Halkın Seçeneği İçin: Demokrasi Konferansı’nda Buluşalım

Yeni bir toplumun inşası iyimser bir umuttan mı ibaret dersiniz?

Asgari müştereklerde buluşmak bir rüya mı? Demokratik, laik, özgürlükçü, halkçı bir ülkede yaşamak sloganik bir temenni mi sadece?

“Nasıl bir ülkede yaşamak istiyoruz” sorusu, cevabı somutlanmayacak soyut bir soru mu ki? Özlediğimiz, arzuladığımız, hak ettiğimiz ve layık olduğumuz insanca, onurlu ve güvenceli bir yaşam, bilinmeyen bir geleceğe hapsedilmiş uzak bir hayal mi? Memleketi yeniden inşa edecek, yeni bir ‘biz’i ve o biz’in ülkesini kurabilmek, bunca karanlığın içerisinde, ütopyanın kapılarını fazladan zorlamak mı sizce?

İki yol var önümüzde: Ya özlemlerimizi, arzularımızı, hayallerimizi, taleplerimizi, haklarımızı yine, başka bir bahara erteleyeceğiz ya da ütopyanın kapılarını birlikte aralayacak, yolu biz açacağız.

Aslına bakarsanız, gelmeyecek olan o başka baharı beklemek daha zor bir seçenek. Yolu açıp baharı birlikte örgütlemekse karanlığın içerisindeki o aydınlığa uzanıp çekip çıkaracağımız daha yakın bir ihtimal.

Demokrasi Konferansı Çağrısı

Şimdilerde bir çağrı dolanıyor ortalarda. Halkçı bir seçeceğin mümkün olduğunu fısıldayan, yeni bir ülkeyi birlikte yaratmaya davet eden bir çağrı…

Malum, ülkenin felakete doğru gidişatını değiştirecek olan sihirli bir değnekle gelecek bir kurtarıcı değil. Zaten, kimse kimsenin kurtarıcısı da değil ya. Bu gidişata dur denecek, başka bir memleket yeniden kurulacaksa, bu ancak ve ancak halkın kendi kaderini eline almasıyla mümkün olacaktır.

İşte bu çağrı, tam da şimdi, halkın kendi kaderini eline alma momentinde, ‘Ülkenin geleceğinde bizim de sözümüz var’ şiarıyla yola çıkarak, halkın kendi seçeneğini yaratmaya soyunan Demokrasi Konferansı’nın çağrısı.

Demokrasi Konferansı büyük ve uzun bir yürüyüşün başlangıcı. Ülkenin gidişatına asgari bir program ve ilkeler çerçevesinde ortaklaşarak müdahale etmek ve değiştirmek için yan yana gelen, yürüyüşe geçen kurucu bir irade.

Demokrasi Konferansı, memleketin dört bir yanında, irili ufaklı hak mücadelesi verenlerin bir araya gelip, itirazlarını, tepkilerini, ekmek özgürlük ve adalet taleplerini, ülkeyi yeniden kuracak bir program etrafında ortaklaştıracağı, alabildiğine zengin bir bileşimin, ötekilerin, ezilenlerin, halkçı güçlerin, halkın haklarının konferansı.

Kurarak ve Kazanarak İlerleyeceğiz

Demokrasi Konferansı, herkesin kendini kendi üslubu ve özgün talepleriyle özgürce ifade edip, özne olacağı, görünmezliğe hapsedilen gündemleri görünür kılacak, gündelik yaşamın siyasetini yapan, toplumsal dinamiklerin taleplerini toplumsallaştıracak, yeni bir toplumun kuruluşu için maddi bir zemin oluşturacak bir yürüyüşe davet.

Kurarak ve kazanarak ilerleyen bir mücadele hattının mayası. Türkiye’de demokrasi mücadelesinin yeni ve farklı bir aşamasının başlangıcı, yeni bir toplumun nüvelerini içeren bir birliktelik.

Demokrasi Konferansı, yukarıdan değil aşağıdan bir bakışı, sözü ve eylemi örgütleyecek, gündelik olanla içli dışlı, heterojen karşılaşmalarla inşa edilen geleceğe şimdiden kurulan köprü.

O heterojen zenginliği homojenleştirmeye, birbirine benzetmeye çalışmayan, mücadele dinamiklerini birbirine indirgemeden, araçsallaştırmadan, temel ilkelerle birbirine yaslanan, tüm mücadele dinamiklerinin deneyim ve birikimlerini esas alarak, birbirinden öğrenen, birbirine akıtan, esnek, kapsayıcı, özgün, yeni bir demokrasi anlayışı ve mücadelesinin kurucusu bir mecra.

Demokrasi Konferansı, hayır demenin, protesto etmenin ötesine geçerek, halk güçlerinin barajının nasıl siyasallaşacağı sorusunun ihtiyacından doğan bir sorumluluk alma çağrısı.

Yeni Bir Politikaya Davet

Statükocu, bürokratik, sorumluluk almaktan imtina eden pasifist bir politika yapma biçiminin karşısında, yeni bir politika yapma biçiminin, siyasal bir müdahalenin, odağın inşası.

Demokrasi Konferansı yürüyüşüyle yeni bir deneyim yaratıyor. Arayışçı, keşifçi çok yönlü bir tarzla yeni politik kanallar geliştirmeye, farklı mücadele biçimleri ve düzeylerine ön açmaya ve alternatif alanların inşasına girişmeye çabalıyor.

Demokrasi Konferansı, geçmişin kodları ve ezberleriyle bugünü inşa edemeyeceğini, yeni deneyimlere eski duygularla giremeyeceğinin ön kabulüyle, siyasal ufkun sınırlarını aşarak, dayatılan karanlığa karşı halkın susturulamayan itirazlarının akacağı meşru bir mecra, halkçı bir seçenek yaratmanın yolunu açmaya yöneliyor.

Demokrasi Konferansı, işte bu saiklerle henüz yaşamda yeşermeyi bekleyen, kurdukça kök salacak bir imkâna, halkın imkânına işaret ediyor.

Demokrasi Konferansı, söylediği sözün, başlattığı yürüyüşün, yapıp ettiklerinin sorumluluğunu alarak, bağımsız, kendi olabilen ve kendi kalabilen bir özne olarak, kendisinden başka kurtarıcı beklemeyenleri yola çıkmaya çağırıyor.

Parlamenter Sistem Bizi Kurtarır mı?

Malum, memleket kan ağlıyor. Ekonomi krizde. Devlet krizde. Siyasi iktidar yönetemiyor. Mafya-devlet-siyaset denkleminde kurulan suç, yolsuzluk ve yalan ilişkileri ortalığa saçılıyor. 

İrin bir kere akmayagörsün. Tüm kirli ilişkiler ardı ardına patlak veriyor. Dikişler tutmuyor. 

Krizlerin önü alınamıyor. İktidar koalisyonu kendi krizinden çıkış için saldırılarını artırıp, memleketi karanlığa doğru sürüklerken, faşizmin kurumsallaşması sürecine tempo veriliyor.

Öte taraftan mevcut düzenin, devlet ve sermayenin işleyiş yasalarının aynen geçerli olacağı, temsili demokrasinin, vaat siyasetinin, liderler kültünün geri çağrılacağı düzenin restorasyonunu savunan sandığı ve parlamenter demokrasiyi işaret eden güçlerin statükocu pozisyon alışı var. Öyle ya, zihinlerimiz en fazla parlamenter demokrasiyle çitlenmiş, ufkumuz daralmış, iktidar bilincimiz yitime uğratılmış vaziyette. 

Öyle olunca da ehven-i şere mahkûm edilmeye, en fazla parlamenter demokrasinin iyileştirilmesi veya güçlendirilmesini çıkış yolu olarak tahayyül etmeye meyil artıyor. Çünkü ülkede büyük bir çoğunluk bir an önce sihirli bir şeyler olsun ve her şey birdenbire iyi olsun beklentisi içerisinde.

