İmzalamak, Çekilmek, Özümsemek Arasında Kadınlar

Nisan ayının 28’inde İstanbul Sözleşmesi’ni fesih kararına karşı açılan davaların bir kısmı Danıştay’da görüldü ve o gün Danıştay tarihinin de bir ilkini oluşturdu. Ülkenin birçok yerinden gelerek salonu dolduran kalabalık ve cumhurbaşkanı kararının iptali yönünde verilen savcı mütalaası büyük bir heyecana yol açmıştı. Aslında bu umut ve heyecan mahkemeden çıkacak olan karara ilişkin değildi. İstanbul Sözleşmesi’nin her satırını özümseme ve fiili olarak uygulatma iradesi ve ısrarının mahkeme salonunda ortaya konulması bu duyguları açığa çıkarmıştı.

Zira Danıştay’ın verdiği cumhurbaşkanı kararının iptali talebini ret kararı da açığa çıkan bu duruma beklendiği gibi etki etmedi. Kadınların iradesi Danıştay salonunda böyle vücut bulmuştu. Peki bu irade bugün Millet İttifakı üzerinde nasıl vücut buluyor? Daha açığı, Millet İttifakı’nın iktidara geldiğimiz gibi sözleşmeyi yeniden imzalayacağız vaatleri bizim için ne ifade ediyor?

Kim, Niçin Karşı Çıkıyor?

Buraya gelmeden önce Türkiye’de ve bazı ülkelerde sözleşmeye veya belirli maddelerine karşı yükselen seslerin nerede toplandığına bakmak yol gösterici olabilir.

İstanbul Sözleşmesi her ne kadar dönemin parlamenter meclisinde tek çekimser oyla kabul edilecek ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun imzasını taşıyacak kadar “yerli ve milli” bir sözleşme olsa da bugünkünden daha çekimser karşı çıkışlar o zaman da kendini gösteriyordu. Son yıllarda daha da güçlenen karşı çıkışlar Türkiye’de “aileyi ifsat projesi”, “Çare İslam sözleşmesi”, “Fesat sözleşmesi iptal edilsin”, “Kadını ancak İslam hukuku korur” gibi söylemlerle ifade edildi. 

Patriyarkal kapitalist sistemin Türkiye’deki sürdürücüleri için İslam hala sağlam bir meşruiyet zemini oluşturuyor. Patriyarkal kapitalizmin üzerine oturduğu heteroseksist, “kutsal” aile yapısını temelinden sarsmayı hedefleyen ve imzacı devletlere bu yönde yükümlülükler getiren İstanbul Sözleşmesi’ne açılan savaş başka ülkelerde de benzer meşruiyet zeminleri buluyor. Aile içinde kadınların bedenini, cinselliğini tahakküm altına alan, karşılıksız emeği üzerinden çıkar sağlayan bu sistem elbette hüküm sürdüğü her yerde sarsıldığı noktalardan tepkiler üretiyor. Sözleşmeyi onaylamayan, çekince koyan veya itirazların yükseldiği ülkelerde de bu nedenle belli söylemler ortaklaşıyor. 

Polonya’da 2020 yılında adalet bakanı sözleşmenin kadına yönelik şiddetle mücadele hükümlerini kabul ettiklerini ancak ideolojik unsurları reddettiklerini söylemişti. “Biyolojik cinsiyete karşı sosyokültürel cinsiyet dayatılıyor” diyen bakan bunu zararlı bulduklarını ve ülkenin iç hukukunun kadınları şiddetten korumak için yeterli olduğunu belirtiyor.1 Bulgaristan’da sözleşmeye karşı çıkanlara göre İstanbul Sözleşmesi ülkenin geleneksel değerlerini yıkmaya çalışan bir Avrupa komplosuydu. Daha öncelerde üniversitelerde toplumsal cinsiyet çalışmalarını (gender studies) yasaklayan Macaristan, toplumsal cinsiyeti temel alan yaklaşımın “yıkıcı” olduğu ve göç politikalarının da olumsuz etkileneceği gerekçesiyle sözleşmeyi imzalamıyor.Bir başka örnek olan Hırvatistan “toplumsal cinsiyet ideolojisinin dahil edilmemesi”, “anayasal düzenin, evlilik tanımının etkilenmemesi” çekincesi koyarak sözleşmeyi onaylıyor.3

Türkiye’de de benzer fikirlerin sözcülüğünü üstlenen bir platform bu ortaklığı şöyle ifade ediyor:

“Müslüman olmayan ülkeler bile aileyi kutsal görerek İstanbul Sözleşmesi’ne hayır diyor. İslam ülkelerine örnek olan Türkiye’nin bu sözleşmeye bağlı kalması züldür. Türkiye’nin bir an evvel aileyi önceleyerek İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi gündemine alan Avrupa ülkeleriyle temas kurması gerekmektedir. Biz Macaristan kadar, Polonya kadar ailemize sahip çıkamıyor muyuz? Sözleşmeye karşı çıkanların AK Parti’ye karşı çıkıyormuş gibi gösterilmesi de çok yanlış. Letonya, Romanya, Slovakya da mı AK Parti’ye muhalefet olsun diye karşı çıkıyor? Hayır, buradaki ana mesele ailedir. Ailelerin yıkılmaması, eşcinsel sapkınlığın meşrulaştırılmaması için İstanbul Sözleşmesi kaldırılmalıdır.”

Genel olarak toplumsal cinsiyet temelli yaklaşım (özellikle eğitim müfredatının bu çerçevede düzenlenmesi konusunda) ve cinsel yönelim ibaresinin aile temelini sarsacağı ifade ediliyor. İstanbul Sözleşmesi her ne kadar bazı çevirilerin aksine orijinalinde “aile” değil “ev içi şiddeti” konu edinse de elbette ki şiddet üreten aile yapısını karşısına alır. Kadınların emeklerine ve bedenlerine el konulan en “makul” ve yönlendirilebilir yapı olan ve bu nedenle kutsal ilan edilen geleneksel aile yapısının sarsılması korkusu boşuna değil… Bu noktada sözleşmenin şiddet ile ekonomik, toplumsal eşitsizlik arasında kurduğu ilişki ön plana çıkıyor. İstanbul Sözleşmesi şiddete karşı öngördüğü mekanizmalar yanında şiddetin “eşit olmayan güç ilişkilerinin tezahürü” olduğunu kabul ediyor ve imzacı devletlere bu bilinçle eşitsiz ilişkileri ortadan kaldırmaya yönelik bütüncül politikalar oluşturma yükümlülüğü getiriyor.4 Eğitim müfredatından medya organlarına kadar geniş bir çerçeve belirliyor. Mevcut mevzuatların hiçbirinde yer almayan bu çerçeve elbette ki hem Türkiye’de hem Avrupa’nın çeşitli ülkelerinde erkek egemenliği ve sermayenin kırmızı çizgilerini tehdit ediyor. Din ve milliyetçilik gibi dinamikler de bu tehdide karşı üretilen tepkinin kalkanını oluşturuyor.

Sözleşmeyi İmzalatacağız ve Etkin Şekilde Uygulatacağız!

Tüm bunlardan çıkarılacak sonuçlardan biri İstanbul Sözleşmesi’nin kâğıt üstünde kalamayacak bir içeriğe sahip olduğudur. Etkin bir şekilde uygulanabilmesi toplumsal, ekonomik ilişkilerde köklü değişiklikler yapılmasına bağlıdır.

Dolayısıyla bizim için sözleşmeden vazgeçmemenin anlamı sözleşmenin yalnızca tekrar imzalanması değil içeriğinin özümsenerek etkin bir şekilde uygulanmasıdır. Bu doğrultuda başta sorduğumuz soruya dönersek; Millet İttifakı’nın iktidara geldiğimiz gibi sözleşmeyi yeniden imzalayacağız vaatleri bizim için ne anlama geliyor?

Evet, bize tepeden bahşedilmeyen, mücadele ederek imzalattığımız sözleşmeyi elbette yeniden imzalatacağız. Fakat anneliği vatani görev sayan, kutsal aileyi korumak için sözleşmeyi savunan düzen partileri liderlerinin vaatleri İstanbul Sözleşmesi’ni kâğıt üzerinde bırakmaya mahkumdur. Bizim mücadelemiz ise tıpkı İstanbul Sözleşmesi’nde ifade edildiği gibi eşit olmayan tüm güç ilişkilerini yıkana dek devam edecek…

Dipnotlar

[1] https://tr.sputniknews.com/20200726/istanbul-sozlesmesinden-cekilecegini-aciklayan-polonyada-protesto-gosterileri-1042529905.html

[2] https://serbestiyet.com/featured/istanbul-sozlesmesine-karsi-kimler-kimlerle-yanyana-37348/

[3] https://t24.com.tr/haber/sag-kanattan-siyasetciler-istanbul-sozlesmesi-ni-yanlis-yorumluyor,896046

[4] Kadına Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi