Sinbo Direnişçisi Dilbent Türker: Asıl “Ahlaksızlar” Haklarımızı Gasp Eden Patronlardır

El Yazmaları’nın Notu: Pandemi döneminde patronlar kârlarını ikiye üçe katlarken işçi sınıfının en ağır çalışma koşullarına, açlık ve güvencesizliğe mahkûm edildiği günlerde, tüm bunlara karşı sendikalaşan ve Kod-29 kaldırılsın diyerek direnen Sinbo işçisi Dilbent Türker ile söyleştik. Okuyucularımızın ilgisine sunarız.

Merhaba, öncelikle direnişinizi selamlıyoruz. Pandemi ile iyice artan işçi düşmanlığı, hak gaspları, işten atmalar ve baskı ortamında yükselttiğiniz direniş güç veriyor. Biraz direniş süreci üzerine konuşmak isteriz. Aslında çok öncesinde bir direniş başlatmıştınız, kazanımla sonuçlandıktan sonra patronların adımları ile yeniden direnişe geçtiniz. Bu süreci anlatabilir misiniz?

Merhaba, öncelikle direnişimizin dayanışma ile büyüdüğünü, güçlendiğini belirtmek isterim. Mücadelemize omuz veren sizlere teşekkür ederim, var olun.

Bizler Sinbo fabrikasında çalışan işçiler olarak kötü çalışma koşullarına, iş cinayetlerine, keyfi uygulamalara, baskı ve mobbinge karşı anayasal hakkımızı kullanarak sendikalı olduk.

Kadın işçiler olarak fabrikada, taleplerimiz doğrultusunda iş durdurmalar gerçekleştirdik. Bu süreçte birçok arkadaşımız işten atıldı, o iş davaları devam etmekte.

Sendikal faaliyetimize her fırsatta saldıran Sinbo yönetimi salgın sürecini de adeta fırsata çevirdi. Salgınla birlikte çalışma koşullarımız daha da ağırlaştı. Aynı zamanda üretim daha da arttı. Başka ülkeler kapanma yaşarken Cumhurbaşkanı Erdoğan 18 Nisan 2020 de “Üretimde alternatif denince de ilk akla gelen yerlerden biri Türkiye olmaktadır” söylemi ile; çarklar dönsün diye salgını fırsata çevireceğini göstermişti. Bu durum işçi ve emekçileri ya ölüm ya işsizlik ikileminde bıraktı.

Sinbo patronu da buradaki mesajı alarak pandemi süresinde adeta üretim rekoru kırdı (EVSİD 2020 yılı %47 ihracat rekoru açıklaması yaptı). Biz Sinbo işçilerine ise daha çok performans dayatması, mobbing, düşük ücret ve zorunlu telafi çalışması dayatıldı.

Her gün, tek katlı 1 maske ile 10-12 saat çalıştırıldık. Hasta olabileceğini söyleyen işçilere izin verilmedi, mesai saati dışında test yaptıran ve pozitif olduğu ortaya çıkan işçilere temas eden işçiler teste gönderilmedi. Üretim alanlarına bir paspas dahi atılmazken lavabolarda da peçete, sabun ve hijyen yokluğu yaşadık.

Bu nedenle sendikalı, örgütlü olmanın gereğini daha fazla kavradık; sendikal faaliyetimizi sağlığımız ve haklarımız için hızlandırdık. Salgına karşı önlem alınsın, mobbingler ve insani olmayan performans dayatması son bulsun diyerek ses çıkarmamızdan rahatsız olan Sinbo yönetimi, Nisan ayında çıkarılan 7244 nolu yasa ile patronlara tanınan ücretsiz izin saldırısını devreye soktu. 14 Eylül’de 600 işçi içerisinde sadece TOMİS üyesi 6 işçiyi 2 ay ücretsiz izne çıkarıldı. Ardından 100’ü aşkın işçi alımı yapıldı.

Yani iktidar bir yandan çarklar dönsün, üretim daha da artsın derken aynı zaman da bu çarkların içerisinde can çekişen işçilerin sesinin kısılması için ücretsiz izin uygulamasını devreye soktu. Ücretsiz izindeki ilk ayımızda ücretsiz izne karşı hukuki süreç başlattık. 2 ay ücretsiz iznimiz bittikten sonra evlerimize tebligat göndererek bu sürenin 2 ay daha uzatıldığını bildirdiler.

İş başı yapmamız gereken 18 Kasım tarihinde direniş çadırı kurduk. Hak diye işçi sınıfına gösterilen açlık ve işsizlik sopası “ücretsiz izni” kabul etmeyerek “Ücretsiz İzin Hak Değil Hak Gaspıdır”, “Ücretsiz İzin Kaldırılsın”, “Sendikalı ve Güvenceli Çalışmak İstiyoruz” dedik. Direnişimiz dayanışma ile büyüdü ve TBMM’de soru önergelerine konu oldu. Ve Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı bu usulsüzlüğü denetlemek zorunda kaldı.

3 kadın işçi olarak devam ettirdiğimiz direnişimiz 31. gününde zaferle sonuçlandı. Sinbo patronunun ücretsiz izni kötüye kullandığı, sendikal faaliyeti engellediği yani anayasal suç işlediği tescillendi. Gelin görün ki ne bir yaptırım ne bir ceza uygulandı.


21 Aralık tarihinde iş başı yaptık. Sinbo yönetimi bizleri işçilerden uzak tutmak için izole bir bölümde çalışmaya zorladı. İtirazlarımız sonucu 3 arkadaşımızı kendi bölümüne aldırabildik. 3 kadın direnişçi olarak bu izole bölümde tehditlere, hakaretlere, baskıya, mobbing ve tacize maruz kaldık. Yani bu kez de Sinbo fabrikası içinde de direnmeye başladık.

Kameralar önünde tehdit ve hakarete maruz kaldığımızda da Sinbo yönetimine şikâyet dilekçesi yazdık. Şikâyet dilekçemiz iç edilerek, sanki şikâyetçi olduğum kişilere biz hakaret ve tehditte bulunmuşuz gibi yalan beyanla, işçileri yalancı şahitliğe zorlayarak hakkımda şikâyet dilekçesi oluşturuldu. Kameralara bakılması gerektiğini vurgulamama rağmen keyfi bir şekilde “bakmıyoruz” denildi. Ve beni 21 Ocak günü Kod-29 ile işten çıkardılar.

Çıkardıkları 7244 nolu yasa ile güya işten çıkarmalar yasaklanmıştı Kod-29 bu uygulamanın dışında bırakıldı. İşten çıkarmak değil tazminatlı işten çıkarmak yasaktı adeta. Patronlar Kod-29 istisnasını haksız hukuksuz bir şekilde; kötü koşullara karşı sesini çıkaran ve sendikalaşan işçilere dönük uyguladı. Tıpkı ücretsiz izinde olduğu gibi. Yalan belge hazırlayanlarla, yalancı şahitlik yapanlar hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduk. Ardından 25 Ocak günü yeniden direniş çadırı kurarak Kod-29’un kaldırılması için sendikamız TOMİS ile birlikte mücadele başladık.

Pandeminin başında, işten atılmaların yasaklandığı açıklanmıştı ancak süreç hiç öyle olmadı. Patronlar, Kod-29’u işçiler için sopa olarak kullandılar. 1 yılda bu maddeden atılan işçilerin sayısı 177 bini aştı. Bu işçi kıyımı ve Kod-29 üzerine neler söylersiniz?

Kod-29 bir ceza politikasıdır.

Kod-29, ahlak ve iyi niyet kuralına aykırı davranış demek. Bize göre “ahlaksızlık” insanca çalışmak isteyen işçilere Kod-29 u uygulayan patronlar ve onu besleyen yasalardır. İş ve sağlık güvencesi olmayan biz işçilerin canını, kârları uğruna hiçe sayanlardır.

