Türkçülerin “Fırsatı”

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ikinci tura kalmasıyla kendilerini “Türk milliyetçisi” olarak ifade eden özneler siyasal alanda ön plana çıktılar. Ümit Özdağ ve Sinan Oğan kişiliklerinde temsil olunan özneler, kısa süreçte ayrılıkları ve aynılıkları ile gündemi işgal etmekle kalmayıp arka planda kalan kimi durumların sahneye çıkmasına da neden oldular.

Kökler

Seçim sürecinde bir araya gelen Özdağ ve Oğan, uzun bir süredir aynı nehrin farklı kolları olarak akmaya özen göstermekteydiler. Gerek kişisel tarihleri gerekse konumlandıkları zemin bu ayrı akışı gerekli kılmaktaydı. 

27 Mayıs’ın Türkeşçi kanadından olan babasından itibaren devletle “içli dışlı” olan Özdağ, bu ilişkileri devam ettirmekte. Özdağ’ın Zafer Partisi’ni kurmasıyla birlikte kimi eski askerler ile politikacıların partiye katılması, kurduğu Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin (ASAM) Çevik Bir’in aracılığıyla Ülker grubu tarafından finanse edilmesi gibi olgular Özdağ’ın devletle ilişkisinin “köklülüğüne” işaret ediyor. Bunlara ek olarak Özdağ’ın geçmişte ABD büyükelçiliğinin resepsiyonlarına resmi görevli olmadığı halde katılabilmesi ABD ve Batı ile olan “ilişkilerinin” iyi olduğunu gösteriyor. 

Özdağ’a nazaran daha “sıradan” bir aileye sahip olan Oğan’ın geçmişi içeriden çok “dışarıyla” dolu. Rusya’daki doktorasının ardından resmi olarak Kremlin himayesindeki Valdai Forumu’nda çalışmaya başlayan Oğan, 2011 yılında Azerbaycan tarafından “Terakki (İlerleme) Madalyası”na layık görüldü. SSCB’nin dağılmasından önce Elçibey’le ilişki kuran, sonrasında TİKA’nın Azerbaycan temsilcisi olan ve Azerbaycan’ın önemli sermaye grubu SOCAR ile yakın ilişkisi bulunan Oğan’ın, ülke içerisinde siyasi faaliyetlerini iki defa ihraç edildiği MHP içerisinde gerçekleştirme ısrarı ise “ilginç”.

“Türkçülük”

Özdağ ve Oğan’ın aynı dönem MHP’de olmaları ve Oğan’ın bir süre ASAM’da Rusya-Ukrayna Araştırmaları Masası Başkanlığı yapması dışında ortak bir zeminde bulunmadılar. Onları “bir araya” getiren şey ise “Türkçülük” ile birlikte seçim sürecinde oluşan “fırsatlar”. 

AKP iktidarı boyunca İslamcı söylemlerin içeriğinin boşalması ve itibar kaybetmesi ile “Ilımlı İslam” modelinin Orta Doğu’da çökmesi, içinden çıktığı tarihsel koşulların pragmatik politikalarının ifadesi olan Kemalizm’in müzeye kaldırılmak yerine günceli nostaljiyle ikame etme politikalarına uygulanması sonucunda süregelen garabet düzen içi siyasal alan, “Türkçü” politikaların filizlenmesi için gereken ortamı sağlamakta. 

Gezi’den bu yana çeşitli biçimlerdeki eylemlerle büyüyen halkın demokrasi mücadelesi, Kürt halkının direnişinin bitirilememesi ve kapitalizmin dünya çapındaki krizinin yılın başından bu yana yaşanan iflaslarla daha da derinleşeceğinin ortaya çıkması vb. gelişmeler Türk burjuvazisini önümüzdeki dönemde “reaksiyoner” bir tavır gösterebilmek için bazı önlemleri almaya itiyor. Geçtiğimiz yüzyılda olduğu gibi “Türkçülük” bu açıdan oldukça kullanışlı. Özdağ ve Oğan Kürtlere ve sığınmacılara yönelik söylemleriyle bu konuda “etkin pozisyon” alabilecek potansiyele sahip olduklarını ilk turda ispatladılar. Önümüzdeki süreçte ise oylarını aldıkları kitleleri uygulayacakları “reaksiyoner” politikalar kapsamında militanlaştırmaya çalışacaklardır. Bunun için de iktidar alanında “etkin pozisyon” almaları şart.

Fırsatlar

Seçimin ikinci tura kalması ise onların iktidar alanında “etkin” olabilmelerine yönelik fırsatı ortaya çıkartmış durumda. Fakat “fırsat”, halkın değil yüce Türk milleti söylemi altında Türk burjuvazisinin ve devlet kliklerinin çıkarını esas alan ikilinin arasını açarak farklı yollara savurdu. 

AKP’nin son yıllarda “iyi ilişkiler” geliştirdiği Aliyev ve Rusya’nın doğrudan desteğine haiz olan Oğan’ın, ülke içerisindeki kitlesel güç eksikliği ile devlet klikleri içindeki “etkisizliğini” MHP’den ikame etmek istediği görülüyor. Bu ikameyle Oğan, hem iktidarın büyük ortağı olarak hem de devletin içinde etkili bir güç olarak faşizmin inşa sürecinin nihayete erdirilmesi “planına” katkı sunmayı hedefliyor.

Defalarca başkanlığına adaylığını koyduğu MHP’den sürekli ihraç edilen Özdağ ise devlet içindeki etkisini kullanarak “fırsattan” yararlanmayı amaçlıyor. 15 Temmuz ile su yüzüne çıkan ve derinleşerek süren devlet krizinden de faydalanmayı isteyen Özdağ, içişleri bakanlığını alıp devlet içindeki gücünü büyüterek “krizi fırsata çevirmeye” çabalıyor. 

İkilinin planlarını etkileyen bir diğer etken ise “dış güçler”. Kapitalizmin krizi dolayısıyla devam eden ABD’nin hegemonya krizi, sıkıştırılmaya çalışılan Rusya’ya yeni etki alanları da açıyor. Orta Doğu ve Latin Amerika’ya yeni hamlelerde bulunan Rusya için Türkiye gerek siyasi gerek ekonomik gerekse askeri açıdan oldukça önemli bir ülke. Bu nedenle Oğan gibi “iyi ilişkiler” içinde olduğu birisinin iktidar alanında olması önümüzdeki dönemde Moskova için oldukça kritik. Keza AKP/Erdoğan iktidarı için de manevra yapabilme imkanı taşımasından dolayı Moskova ile “iyi ilişkilerin” daha da gelişmesine Oğan’ın yapacağı katkı oldukça önemli.

Diğer yandan ABD ile iyi ilişkileri olan Özdağ ise Washington’un Türkiye ve özellikle bölge politikaları için önemli katkılar sunma olasılığı taşıyor. Özdağ’ın “hızla geri göndereceği” Suriyeli mülteciler, Suriye’de ve son dönemde ABD’nin etkisini kaybetmesiyle “iyi kötü” bir stabil duruma ulaşan Orta Doğu’da yeni gelişmelerin önünü açabilir.

Seçimden çıkacak sonuç ikiliden birisinin “kazanmasını” sağlayarak “fırsatlarını” gerçekleştirebilmesi için ciddi bir olanak yaratabilir. Fakat içerideki devlet krizinden dışarıdaki hegemonya krizine uzanan krizler silsilesi ile halkın yükselen demokrasi ihtiyacının, “Türkçülerin” hevesle şişirdikleri fırsat balonunun patlamasına neden olma ihtimali de oldukça yüksek.