Fransa’da İsyan Ateşi ne “Yeni” ne de “Son”

Son 250 yılın çoğunda olduğu gibi Fransa sokakları yine isyan sesleriyle dolu. Bu sefer isyanın fitilini ateşleyen ise polis cinayeti. Cezayir asıllı 17 yaşındaki Nahel’in polis tarafından katledilmesi nedeniyle başta banliyöler olmak üzere Fransa’nın dört bir yanında eylemler gerçekleştiriliyor.

İsyan Etmek Çok “Doğal”

Fransa’da polis şiddeti yeni değil. 90’lı yıllarda özellikle göçmenleri hedef alarak başlayan ve 2000’li yıllarda artarak devam eden polis şiddeti, 2005 yılında yine banliyölerde başlayıp Fransa’ya yayılan ve yaklaşık 20 gün süren eylemlere neden olmuştu. Göçmenlere ve banliyölere yönelik sistematikleşen polis şiddetinin altında Fransa’nın sömürgeci geçmişinin yanı sıra “sınıfsal” nedenler de yatıyor.

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında çoğunlukla işçilerin yaşadığı banliyöler, 90’lı yıllardan itibaren Fransa’nın Afrika’daki sömürgelerinden gelen göçmenlerin ağırlıkla yaşadığı yer oldu. Şehirden yalıtılmış durumda olan bu banliyölerde yaşayan insanlar en ağır işlerde çalışarak sermayeye ucuz emek-gücü sağlıyorlar. Banliyö gençliğinde ise eğitimi yarıda bırakarak enformel çalışma oldukça yaygın. Nitekim polis tarafından katledilen Nahel de paket servis elemanı olarak çalışan, eğitim süreci “kaotik” şeklinde tanımlanan biriydi.

Diğer yandan Fransız devleti tıpkı sömürgelerine dayattığı gibi banliyölere de sağlıksız yaşam koşulları dayatıyor. Kötü altyapı, uyuşturucunun “yaygınlaştırılması”, yüksek işsizlik oranı, ırkçılık ve en temel ihtiyaçların karşılanmasındaki eksiklik banliyölerdeki emekçilerin ve yoksulların isyan ederek sokakları zapt etmesinin oldukça “doğal” ve gerekli olduğunu gösteriyor.

Fransız Devlet Terörü

Bu doğallığın farkında olan Fransız devleti ise her geçen yıl devlet terörünü meşrulaştırmaya ve “yasallaştırmaya” yönelik adımlar atarak isyanın önüne geçmeye çalışıyor. 

2005’teki isyandan sonra polise daha fazla yetki veren Fransız devleti, polisin uyguladığı ırkçı şiddetin özellikle cezasız kalmasını sağladı. 2014’te IŞİD’in uyguladığı saldırılar neden gösterilerek polise, orduya ve istihbarata yaşamın her alanına müdahale etmelerine olanak sağlayacak kadar geniş yetkiler tanındı. Bunlara ilaveten 2017’de ise polis çevirmelerine daha fazla yetki veren devlet, bu çevirmeler sırasında ölen ve yaralanan insan sayısında artışa neden oldu. 

Fransız devletinin hazırlıkları bunlarla sınırlı değil. İki yıl önce emekli ve muvazzaf Fransız subaylarının “iç savaşa” dikkat çeken ve “muhtıra” olarak algılanan iki bildirisi yayınlanmış ve üstü kapatılmıştı. Birkaç ay önce ise Fransız ordusu belirli kentlerde “şehir savaşı” tatbikatı düzenledi. Diğer yandan sokaklara inerek eylemcilere saldıran  sivil faşistlerin sırtı sıvazlanarak “aşırı” sağın da önü açılıyor.

Bütün bu gelişmeler Fransız devletinin, yüzyılı aşkın süredir dünyanın dört bir yanındaki sömürgelerinde uyguladığı vahşi talana ve ülke içerisinde emekçilere yönelik sömürüsüne karşı sesini ve eylemini yükselten halkın isyanını ezmek ve yok etmek için her yolu deneyeceğine işaret ediyor.

Fakat 2018’de önce işçilerin genel grevi ve sonrasında Sarı Yelekliler’in yolları zapt etmesiyle başlayan halkın isyan süreci bu yıl önce Emeklilik Reformu Yasası’na karşı eylemler ve şimdi de  banliyölerden ülkenin dört bir yanına yayılan isyanlarla sürüyor. “Sonu” gelmeyen isyanların birbirlerinden destek, ders ve güç alıp birikerek ilerlemesi ise kapitalizmin derinleşen kriziyle terörünü arttıran Fransız devletinin işinin zor olduğu gösteriyor.