Ahlaksızlık Kod-29 ile tazminat hakkımızı işimizi işsizlik ödeneğimizi gasp eden ve işçilik sicilimizi bozan, bizi yaşamdan da izole edenlerin yaptığıdır. Yasalar ile yasal hakkımızı engelleyenlerdir ahlaksızlar. İnsanca yaşamak ve çalışmak isteyen işçiler ahlaksız değildir.

Burada görüyoruz ki “ahlak” anlayışı bile sınıfsal.

Kod-29 ile işten çıkaran patron değil de işten çıkarılan işçi dava açtığında kendini ispatlamak zorunda bırakılıyor. Haksız bir şekilde işten çıkarılan işçilerin çoğu dava açamıyor çünkü mahkemeler yıllarca sürüyor. Mahkemeyi kazandığınızda dahi iş başı yaptırılma güvencemiz bulunmuyor.

Ama sonuçta bugün Kod-29’a karşı verilen birçok direniş var. Direnişlere sahip çıkılması ve direnişlerin ileriye taşınması gerekiyor.

Bizler sadece kendimiz için değil Türkiye işçi sınıfı üzerindeki sömürüye ve hak gasplarına karşı da direniyoruz.

Direnişler kazanırsa Türkiye işçi sınıfı kazanacaktır.

Kod-29 neredeyse en çok kadın işçileri etkiliyor diyebiliriz. İçerikteki “ahlaksızlık” vurgusu, kadın işçiler için daha fazla sorun yaratır nitelikte. Sinbo’da çalıştığınız bölümde kadınların yoğunlukta olduğunu biliyoruz. Kadın işçiler bağlamında Kod-29 üzerine neler söylersiniz?

Toplumsal cinsiyet eşitliği olmayan bir ülkede yaşıyoruz. Bu bağlamda “ahlak” kavramı kadınlar üzerinde daha da farklı algılanıyor haliyle. Pandemi sürecinde özellikle de okulların kapanması ile birlikte kadın işçiler ekonomik özgürlüklerinden vazgeçmek zorunda kaldı. Bu süreçte ücretsiz izin saldırısına kadınlar daha fazla maruz kaldı.

Kod-29 ile çıkarılmış bir kadın işçi bu kodun içerisindeki “ahlaksızlığı” çevresine, ailesine açıklamakta zorlanıyor. Hatta dava bile açmaya cesaret edemiyor bazıları. Çifte sömürüye maruz kalan, ucuz emek gücü olarak görülen, eşit işe eşit ücret alamayan kadın işçiler üstüne üstlük bir de Kod-29’un altında eziliyor, yargılanıyorlar.

Bizler kadın işçiler olarak, kadınlar nezdinde işçi sınıfına hem ücretsiz izne karşı hem Kod-29’a karşı mücadele edilebileceğini gösterdik. Hem sistemin ahlak kavramına hem bu kavramın uzantısı patronlar hem de bunun yansıması olan ahlak bekçisi topluma gereken cevabı mücadele ederek, direnerek verdik veriyoruz.

Son olarak, 1 Mayıs’a yaklaşırken direnen bir işçi olarak neler iletmek istersiniz okuyucularımıza?

1 Mayıs engellenemez. 1 Mayıs Emek, Dayanışma ve Mücadele Günü’nde Türkiye’de direnen işçiler olarak işçi sınıfına yol göstereceğiz.

Açlığa, işsizliğe ve güvencesizliğe mahkûm edilmeye çalışılan işçilere intihar değil mücadelenin, direnmenin çözüm olduğunu göstereceğiz.

İşçileri, emekçileri haklarımız ve geleceğimiz için taleplerimizi haykırmaya, 1 Mayıs’ta alanlarda olamaya davet ediyorum.

1 Mayıs’ta alanlara, topyekun saldırılara karşı topyekun mücadeleye.