BRICS’in “Yeni” Süreci

BRICS’in (ve özel olarak Çin’in) esas amacı alternatifler aracılığıyla sistemin yönetiminde daha fazla paya sahip olarak hegemon olma. Bu amaç doğrultusunda da BRICS “Batı”nın “istikrarsız” dediği yerlere yatırım yaparak dünya çapındaki etkisini yaymaya çalışıyor.

İlginç zamanların süregeldiği bir tarih diliminden geçiliyor. Krizlerin, gerilimlerin ve savaşların birikerek daha şiddetli ve çeşitli biçimlerde tekrar ortaya çıktığı “ilginç zamanlar”, kendine has kimi benzerliklerle birlikte farklılıklarıyla da özgün tarihsel sürecini oluşturuyor. 2008’de su yüzüne çıkan kapitalizmin krizinin tetiklemesiyle seviyesi sürekli artarak küresel zemine sıçrayan hegemonya mücadelesi, kendi ilginç zamanının özgünlüğüyle tarihsel sürece biçimini veriyor.  

Bu mücadelenin özgün ve “ilginç” olmasının nedenlerinin başında ise alışılageldiği gibi çok güçlü iki başaktörün sahnede olması değil, çok sayıda başaktörün ve onlar kadar oyunda önemli role sahip yardımcı aktörlerin de sahnede olması geliyor. Geçtiğimiz ayın sonunda yapılan BRICS zirvesi ise bunu açık bir şekilde ortaya koydu. 

Alınan ve “Alınmayan” Kararlar 

2006 yılında Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin’in bir araya gelmesiyle oluşan ve 2010’da Güney Afrika’nın katılmasıyla BRICS adını alan organizasyon, tarihinin en önemli zirvelerinden birini gerçekleştirdi. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Johannesburg kentinde 22-24 Ağustos tarihlerinde düzenlenen 15. BRICS Liderler Zirvesi’nde alınan kararların ve söylenen sözlerin kısa ve orta vadede küresel hegemonya mücadelesine önemli oranda etki edeceği görülüyor. 

Alınan kararların başında Arjantin, BAE, Etiyopya, İran, Mısır ve Suudi Arabistan’ın üyeliğe davet edilmesi geliyor. Zirveden önce 23’ü resmi olmak üzere 40’tan fazla ülkenin BRICS’e katılma talebi olmasına ve daha önce hiç üye almamasına rağmen verilen bu kararın hem üyeler hem de BRICS nezdinde ekonomik ve stratejik bir önemi bulunuyor. 

Yeni üyelerle birlikte BRICS, dünya GSYİH’sinin (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla) yüzde 30’undan fazlasını oluşturan bir grup olarak G7 ülkelerini satın alma gücü paritesi açısından geçmiş oluyor. Böylece grup, küresel tedarik zincirinde gerilimlerin yaşandığı bir zamanda dünya ticaretinde önemli güce erişmiş oluyor.  

Diğer yandan yeni üyeler, BRICS’i küresel petrol üretiminin yüzde 43’ünü gerçekleştiren ülkelerin oluşturduğu bir grup haline de getiriyor. Bu nokta Çin ve Rusya açısından oldukça önemli. Küresel üretimin fabrikası haline gelmiş Çin’in üretimini sürdürüp büyüme hızını düşürmemek için petrol akışının hızlı ve bolca olmasına ihtiyaç duyuyor. Rusya ise hem Ukrayna savaşını finanse edebilmek hem de petrole tavan fiyatı getirerek ekonomisini çökertmek isteyen “Batı”yı engelleyebilmek için petrol fiyatlarının “yüksek” olmasını istiyor. Bunun için de Moskova’nın petrol üreten ülkelerin iş birliğine ihtiyacı bulunuyor. 

Bu bağlamda yeni üyelerin başında BAE, İran ve S. Arabistan’ın gelmesinin “tesadüf” olmadığı görülüyor. En çok petrol üreten beş ülke arasında olan BAE, İran ve S. Arabistan, aynı zamanda Orta Doğu’da Çin’in yeni ortaklıklar kurduğu özneler. Çin bu ülkelerle (ve Mısır ile) ilişkisini derinleştirerek hem Tek Kuşak Tek Yol projesini geliştirmeyi hem de ABD’nin kendisini kuşatmasına Orta Doğu’ya daha fazla nüfuz ederek cevap vermek istiyor. 

Seçilen diğer iki ülkenin Etiyopya ve Arjantin olması ise kısa vadedeki hamlelere dair ipuçları taşımakta. Etiyopya’nın Afrika Birliği Örgütü’ne ev sahipliği yapması ve Hindistan ve Çin ile iyi ilişkilere sahip olması, Arjantin ekonomisinin ise Güney Amerika’nın ikinci büyük ekonomisi olması ABD ve dolayısıyla “Batı”nın saldırılarına ve kuşatmalarına Afrika ile ABD’nin “arka bahçesi” Güney Amerika’dan verileceğine işaret ediyor.  

Ortak para rezervi oluşturma kararı ise zirvede alınması beklenen diğer kararlardan biriydi. Bu karar alınmasa da yerel para birimleriyle ticaret yapılması ve BRICS için referans para birimi oluşturulması için çalışacak grup oluşturulması kararlarının alınması oldukça önemli.  

