Öğrenci Eylemleri Üzerine Bir Röportaj*

Asansör faciasıyla öğrencilerin yaşam koşullarının zorluğuna, devlet eliyle yalnızlaştırılmalarına karşı öğrenciler, ülkenin dört bir yanında sokaklara döküldü. İzmir Gençlik Örgütleri Komitesi’nden Özgürlükçü Gençlik üyesi Fadime Özdemir de İzmir’deki öğrenci eylemlerini örgütleyenlerden biri. Serüven Yazı Atölyesi’nin Fadime ile gerçekleştirdiği röportajı ilginize sunuyoruz.

Merhabalar, öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız?

Ben Fadime Özdemir, 23 yaşındayım. Ege Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü 4.  sınıf öğrencisiyim.

Asansör faciasında arkadaşımız Zeren Ertaş’ın yaşamını yitirmesiyle hepimiz çok sarsıldık. Bu olaydan sonra İzmir’de beş büyük eylem oldu. Bu eylemler nasıl başladı ve nasıl örgütlendiniz, biraz bahseder misiniz?

Esasında asansör faciasından sonra eylemler ilk önce Aydın’da, doğrudan Zeren’in yurt arkadaşlarının bu olay karşısında ses çıkarmasıyla birlikte başladı. Ardından bu tepki sosyal medya aracılığıyla hızlı bir biçimde yayıldı. Sonrasında hepimiz bu süreci takip etmiş olduk ve Türkiye’nin birçok ilindeki KYK yurtlarında da eylemler gerçekleşti.

İzmir’de ise üniversite öğrencileri olarak bizim ilk tepkimiz tabii ki üniversitelerimizden ses çıkarmak oldu. Önce bulunduğumuz üniversitelerin yemekhanelerinde arkadaşlarımıza, ihmallerden dolayı göz göre göre geliyorum diyen bir kaza sonucu bir arkadaşımızı kaybettiğimiz bu olay karşısında hiçbir üniversitelinin susmaması gerektiğini anlattık. Ardından tüm üniversite öğrencileri olarak ortak bir şekilde Bornova Küçük Park’ta gerçekleşecek bir eylem çağrısı yaptık ve bu çağrı hızlı bir biçimde yayıldı. Zaten herkesin kulağı buradaydı. Konu itibariyle de biz üniversite öğrencilerinin yaşam mücadelesi verdiği, yaşam çağrısı yaptığı bir hareket olacağı için oldukça kitlesel bir şekilde başlayan güzel bir ses çıkarma ile İzmir’deki eylemleri başlatmış olduk.

Eylemlerde neler yaptınız, nasıl bir atmosfer vardı? Eyleme katılan öğrencilerin ruh hali nasıldı?

Aslında herkes öfkeliydi diyebilirim. En azından benim hem bireysel olarak hem de eylemler esnasında hissettiğim en yoğun duygu öfke olmuştu. Çünkü Zeren, üniversiteye yeni başlamış çok genç biriydi. Hatırlarsanız babasının da “Ben kızımı daha 20 gündür size emanet ettim!” gibi çok çarpıcı bir söylemi olmuştu. Tabii bir taraftan da öğrencilerde “Aynısı benim veya hemen yanı başımdaki oda arkadaşımın da başına gelebilirdi.” şeklinde yoğun bir duygudaşlık hakimdi.  Fakat tüm bu duygu ve düşüncelerin birleşiminden oluşan ve bence en güçlü olan his de isyan hissiydi ve bu da zaten kendini çeşitli biçimlerde göstermiş oldu.

İzmir’de yürüyüşler gerçekleştirdik ve gerçekten çok kalabalık yürüyüşlerdi. Ben dört yılı aşkın bir süredir Ege Üniversitesindeyim ve daha önce çeşitli konularda çeşitli eylemlerin içerisinde bulunmuştum ama hiç bu kadar kalabalık, bu kadar fazla insanın bir araya geldiği bir eylem deneyimlememiştim. Bornova’da iki üç yürüyüş yaptık, ardından Buca’da ve İzmir’in çeşitli yerlerinde de yapıldı.

En temelinde gayemiz yaptığımız eylemlerin yalnızca tepkisel boyutta kalmaması ve bir sonuç alabilmekti. Bu yüzden biz bu hareketi bir forum biçimine çevirdik. Çeşitli yerlerde forumlar gerçekleştirdik ve odaklandığımız nokta şuydu: Sizin KYK yurdunuzda nasıl problemler var? Çünkü ortada çok açık bir ihmalle gelen bir ölüm var ve aynı şeyin Ege Yurtta, Zübeyde Hanım Yurdunda veya herhangi bir KYK yurdunda da olup olmayacağını bilemiyoruz. Dolayısıyla bizim ilk önce bunu öğrenme sorumluluğumuz var. Bu sorunları da ancak birlikte konuşarak tespit edebilir ve olası çözüm yollarını tartışabiliriz.

