıya uğrayan grup ise yine kadınlar oldu.

Tarihsel bütün süreçlerde, kadınların ezilmişliği üzerinden muazzam karlar elde eden patriyarkal kapitalizm; yapısal krizinin derinleştiği bir süreçte egemenlerin kurtuluş reçetesini büyük ölçüde kadınların emek ve beden sömürüsü üzerine kurgulamış görünüyor.

Bu bağlamda neoliberal politikaların getirdiği esnek, güvencesiz, parça başı işçilik, düşük ücretler büyük ölçüde kadınlar üzerinden ilerletildi.

Özellikle parça başı işçilik, ev eksenli çalışma ve iş yerinde esnek saatli çalışma koşulları ile, kadınlara dayatılan çok düşük ücrete güvencesiz çalışma biçimi; kadınların patriyarka tarafından bütünüyle aile içinde kurgulanması üzerinden meşrulaştırılmaya çalışıldı.

Bu çalışma biçimlerinin getirdiği çok düşük ücretler; “aile bütçesine katkı” biçimiyle sunuldu.

Esnek çalışma saatleri ile; kadınlara ücretsiz olarak yaptıkları yeniden üretim işlerini hiç aksatmayacakları müjdelendi. Esnek çalışma ile sermayenin ihtiyaç duyduğu emek gücünü bütünüyle karşılayabilen kadınlar, tam zamanlı çalışanların aksine, sermayenin onlara ihtiyaç duymadığı süreleri evlerinde, yeniden üretim yüküyle geçirebileceklerdi.

Bu çalışma biçimi için sermaye, kadınlardan tam verim elde ederken, esnek çalışma saatleri bahane edilerek çok düşük ücrete çalışmak dayatılabiliyor.

Ev eksenli, parça başı işçilik yapan kadınlara vaadedilen “müjde” ise daha büyüktü! Evlerinden bile çıkmaları gerekmeyecek olan kadınlar; hayatlarının bir kısmını yeniden üretim işlerine adarken kalan kısmını ise bütünüyle kapitalizm için ucuz iş gücü olarak harcayabileceklerdi(!)

Zira, üretimini yaptıkları parça başına çok düşük ücretler alan kadınların, ellerine geçen parayı arttırabilmek için nefes almadan çalışmaları gerekiyor. Ancak, ne kadar çalışırlarsa çalışsınlar çoğu zaman ellerine geçen ücretin, tam zamanlı çalışan bir işçinin ücretine denk gelmesi mümkün olmuyor elbette.

Sermayedar açısından ise ev eksenli çalışma koşulları oldukça “karlı”.

Atölye kirası ve faturaları, servis ücreti, yemek gibi ekstra harcamalardan kurtulmakla kalmayıp, parça başı ücret verdiği için iş verimliliğini denetlemek gibi bir kaygılardan da kurtuluyor.

Yoksul kadınlar, başka şansları olmadığından bu işlere sarılıyorlar.

Ev eksenli çalışan kadınların denetlenmesi, işlerin dağıtılıp toplanması, çalışacak kadınların bulunması yine yetkili bir kadına yaptırılıyor. Kadınlar arasındaki akrabalık ve komşuluk ilişkileri üzerinden oluşturulan dayanışma ağları; sermaye tarafından ucuz iş gücü ağları olarak kullanılıyor.

Ayrıca neoliberal saldırılar kapsamında paralı hale gelen eğitim, sağlık başta olmak üzere birçok kamusal hizmet; kadınların ev içinde verdikleri görünmeyen emeği bir kat daha arttırdı. Çünkü kamusal hizmet olan ve paralı hale gelen her hizmet, kadınlar tarafından ev içi görünmeyen emek ile dengelenmek zorunda. Dışardan satın alınmak zorunda kalınanlar, yine kadınlar tarafından, aile bütçesinin dengelenebilmesi için başka ihtiyaçlardan vazgeçilmesi anlamına geliyor.

