“Komünistlerin Aptallığının Komünizme Karşı Kullanılabilecek Bir Argüman Olduğunu Düşünmüyorum” – Ronald M. Schernikau

El Yazmaları Notu: Doğu ve Batı Almanya’nın “birleşmesi”nin -esasında ABD/NATO desteğiyle Batı Almanya’nın Doğu’yu yenip içermesinin- 30. yıldönümündeyiz. Bu vesileyle yıkılış döneminin sıcaklığıyla yapılmış olan konuşmanın metnini siz değerli okuyucularımızla paylaşmak istedik. Ronald M. Schernikau siyasi duruşu nedeniyle bugün Federal Almanya’da halen pek bilinen ve anılan bir yazar değil. Konuşması gibi kendisi de bir nevi anakronik bir figür idi. Onu kısaca tanıtmak amacıyla giriş kısmına Peter Nowak’ın bir yazısından kısa bir bölüm de eklediğimiz çevirimizi siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.

 

Ronald M. Schernikau’nun hayatı bir roman yazarının dâhiyane hayal ürünü olarak algılanabilir. Çocukken annesi tarafından bir bagajda Alman Demokratik Cumhuriyeti’nden (ADC) Alman Federal Cumhuriyeti’ne (AFC) götürüldü. AFC’de ikisi de kendilerini gerçekten sürgünde olarak gördüler ve yurtdışındaki komünistler gibi yaşadılar.

Erken gençlik döneminde genç Ronald, Alman Komünist Partisi’ne katılır, komünist gazetelere yazar ve çok geçmeden pek sevdiği ADC’ye daha yakın olabilmek için Batı Berlin’e taşınır. Sonunda ADC vatandaşlığını almayı başaran son AFC vatandaşı olur. Son ADC yazar kongresinde ADC’yi savunan çok dikkat çekici bir konuşma yapar. ADC’nin olduğu değil, olabileceği hali savunur. Bu konuşmada çokça alıntılanan, “komünistlerin aptallığının komünizme karşı bir argüman olamayacağı”nı söyleyen cümle de geçiyor.

O zamanlar Peter Hacks dışında Schernikau’un ADC’ye olan övgüsünü kimse duymak bile istemedi. Sonuçta o zamanlarda herkes bütün kapitalizme (Almanya’nın bütünleşmesine gönderme-ç.n.) yerleşmeye çalışıyordu. Ronald M. Schernikau ADC’den sonra sadece bir yıl iki hafta hayatta kaldı. 20 Ekim 1991 günü 31 yaşındayken AIDS nedeniyle hayatını kaybetti. Ölmeden kısa süre önce anıtsal eseri “legende”yi (efsane) bitirebildi. Bu kitap nedeniyle Schernikau bugün, yaşadığı zamanlardan daha fazla konuşuluyor. [1]

 

1-3 Mart 1990’da Gerçekleşen Alman Demokratik Cumhuriyeti Yazarlar Kongresindeki Konuşma

Bayanlar ve Baylar,

Biri bir şey bilir, başkası başka bir şeyi. Ben Ronald M. Schernikau, Batı Berlin’den geliyorum. 1 Eylül 1989 itibariyle ADC vatandaşıyım; üç kitap yayınladım ve komünistim.

Komünistlerin aptallığının komünizme karşı kullanılabilecek bir argüman olduğunu düşünmüyorum. Honecker’in[2] iyi kral olma çabası, her ne kadar küçük ve zavallıca olduysa da, bu, mutabakata varma çabasıydı. Honecker yönetimindeki ruhsuzluğun terörüyle ilgili büyüleyici olan benim için her zaman bu net his idi: Eğer istediklerini yapmalarına izin verilseydi, bu en zekilerin toplanması olurdu. Hayır, daha fazlası: Bu, şimdiden, terör aracılığıyla yapılan bu toplantıdır.

ADC neden övülmek istemedi ki? Hiçbir zaman anlayamayacağım bunu. Muhaliflerin Batı kitaplarında hep sadece gelecekle ilgili korkunç şarkısını okudum. Hepsinin önünde eğiliyorum. Onların tecrübesine karşın bir “ama” yoktur.

Ama o fikir birliği vardı işte. Tahmin ediyorum ki, hepiniz bu fikir birliğini küçümsemişsiniz. Çünkü ondan besleniyordu hepsi. Onların konuşmalarını bu kadar hünerli yapan o fikir birliğiydi. Onların çocuk kitapları çok neşeli, onların boş mısraları çok heyecan vericiydi. AFC 40 yıl boyunca tek bir boş mısra üretmedi. – Artık cümleler değil, boş mısralar kullanma yeteneğinin savunulması gerek. Fikir birliği olmadan boş mısra olmaz. Neden herkes katıldı? Çünkü sosyalizm vardı.