Forumlarda yurtlarda tespit ettiğimiz sorunlarla ilgili talep listeleri oluşturduk. Aslında bu süreçte Türkiye’deki birçok KYK yurdunda asansörün bozuk olması, yemeklerden böcek çıkması, temizlik problemleri gibi asgari düzeyde birçok ortak problem olduğunu da görmüş olduk. Taleplerimizi yurt müdürlüklerine ilettik.

Eylem sırasında karşılaştığınız tepkiler ve dışarıdan gelen tepkiler nasıldı?

İlk gün eylemde etrafımızda çok geniş bir kalabalık birikti. Başta üniversiteliler olmak üzere halkın birçok kesimi ya orada kafelerde çalışan işçiler, sokaktan geçen amcalar, teyzeler, birçok insanın gözü kulağı bizdeydi. Bizim söylediklerimizi dinliyorlardı. Yani karşılıklı duruyorduk ilk önce bizi dinliyorlardı, fakat sonrasında yanımıza geldiler.

Ben mesela özel olarak şöyle bir olay yaşadım, o eylemlerden birinde bir konuşma yapmıştım. Sonrasında 3 genç kadın daha 18 yaşındalar. Üniversiteye gelmişler ve KYK yurdunda kalıyorlar. Bu olay gerçekleşmeden birkaç gün önce asansörde kalmışlar. Tabii sonrasında böyle bir olayın yaşanması onları çok derinden etkilemiş gelip bana teşekkür ettiler mesela ve bu mücadelenin bu tepkiselliğin bir parçası olmak istediklerini söylediler. Ardından da sürekli bizimle hareket ettiler. Bu çok küçük bir örnek ama tüm tepkiler bu gibiydi ya da buna benzerdi.

Yurtlar için istek ve taleplerinizi nasıl oluşturdunuz, kazanımlar elde ettiniz mi?

Forumlarla birlikte talep listeleri oluşturduk, çünkü bir şeyi talep edebilecek kişiler o şeyin öznesidir, yani doğrudan yurtlarda yaşayan kişilerdir. Gerçekleştirdiğimiz forumlarda yurtta kalan arkadaşlar söz aldılar, ayrı ayrı yurtlar doğrultusunda talepler oluşturduk. Şu anda bu talepleri yurt müdürlüklerine iletmek için bir imza kampanyası başlattık. 

Aydın’da ve daha başka şehirlerdeki KYK’larda talep listeleri kabul edildi, yani somut kazanımlar elde etmiş olduk. İzmir’de şu an imza toplama sürecindeyiz.

Bundan sonraki süreçte nasıl bir yol izleyeceksiniz, eylemlerin devamı gelecek mi?

Tabii şu an o ilk başlardaki tepkiselliğin olduğu süreç biraz dinmiş oldu. Şimdi ise bu süreci tepkisellikten çıkarıp somut şeyler elde etmeye çalışıyoruz. Arkadaşlarımıza yaşam çağrısı yapıyoruz, yaşam forumları düzenliyoruz ve somut olarak KYK yurtlarında yurt komisyonları oluşturmak istiyoruz. Bu komisyonlarda yurtta yaşayan öğrencilerin de olması gerektiğini düşünüyoruz ve bu haklı talebimizi kabul ettirmek istiyoruz.

Kayıt dışı olarak Fadime arkadaşımızla sohbetimizde öğrencilerin uzun zamandır bir özne olarak görülmediğini, öğrenci intiharlarının politik olduğunu, birçok öğrencinin ekonomik sıkıntılardan çocuklarını tarikat yurtlarına vermek zorunda kaldıklarını, özellikle kız öğrenci yurtlarında arkadaşlarımızın kıyafetlerine, giriş-çıkış saatlerine karışıldığını, özgür ve bilimsel akademik ortamın baltalanmaya çalışıldığını ama öğrencilerin bunların hepsinin farkında olduğunu ve bu yaşadıklarını unutmasının zor olduğunu konuştuk. Röportajımızı bitirirken “Ölmeye değil, okumaya geldik.” cümlesinin hayatlarımızda çok gerçek bir karşılığı olduğunu hepimiz biliyorduk.

 

*Serüven İzmir-Yazı Atölyesi’nin kolektif bir yazısıdır.

*Serüven İzmir-Yazı Atölyesi’nden Büşra, Mercan ve Melek’in ortak kaleme aldığı bir yazıdır.