Neoliberalizmle yaygın hale gelen; taşeronlaşma, esneklik ve güvencesizlik gibi çalışma rejimileri ile aile bütçesinin toplam gelirinde yaşanan ciddi düşüş de, yine kadınların ev içi emeği ile dengelenebiliyor.

Sözün özü; kapitalizmin yapısal krizinden kurtuluş reçetesi olarak, sermayenin sömürü olanaklarını en geniş seviyeye çıkarmayı ön gören neoliberal politikaların uygulanabilirliği ve getirdiği kar; kadınların aile içine hapsedilmesine, emek ve beden sömrüsünün sürekli arttırılarak devam etmesine bağlı.

Kadınlar, ev ve hane halkı için dışardan satın alarak kullandığı birçok madde ve hizmetleri kendi emekleri ile üreterek tasarruf etme yoluna gidiyor. Bu durum kadınların ev içi emeğinde ekstra bir artış daha yaratıyor.

Kadınların ev içindeki görünmeyen emeğindeki artışın hane bütçesini dengelemesi; standartları çok düşük de olsa sürdürülebilir bir yaşam, geleceğin işçileri olan çocukların bakımı ve büyütülmesi, işe giden erkeğin emeğinin yeniden üretimi gibi toplumsal yeniden üretimin devamını garantiliyor. Bu durum, neoliberal politikaların toplumda oluşturduğu yoksullaşma dalgasının yarattığı infiali bir nebze de olsa dengeleyebiliyor.

Sözün özü; kapitalizmin yapısal krizinden kurtuluş reçetesi olarak, sermayenin sömürü olanaklarını en geniş seviyeye çıkarmayı ön gören neoliberal politikaların uygulanabilirliği ve getirdiği kar; kadınların aile içine hapsedilmesine, emek ve beden sömrüsünün sürekli arttırılarak devam etmesine bağlı.

Bu yüzden, kadın düşmanlığı üzerinden kendini kuran popülist sağ söylemler, aşırı sağ ile kendini kurmaya çalışan yeni muhafazakarlaşma eğilimleri ivmelendirilmeye çalışılıyor. Geçmişten günümüze, kadınların mücadelesiyle geriletilmiş kadın düşmanı söylem ve politikalar yeniden hortlatılıyor.

Neoliberal sistemin öngördüğü kar oranlarını garanti altına alabilmek için her açıdan önü açılan; kadın cinayetleri, artarak devam eden sistematik şiddet, taciz ve tecavüz modern bir cadı avı görüntüsü veriyor. Dünyanın birçok yerinde devletlerin desteği ile yükseltilen erkek egemenliğinin yarattığı kadın cinayetleri; sistematik bir kadın kırımına dönüşmüş durumda.

“Modern Cadı Avına” Karşı Enternasyonel Kadın Mücadelesi

Dünya ölçeğinde kadınların mücadelelerine baktığımız zaman, geçmişin hayaletlerinin geleceğe egemen olmalarını önleyebilecek çok güçlü bir direniş görüyoruz.

Egemenler, dünyanın her yerinde, kadın düşmanı politikalara sarıldıkça, kadınların direnişleriyle karşılaşıyorlar.

Şimdiye kadarki tüm haklarını büyük mücadeleler sonucu elde eden kadınların neoliberal saldırıların getirdiği karanlığı kabullenmemeleri ve artan özgürlük talepleri; egemenler cephesinde iki türlü karşılık buluyor.

Bir yandan reklamlar, medya ve sosyal medya yoluyla yoğun şekilde desteklenen “piyasacı feminizm” kavramına denk düşebilecek olan sermaye menşeili hamlelerle, kadın mücadelesi sermaye ile uyumlu hale getirilmeye, içerilmeye çalışılıyor.

Kadınların ucuz iş gücünden faydalanılarak çok düşük maliyete üretilen ve üzerinde  feminist söylemlerin yazılı olduğu tişörtler orta-üst sınıf kadınlara pazarlanıyor.