“Alınmayan” karar ile “alınan” kararlar ise stratejik bir noktayı vurgulamakta: BRICS’in ve özel olarak da Çin’in küresel kapitalist sistemden kopma gibi bir amacının olmadığını. Döviz rezervlerinde ABD dolarına büyük ölçüde bağlı kalmaya devam eden Çin, doların hakimiyetini kırmak için acele etmiyor. Keza ticaret, yatırım ve ulusal rezervler için doların hâlâ en önemli para birimi olması da bunda etken. Fakat diğer yandan BRICS üyelerinin kendi aralarında yerel para birimleriyle yapacakları petrol ticareti aracılığıyla dolar dışı ticaretin alanı da genişlemiş olacak. Dolayısıyla de-dolarizasyon sürecinin sistemin dışına çıkarak değil, sistemin içerisinden içererek aşılmasıyla tamamlanmasının hedeflendiği görülüyor.  

BRICS’in (ve özel olarak Çin’in) esas amacı ise alternatifler aracılığıyla sistemin yönetiminde daha fazla paya sahip olarak hegemon olma. Bu amaç doğrultusunda da BRICS “Batı”nın “istikrarsız” dediği yerlere yatırım yaparak dünya çapındaki etkisini yaymaya çalışıyor. 

Nitekim Çin’in devlet başkanı Şi Cinping’in zirve sırasında “küresel modernleşme sürecinin” gerçekleşmesi için “ortak kalkınma topluluğu” oluşturma vurgusunda bulunarak “Güney”in kalkınmasına destek vermesi de bunun bir ifadesi. Bu “desteğin” yanı sıra sömürgeciliğin tarihsel bagajına sahip olan ABD ve Batı’nın ucuz krediler ve borç silmeleri sağlayacak kaynaklardan yoksun olması da “Güney” ülkelerinin (Afrika’daki son darbelerin de gösterdiği üzere) Çin ve Rusya’ya yönelmesine neden oluyor. 

Zayıflıklar 

Zirvede alınan kararlar ve BRICS’in görece avantajlı olduğu durumlar, küresel hegemonya mücadelesinde dengelerin değişme ihtimalinin olduğuna işaret ediyor. Fakat dengelerin değişmesinin “ihtimal” olmasını sağlayan birçok somut olgu bulunuyor.  

Bunların başında ise GSYİH gelmekte. BRICS’i oluşturan beş ülkenin (yeni üyeler olmadan da) satın alma gücü paritesi açısından GSYİH’si bu sene G7 ülkelerini geçti. Fakat nominal dolar bazına bakıldığında ise 2022 yılının rakamlarına göre BRICS’in toplamı ABD’ye eşit. Yeni üyelerin katılması durumunda da ekonomik olarak BRICS G7’den daha zayıf durumda olacak.[1]

Buna ek olarak her ne kadar IMF’ye alternatif olarak 2015’te “Yeni Kalkınma Bankası” kurulmuş olsa da BRICS’in kurumları IMF ve Dünya Bankası’na henüz alternatif olabilecek durumda değiller. Dolayısıyla BRICS ekonomik alanda G7 karşısında henüz güçlü değil.  

BRICS’in bir diğer zayıf yönü ise kendisi. On yılı aşan bir geçmişe sahip olmasına rağmen BRICS dört başı mamur bir kurumsallaşmaya sahip değil. Amacı, kurumları, ilkeleri vb. henüz net olarak belirlenmemiş olan BRICS, bir örgütten çok bir araya gelmiş ülkelerden oluşan bir gruba benziyor. Diğer yandan bu gruba katılmak isteyen çok sayıda ülke olmasına rağmen genişlemenin kuralları ve ölçütleri de net olarak belirlenmemiş durumda. Dolayısıyla BRICS’in hegemonya kuracak “büyüklüğe” nasıl ulaşacağı akıllarda soru işareti doğuruyor. 

Buna ek olarak grup içerisindeki ülkeler arasındaki farklılıklar da oldukça ciddi. Bunların başında ise ekonomik güç farklılığı geliyor. BRICS içerisinde Çin küresel GSYİH’nin yüzde 17,6’sına sahipken, ondan sonra gelen Hindistan yüzde 7’sine sahip. Bu da ekonomik alanda ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda farklı çizgileri izleyebileceklerini gösteriyor. 

Ekonomik alandaki farklılıklara askeri güçlerdeki farklılık eşlik ediyor. Askeri gücüyle başı çeken Rusya, bu gücünü Ukrayna ve Afrika’da çıkarları doğrultusunda uygularken Çin ve Hindistan’dan net ve güvenilir bir destek alamıyor. Öte yandan Rusya’dan kısmi askeri destek alsalar da Çin kendi çabalarını esas alıp askeri gücünü geliştirmeye yönelirken, Hindistan askeri gücünü geliştirmek için “Batı” ile iş birliği yapmaktan çekinmiyor.  

Bütün bunlara halihazırda Çin ile Hindistan, İran ile Suudi Arabistan arasındaki siyasi gerilimler de eklendiğinde BRICS’in çoğu konuda ortak politika uygulamasının oldukça zor olduğu görülüyor. 

Bu zayıflık ve farklılıklara rağmen BRICS yeni bir süreci başlatmış durumda. ABD, Batı ve Çin ekonomisi arasındaki karmaşık ilişkiler bloklaşma için engel olsa da BRICS’in sistem içerisinde farklı bir alan oluşturma çabası önemli sonuçlar doğurabilir. Bu sonuçların kendi konumlarına ve çıkarlarına darbe vurmaması için “Batı”nın şimdiden NATO’yu genişletme ve AUKUS gibi “önlemler” aldığı görülüyor. BRICS’in aldığı kararların hayata geçmesinde olduğu kadar küresel hegemonya mücadelesinin derinleşmesinde de Batı’nın “önlemleri” önemli derecede belirleyici olacaktır.

Dipnotlar:

[1]https://harici.com.tr/bricsin-iktisadi-sinirlari-ve-g7nin-devam-eden-gucu/