100. Yılda “Şahlanan” İktidar ve Çocuklar

Yüzümüzü Dikmece’de direnen, Filistin’de sesini duyurmak için basın açıklaması yapan ve motokurye olup haksız yere işten çıkarılan bir arkadaşları için sosyal medyadan yorum yaparak restoranın ismini değiştirten çocuklara dönme vakti geldi, geçiyor.

Geldik 2023’ün sonuna.

Neler yaşadık diye sorarsak hepimizin aklına ihmaller, istismarlar, çocuk işçiliğinin artması gelir.

Bunların hepsi olmaya devam ediyor.  Ama bunlara karşı çocuklar, ebeveynler çocuk hakları savunucuları direnmeye devam ediyor. Çocuklar da bizimle birlikte bu sert sürecin içinden geçiyorlar, ekonomik ve ekolojik kriz ile cezasızlık politikaları bizden fazla onları etkiliyor. Bu yazıda da iktidarın faşizmi kurumsallaştırma hamlelerinin çocukların yaşamına etkilerinden bahsedeceğim.

Bu çerçeveden 2023 çocuklar için nasıl bir yıldı bakalım.

Deprem

Herkesin malumu bu yıla depremlerle başladık. Birçok değerlendirme yapıldı, yapılmaya da devam ediyor. Çünkü orada hâlâ temel yaşam koşulları sağlanmış değil, ama iktidarın çıkarına her şey hızla hayata geçiriliyor.

Bir yıl olacak, bazı çocukların hâlâ bir mezarı bile yok. Yaşayan çocukların barınma ve beslenme hakları başta olmak üzere neredeyse hiçbir hakları hayata geçmiyor. Çocuklar okul bahçesinde oyun oynarken yanlarındaki çok katlı binayı yıkacak kadar umursamazlar!

Çocuklar eğitime erişemiyor. Okula ulaşsalar bile ya yol çok uzun sürüyor ya da hasarlı okullarda, konteynırlarda ders görüyorlar. Eğitimin içeriği ise tamamen okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin inisiyatifine bırakılmış durumda. Eğitime ulaşamayan çocuklar çalışıyor, çalışmak zorunda kalan çocuklar ise okulu bırakıyor. Bunlar olurken Hatay’da MEB ile Müftülük arasında “Okul-Kur’an Kursu İşbirliğine Dayalı Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi” protokolü imzalanırken fotoğraflar yayınlanıyor.

Temel ihtiyaçlara bütçe yok ama Diyanet’e ve müftülüklere var. Okullara sosyal hizmet uzmanı, psikolog atanmıyor ama müftülerin girmesi için protokoller imzalanıyor.

Eğitimden İstismara

Resmi verilere göre Türkiye’de en az 7,5 milyon çocuğun ağır yoksulluk içinde yaşadığını gösteriyor. Bu bizim için birçok şeyi açıklıyor. Milyonlarca çocuk okula aç ve boş beslenme çantasıyla giderken, iktidar buna karşı çocukların karnını dinle doyurmaya çalışıyor. En temelden bunu ele aldığımızda eğitim politikalarını yorumlamak daha kolay olacak.

Parasız eğitim Türkiye’de hak mı? Anayasaya göre hak ama belli ki MEB’e göre değil. MEB geçenlerde okullarda alınabilecek taban aidat ücretlerini açıkladı. Bir çocuğun okula gidebilmesi için dönem başında ebeveynlerin en az beş bin TL harcamaları gerekiyor. Okul kantinlerinde bir tost ve içeceğe 100 TL veriyorlar, tabii verebiliyorlarsa. Masraflarda ebeveynlerin listesi oldukça kabarık ama açıklanan OVP’ye göre MEB’in çocuklar için harcayabileceği bütçe eriyor. Eriyen bütçe de ÇEDES Protokolü ile cemaat ve tarikatlara akıtılıyor.

Bu yılın bütçe görüşmelerinden hemen sonra Bakan Tekin “sizin cemaat ve tarikat, bizim STK dediğimiz cemaat ve tarikatlarla” 10 tane protokollerinin olduğunu ve protokol imzalamaya devam edeceklerini söyledi. Artık hiçbir şeyi gizli yürütmeye gerek duymuyorlar. Açık açık güç aldıkları ve bir yandan güçlendirdikleri bu kurumlara halkın bütçesini akıtıyorlar.

Eğitimin pahalılığının yanında giderek niteliksizleşen eğitim çocuklara “en kısa yoldan nasıl iş sahibi olurum” diye düşündürtüyor ve iktidar onlara MESEM’i altın tepside sunuveriyor. Çocuk işçiliğini bu şekilde meşrulaştıran iktidar, sermaye sınıfına ücretsiz emek gücü sağlıyor. İktidarın faşizmi kurmaya yönelik hamleleri ile sermayenin güncel ihtiyaçları çocuk emeği üzerinde vücut buluyor. Ucuz emek gücü cehennemine döndürmek istedikleri ülkede çocuklar da bundan payını en acı şekilde alıyorlar.

Çocuk istismarlarının önüne geçilmesi noktasında hiçbir adım atmayan, ilgili sözleşmeleri uygulamayan iktidar yıllardır çocuk istismarını “evlilik” yoluyla aklamaya, “rıza” arayarak üzerini kapatmaya çalışıyor. Çocuk cinsel istismarında Türkiye Avrupa ülkeleri arasında üçüncü sırada yer alıyor. Faşist toplumun çekirdeğine yerleştirdikleri “ailenin kutsallığı” söylemleri altında kadınları binlerce yıllık patriyarkal aileye hapsetmeye çalışırken çocukları da o ailenin içinde görünmezleştiriyorlar. Aileyi koruyacağız diye çocuk istismarlarının üzeri kapatılıyor, mahkemelerde dosyalar kapanıveriyor.

“Aileye ve toplumsal değerlerimize saldırıdır” diyerek LGBTİ’leri hedef gösterenler de “çocuklar için güvenli sokaklar istiyoruz” diyerek sokak köpeklerinin katledilmesinin önünü açanlar da aynı faşist kurumsallaşmanın şiddet mayasından besleniyorlar.

Bu çerçeveden baktığımızda iktidarın faşizmi kurumsallaştırma hamlelerinin çocukları nasıl etkilediğini görebiliyoruz.

Bunların Karşısında

Çocuk hakları mücadelesi büyüyor, çocuklar direniyor!

2024’te bunu daha da büyütmeye ve kazanmaya niyetliyiz. Yüzümüzü Dikmece’de direnen, Filistin’de sesini duyurmak için basın açıklaması yapan ve motokurye olup haksız yere işten çıkarılan bir arkadaşları için sosyal medyadan yorum yaparak restoranın ismini değiştirten çocuklara dönme vakti geldi, geçiyor.

Çocuklar ve hak savunucularının size çağrısı var!

2024‘ü çocuklarla birlikte özgürleştirmeye var mısınız?