Yine ciddi bir kadın emeği sömürüsüyle üretilen ürünler, reklamlarda feminist argümanlar kullanılarak pazarlanıyor. Başkalarının üzerine basarak en tepeye ilerleyen ve kendi kazandığı para ile sürekli tüketen bir “güçlü kadın” algısı yaratılmaya çalışılıyor. Kadın dayanışmasının içi boşaltılarak, tüketim ve güç odaklı yeni bir feminizm tariflenmeye çalışılıyor.

Öte yandan geçmişte cadı avlarıyla kendini inşa eden sistemin; neoliberal politikaları uygulayabilmek için, dünya ölçeğinde açıkça yoğunlaştırılan kadın düşmanı politikalarla, modern bir cadı avı gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz.

Bu bağlamda dünyanın birçok yerinde siyasi liderlerin kadın düşmanı söylemlerde ne kadar ileri gittiğine tanık oluyoruz. Doğum kontrolünün sınırlandırılmadığı, kürtaj yasağının olmadığı birçok ülkede bu meseleler yeniden gündeme getiriliyor.

Bunun yanında neoliberalizme karşı dünya halklarının adeta bir isyan dalgasına dönüşen direnişlerinde de ön saflarda yine kadınları görüyoruz. Bu bir tesadüf mü? Elbette, hayır. Son süreçte ise neoliberalizmin, modern cadı avlarına varan bu kadın kırımına karşı çok anlamlı bir eylem, dünyaya yayılmış durumda.

Taciz ve tecavüz cezasız bırakılmaya, kadın düşmanı söylemlerle desteklenmeye çalışılıyor. Kadınların bedenleri üzerindeki söz haklarına el konulmaya çalışılıyor. Kadın cinayetlerinin korkunç boyutlara ulaşarak adeta bir kadın kırımına dönüştüğünün açıkça görülmesine rağmen, önlem almak yerine kadın düşmanı söylem ve politikalara hız verildiğini görüyoruz.

Artan kadın yoksulluğu, kadın düşmanı söylem ve politikalarla sürekli güçlendirilen patriyarkanın beslediği erkeklik, kadın kırımına varan bir  katliam yapıyor.

Fakat, tarih tekerrür etmiyor.

Kadınlar, tüm bunlara dünyanın her yerine yayılan, birbiriyle bakışımlı ve dayanışma içinde ilerleyen enternasyonal bir kadın mücadelesiyle karşılık veriyor.

Bunun yanında neoliberalizme karşı dünya halklarının adeta bir isyan dalgasına dönüşen direnişlerinde de ön saflarda yine kadınları görüyoruz. Bu bir tesadüf mü? Elbette, hayır.

Son süreçte ise neoliberalizmin, modern cadı avlarına varan bu kadın kırımına karşı çok anlamlı bir eylem, dünyaya yayılmış durumda.

Neoliberalizm için laboratuvar görevi gören Şili’de bu sistem Pinochet cuntası ile korkunç katliamlar, işkenceler ve toplu tecavüzlerle bütün direniş odakları sindirilerek uygulanmıştı.

1973’teki darbede toplama kampına dönüştürülen ve yüzlerce kişinin katledildiği, toplu tecavüze uğradığı stadyumda toplanan kadınlar “Las tesis” performansını gerçekleştirdiler.

Devletin kendisinin kadınlara tecavüz ettiği yerde, devletin tüm kurumlarına “tecavüzcü sensin” dediler. Devlet destekli tüm tecavüzleri teşhir eden bir şarkı eşliğinde dans eden kadınların “Las tesis” protestosu dünyanın her yerine yayıldı.

Patriyarkal kapitalizmle mücadele, uluslararası kadın grevlerinden “Las tesis”e enternasyonel bir kadın mücadelesine doğru yol alan ivlemenme ile, güçlenerek devam ediyor.