Özak Direnişçisi Funda Bakış: Ben, Biz Olunca Önümüzdeki Engeller Kalmayacak

 

El Yazmaları’nın notu: Şimdiden Türkiye siyasi tarihinde önemli bir dönüm noktası olduğu açığa çıkan 31 Mart seçimleriyle ilgili sosyalistlerin ve ezilen kimliklerin seçim notunun düşük olduğu genellikle kabul gören bir tespit. Ancak yine de Türkiye’deki sosyolojik/politik ön kabullere meydan okuyan ve gidişata müdahale etmekte ısrarcı olan kimi seçim çalışmalarının iz bıraktığını söylemek yanlış olmayacaktır. “Sel gider, izi kalır” diyerek seçimlerin ardından sosyalistlerin, işçilerin, kadınların seçim sürecinde önemli gördüğümüz kimi deneyimlerini, uçup gitmemeleri adına kayıt almayı bir görev olarak gördük. Dizimizin ikinci söyleşisinde Özak Direnişçisi ve Haliliye belediye başkanı adayı Funda Bakış ile seçim çalışmasını konuştuk.

 

Özak Tekstil direnişinden, Urfa Haliliye belediye başkan adaylığına varan süreci aktarır mısınız?

Özak Tekstil’de 80 güne varan direnişimizi dünya duymuştu. İnsanca yaşam koşullarını elde ederek çalışmak isteyen tekstil işçilerinden biriyim. Anayasal hakkımı kullandıktan sonra devletin tüm aygıtları karşımızda durdu. Vali, müftü, jandarma, polis, kaymakamlık hepsi birden şiddet kullanarak bizi yıldırmaya çalıştı. Bizim üstümüzden siyaset yapanlar, oylarımızla koltuklarına oturanlar, yanımızda durmadı. “Biz olmasak onlar olamaz” diyerek siyasete atıldım. Ve asıl siyaseti yapması gerekenlerin yoksullar, işçiler, emekçiler olduğunu düşünüyorum. Bana bu teklif Emek Partisi’nden gelince çok sevinmiştim. Çünkü bizim sınıfın partisi, işçinin, emekçinin partisi ve ben bir kadın emekçi olarak, ailemi ikna ederek teklifi kabul ettim. Aileler tarafından yapılan baskıların sonucunda bastırılmış duyguların patlak vermesi gibiydi benim siyasetteki yerim. Çok istiyormuşum da izin verilmemiş, yapmamışım gibi.

Genel olarak kadın adayların sınırlı sayıda olduğunu biliyoruz. Siz genç ve kadın biri olarak Urfa ilinin Haliliye ilçesinde aday oldunuz. Bu durumu göz önünde bulundurunca, adaylık ve kampanya sürecinde ne gibi zorluklarla karşılaştınız?

Şanlıurfa gibi bir bölgede kadın olmanın zorluklarını yaşayanlardan biriyim. Bu bölgede kadın her zaman ikinci planda yer alırken, aslında hayatın bütün zorluklarını doruğuna kadar yaşayan emekçi kadınlardır. Erkeğin getirdiği 1 kilo patatesle ne yemek yapıp çocuğuna ne beslenme koyacağını düşünüp düzenleyendir. Bunun yanı sıra giydiği kıyafetten ağzından çıkacak her kelimeyi düşünerek konuşmak zorunda olan ve her zaman değersiz varlık olarak görünen kadınlar, bir yandan kadın aday görünce çok fazla sevinip “bizi en iyi kadınlar anlar” derken bir yandan da “kadının siyasetle ne işi olur” diyorlardı. İnsanların işçi, emekçi bir aday görünce şaşkınlıkları çok fazla dikkatimi çekerdi. Aslında olması gereken buydu. Bu nedenle çok fazla zorluk yaşamadım. Çünkü onların halini, yaşamını benden iyi anlayacak kimse yoktu.

Genel olarak erkek ve patron adayların seçim sürecini gözlemledik. Tekstil işçisi olarak nasıl bir seçim çalışması yaptınız? Seçim çalışmalarında özelikle öne çıkardığınız söylem neydi?

Seçim çalışmalarında “biz eşit şartlarda yarışmıyoruz” diyerek kolları sıvadık ve ev ev sokak sokak gezip, işçi duraklarında işçilerle sohbetler ederek işçilerin ve emekçilerin sesi olacağımızı dile getirdik. İnsanların sorunlarını ve neler yaşadıklarını dinleyerek kendimizi ifade ettik. Aslında insanlar anlaşılmadıkları bir yönetimden bıktıklarını, kendilerinin yönetecekleri belediyeleri arzuladıklarını dile getirdiler. Bizim de yönetim anlayışımız buydu. Birlikte yönetmeye talip olan bir partiyiz. Halkın sorunlarını gözeten ve kaynaklarını buna göre düzenleyen belediye anlayışıyla yola çıkmıştık.

Seçim çalışmaları boyunca işçilerin size karşı tepkileri nasıldı?

İşçi kardeşlerimizin tepkileri çok güzeldi. Tanıyan birçok insan vardı, tanınmış simalardan biriydim. Organize Sanayi Bölgesi’nde (OSB) yaşadığım direnişle aslında öne çıkmış isimlerden olduğumdan ve yoğun olarak işçilerin oturduğu semtlerden birinde oturduğumdan olsa gerek işçileri ve emekçileri temsilen ortaya çıkmam onları sevindirmişti. Bir yanda duraklarda dağıttığımız broşürleri işyerinden resimlerle destek mesajları atanlar da oluyordu. Özak direnişi bütün işçilerin dikkatini çekiyordu.

Kent yönetiminde işçilerin söz sahibi olması alışık olunan bir durum değil. Bu anlamda çok az deneyim olduğunu biliyoruz. Siz kampanya sürecinde nasıl bir yerel yönetim anlayışı öngörüyordunuz?

Bizim bu süreçteki anlayışımız birlikte yönetim çağrısıydı. Halk meclislerinin ve mahalle meclislerinin kurulacağı, sorunların birlikte konuşulup bilim insanlarının önerdiği yollarla çözüme odaklı olacağımızı öngördük. Halkın sorunlarını gözeten ve kaynaklarını buna göre düzenleyen bir anlayış.

Bugün dönüp baktığınızda seçim sonuçlarından bağımsız olarak, yapılan çalışmaların genel olarak işçiler adına ne gibi kazanımlar sağladığını söyleyebilirsiniz?

İşçiler anayasal haklarının koruma altına alınması gerektiğini düşünüyorum. İnsanca yaşam koşullarının biz işçilerin de hakkı olduğunu ve bu haklara sahip çıkmamız gerektiğini anlayacak kazanımlar elde edildiğini düşünüyorum.

Yaşadığınız deneyimlere bakarak, buradan işçilere nasıl bir çağrıda bulunmak istersiniz?

İşçiler kendi haklarını bilmeli ve kendi sınıfında örgütlenmeli. Birlikteliğin önemini her zaman vurguladım ve yine vurguluyorum. Birlikteliğimizi korumalıyız, haklarımıza sahip çıkmalıyız. Nasıl ki sermaye grubu ve burjuva yönetimi birlik oluyorsa biz de onları zengin edenler olarak kendimiz için, emekçi kardeşlerimiz için birlikte yürümeliyiz. Ben, biz olunca önümüzdeki engeller kalmayacak.

Kısacası emekten yana olan herkes duracağı yeri belirlemeli. Bu yüzden bütün işçilere, emekçilere, kadınlara ve gençlere bir kez daha seslenmek istiyorum: Haklarımıza sahip çıkalım. Birliğimizi koruyalım. Sermayeye karşı işçiler, emekçiler kendi sınıfında birlik olmalı! Kadınlar kendi gücünün farkına varmalı. Umutlu yarınlar için de önümdeki 1 Mayıs’ta birlikte yürüyelim diyorum.