Kürt Bölgesinde “Güzel Gelişmeler” mi Var?

“Bencil insan kendi istediği gibi yaşayan değil, başkalarının “kendi isteği” doğrultusunda yaşamasını isteyendir” der Oscar Wilde. Cumhuriyet tarihi boyunca bütün iktidar güçlerinin Kürt halkına reva gördükleri de bu “bencillik” gerçekliğine dayanıyor.

Kürtlerin iradesini yok saymasıyla, sorunun demokratik, barışçıl çözümü yerine “askeri çözümü” tek yol görerek ısrar eden en “şahin”, en “çatışmacı” iktidarın AKP-MHP iktidarı olduğunu saptayabiliriz. “Kürt sorunu” Türkiye sınırları içinde demokratik yollarla çözülebilecekken bütün coğrafyaya yayılıyor. Örneğin Erdoğan sorunu çözmek için Suriye sınırdan 30 km’lik alanı işgal etmeyi işaret etmişti, Bahçeli bunu 60 km’ye çıkarıyor.

Erdoğan “Savaşa Hazır Olun” Dedi

Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçim çalışmaları kapsamındaki Sakarya ziyareti esnasında, İHA ve SİHA’ları överek “Barış ve huzur istiyorsan savaşa hazır olmalısın” dedi.

Bu sözlerin tonundan ilk akla gelen, iktidarın “çatışmacı” tutumunun olağan tezahürü gibi görünüyorsa da Türkiye halkları açısından olası “vahim” sonuçlara gebe olacak politikaları işaret ediyor olmasının daha kuvvetli olduğunu saptayabiliriz.

Birincisi Kürt haber kaynaklarının da işaret ettiği “yerel seçim sonrası Kürt bölgelerinde kapsamlı bir çatışmalara hazırlık” yapılıyor iddiası. Bu doğrultuda Irak Sınır Muhafızları’nın Amediye’ye 100 konvoylu askeri yığınak yapması, Bahçeli’nin 60 km açıklaması ve halihazırda dağlarda mevcut olan 51 askeri üssün sayısını artırarak ovalara da genişletilmek istenmesi bu olasılığı destekleyen gelişmeler olarak değerlendirebiliriz.

İkincisi ise emperyalist hegemonya mücadelesi gerçekliği içinde dünya “savaş hattına” girmişken -ki bunun iki canlı örneği Ukrayna ve Filistin- Türkiye’nin de bu çemberinin yakın çeperinde yer alıyor olmasıyla nedeniyle akla gelen “savaşın ülkeye sıçrayabileceği” düşüncesi mi Erdoğan’a bu sözleri söyletiyor? Olası bir savaş ve yıkım sermaye sözcülerinin umurunda mı ki? Şirketlerin kârıysa mesele savaşın yıkım, yoksulluk, tecavüz, hastalık, ölüm getirecek olmasının ne önemi var ki?

Kahire Dönüşü Açıklama

AKP-MHP iktidarının Kürtlere dair yeni politik hamlelerinin ipuçlarını Erdoğan’ın Mısır’ın başkenti Kahire dönüşü uçakta yaptığı açıklamada bulabiliriz. Kürt bölgesinde “güzel gelişmeler oluyor” demişti Erdoğan. Birçok konuya değindi; ancak Kürt bölgeleri ve yerel siyasi özneleri hakkında belirttiği görüşleri özellikle öne çıkarmak gerekiyor.

AKP-MHP iktidarı hem Bağdat hem de Erbil’de diplomatik, askeri ve istihbarat yönünden ilişkileri tırmandırmış durumda. Ağustos’ta Hakan Fidan, geçtiğimiz haftalarda ise İbrahim Kalın ve sonrasında Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanının aynı hatta ziyaretleri oldu. Kahire’de de Erdoğan Barzani’yle görüştü. Kapsamlı bir ekonomik politik paketin görüşüldüğü biliniyor.

Erdoğan’ın üzerinde durduğu üç şey var:

Birincisi, ulaşım koridorunun açılması, ki bunu Türkiye “Kalkınma Koridoru” ve “Yeni İpek Yolu” isimleriyle ifade ediyor. Bunun Türkiye açısından hem güvenlik hem de ticari anlamda önemli olduğu vurgulanıyor. Güvenlik yönü özellikle KÖH ile mücadele açısından, ticari yönü ise başta petrol olmak üzere birçok önemli ürünün taşınmasını sağlayacak Ovaköy’den Musul, Bağdat, Basra’ya inen oradan da Mersin Limanı’na ulaşacak bir hatta sahip olmasından dolayı önemli.

İkincisi KÖH’e karşı KYB’nin tutumunun KDP gibi olması, yani Türkiye’nin politik hattında davranarak Türkiye’nin bölgedeki operasyonlarına güç vermesi yönünde olsun istiyor.

Yine Erdoğan “Erbil’le terörle mücadele iyi bir istikamette gidiyor fakat Süleymaniye yani KYB, terör örgütlerine kanat germeye devam ediyor. Bunu es geçmeyeceğimizi; tahammülümüzün ise, bekamız ve milli güvenliğimizin sınırlarına dayandığı yere kadar” olduğunu belirtti.

Üçüncüsü, Kürt bölgesinde özellikle KDP ile sağlandığı ifade edilen istihbarat, 51 üs, SİHA saldırısı olanaklarını daha da genişletmek.

Ancak her üç noktada da engeller var. En başta Irak Hükümeti üslerden son derece rahatsız ve genişletilmelerine karşı. KYB, KÖH’ün varlığının kendilerine bağlı değil, esas olarak Irak Devletinin yasalarının meşruluğunda olduğunu, dolayısıyla kendilerinin güç sınırları içerisinde olmadığını belirtiyor. Ayrıca KÖH’e de Türkiye gibi bakmadıklarını, onların da Kürt siyasetinde yerlerinin olduğunu belirtip Türkiye’deki Kürt Sorununun demokratik-barışçı çözümü konusunda babaları Celal Talabani gibi 1993’teki görüşmelerinde ara buluculuk rolünün kendileri tarafından yerine getirebileceklerini, askeri üsler ve SİHA’larla yürütülen operasyonların çözüm getirmeyeceğini belirtiyorlar.

Özetle, Türkiye Ortadoğu’da kendine yeni “kalkınma” yolları açmaya, bölgesel bir güç olup, İran ve Mısır karşısında politik ve ekonomik hegemonya kurmaya çalışıyor. Ancak sorun dönüp dolaşıp Kürt sorununu Türkiye sınırlarında çözmedikçe sınır dışına yayılıyor, oradan Ortadoğu’ya ve kaçınılmazcasına “küresel bir sorun” boyutuna taşıyor. 1993 ve 2011’de böyle oldu. 2024’teki bu kapsamlı “çatışmacı” pakette de böyle olacağa benziyor.