Halkın Doğrudan Katılımı

Ne yazık ki küçük düzenlemelerin yaşantımızı mucizevî bir şekilde dönüştürme gibi bir etkisi yok. Parlamenter sisteme dönüşün böyle bir şeyi başaramayacağı birçok tarihsel acı deneyimle ortaya konuldu ve bu yüzden yeni bir şeyler denemeliyiz. Başka bir seçeneği yaratmalı, kendi seçeneğimizi inşa etmeliyiz. Sabırla ve inatla halkın kendi örgütlenmelerini yaratmalı, bunun için hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bugünkü düzenden çıkışın yegâne yolunun bu olduğunu unutmamamız gerekiyor.

Bizim katılımımızı dışlayarak, bizler adına söz söyleyen ve karar alan her türlü mekanizma bizim çıkarlarımızın önünde bir set görevi görecektir. Oysa bunun tersi de mümkün. Halkın doğrudan katılımı ile oluşacak bir halk iktidarı, halkın egemenliğini, demokratik hak ve özgürlükleri güvence altına alan demokratik bir cumhuriyetin, yeni bir toplumsal sözleşmenin kurulması mümkün. Bugün aslında gündelik yaşamdaki birçok deneyim bize bunun gerekliliğini hatırlatıyor.

Halk iktidarı, merkezinde halk meclislerinin olduğu, halkın seçtiği temsilcilerden oluşan bir kurucu meclis ve halkın geniş kesimlerinin katılımıyla hazırlanan ve halkoyuna sunulan kurucu bir anayasa temelinde gerçekleşebilir.

Halkçı bir iktidarda, demokrasi sadece “oy kullanma”ya indirgenmez.

Halkçı bir iktidarda, demokrasi, halk iradesinin, yaşamın tüm alanlarında ve iş yerlerinde kurulan yerel meclis aracılığıyla sözün yetkinin kararın halk meclisinde toplanmasıdır.

Halkın Barajı Var

Peki, ama halkın iktidarı neye dayalı olacak? Geniş halk kitleleri neden böyle bir şey yapsın ki? Cevabı basit. Aslında geniş halk kitleleri bilerek veya bilmeyerek bunu zaten yapıyor. Sokakta, işyerinde, evde, yaşam alanlarında süreklilik kazanmış talepler var. Halk bu taleplerle aslında gün be gün bu “barajı” inşa ediyor. İşçilerin çalışma saatleriyle ilgili talepleri, asgari ücret ile ilgili talepleri, iş cinayetlerinin önlenmesi ile ilgili talepleri… Örneğin kadınların şiddetin ve cinayetlerin önlenmesi, eşit işe eşit ücretlerin ödenmesi, toplumsal alandaki ikincil konumu inşa eden kurumların ortadan kaldırılması gibi talepleri… Örneğin İkizdere’de direnen köylülerin yağmalama politikalarının son bulması ile ilgili talepleri…

Bütün bunlar ve şüphesiz daha fazlası, aslında halk güçlerinin kendi yazgısını kendi eline alma taleplerinden kaynaklanıyor. Ve tüm bu taleplerin toplamı aslında halkın geniş kesimlerini ilgilendiren bir yeni anayasal düzeni dayatıyor. Bu anayasal düzen hareketine öncülük edecek bir siyasal hareketin olmaması temel bir sorun ve bizce Demokrasi Konferansı böyle bir misyon edinebilir. Konferans, ülkenin dört bir yanında direnen ya da direnişlerde çıkarları temsil edilen geniş kitlelerin demokratik bir düzene doğru yürüyüşüne öncülük edebilir.

Konferansın böyle bir anlama sahip olması, zorlama bir yakıştırma değil, bir tasarım hiç değil, mevcut toplumsal gerçekliğin bir ürünü, halkın çıkış arayışının bir sonucudur. Geniş bir bileşen skalasına sahip olan Demokrasi Konferansı, başka bir seçeneğin mümkün ve gerekli olduğunu herkese gösterecektir. Mücadelede ben de varım diyen herkesi, 24 Haziran’daki Demokrasi Konferansı’na omuz vermeye, geleceğin halkçı demokratik rejimini birlikte inşa etmeye çağırıyoruz. Ekmek, adalet, özgürlük!