Öğretmenlerinin hayal gücü kıtlığından etkilenmek kişinin kendi suçudur.  Komünistlerin aptallığı insanları antikomünist yaptıysa… O halde, bu onların en feci hatasıydı.

ADC’nin son döneminin tiyatro oyunları şu temel üzerine kuruldu: Herkesin bahsettiği düşman eksikti. Çocuklar düşmanı yalnızca kralın başarısızlığının mazereti olarak bildiler. Sonunda ona artık güvenmiyorlardı ve oyuncular masada dans etmek zorundaydılar. Cevap buydu: İyi bir kral yoksa kötü bir kral istiyoruz. Düşman her zaman her şeyden sorumlu olduğu için, düşmanın sınırda durduğunu unutup sonunda onu ülkeye getirdiler. Düşmanın gerçekten var olduğunun anlaşılması, ülke yok olmadan gerçekleşmeyecek artık.

Politika hakkında konuşmak zorunda kalmamak için Batı, ahlâkı geri getirdi –  bu çok eski bir hokkabazlık. Bütün farklı görüş açıları içinden en yürek sızlatanı seçtiği için ahlâk kendisini eylemden muaf kılar ve bu kadar sevilmesinin nedeni tam da budur. Bir süreci ahlâkileştirmek onu içerikten yoksun bırakmak demektir. Erich Honecker ile böyle oldu. Wandlitz’deki[3] pejmürde kanepeleri gösterirken Batı gazeteleri sırıtışını zor bastırıyor.

ADC gazeteleri ayrıcalıklı iktidarın sonunu talep ettiğinde, zafer gerçekleşmiş durumdaydı. Çünkü onun yerine ne geçebilirdi ki? Yayınevlerinde çalışanlar uslu bir şekilde işletmelerde demokrasi artı Batı şirketlerinin katılımını talep ettiler. Yurttaşlık eğitimi gerçekten bu kadar kötü müydü?

Düşmanın zaferi beni üzmüyor. Yenilgi yenilgidir, bu meseleler sadece bir asrın meseleleridir. Beni şaşırtan ise Batı’ya yol veren topyekûn savunmasızlık, komünistlerin râzı olan, sanki kendiliğinden anlaşılan geri çekilmesi, komünistlerin özyıkımı. “Tüm inancımı kaybettim! demek oluyor ki, Batı’ya tamamen teslim olmaya hazırım.” Honecker devrilir devrilmez üniversiteler Marksizm’i tasfiye etti, DEWAG[4] (en azından) David Bowie reklamı yapıyor, FF[5] yıldız falları basıyor ve yazarlar okurları için bir danışmanlık dairesi ya da direk bir SPD (Sosyal Demokratik Parti) kuruyor. Tarih kitaplarını nerede bıraktılar? Komünistler kendi yayın evlerini hediye ediyor, Macar hükümeti ülkesinde bir CIA radyo istasyonu kuruyor ve ADC Yazarlar Birliği devletten aldığı desteği protesto ediyor. Hepsi delirdi.

ADC, gazete editörlerinin serbest bırakıldıkları zaman daha akıllı gazeteler değil, daha aptal gazeteler yaptıklarını kanıtladı. Eskiden gazetelerde bir şey yazmıyordu, şimdi ise yanlış şeyler yazıyor. Dünya bizi böylesine korkunç seçeneklerle karşı karşıya bıraktığında absürt davranıyor; ama eğer seçmek zorundaysam, ilk durumu seçerim.

ADC kendini savunmasız bıraktı. Sistematik bir şekilde, göz göre göre. Nihayet Batı’daki solcuların tecrübelerinden faydalanabiliriz! Bu demek ki, bu tecrübelere acı bir şekilde ihtiyacımız olacak. Sendikayı talep eden, işveren derneğini alacak. Video kayıt cihazını isteyen, video filmlerini alacaktır. Batı’nın rengârenkliğini isteyen Batı’nın çaresizliğine kapılacaktır. Muz yemek isteyen[6] siyahların açlıktan ölmesine izin verecek. Avrupa’nın bölünmesini aşmak isteyen herkes Batı’nın galip gelmesini kabul etmek zorunda.

Bayanlar ve Baylar,

Batı’nın her bir sakininden talep ettiği teslimiyet derecesinden henüz haberiniz yok. Şimdiden idrak ettiğiniz budur: Batı güçlüdür. Kötü hükümetinizin iyi işlerini desteklemek yerine o hükümetin düşmanlarını ülkeye getirdiniz. Kendinizi Spiegel dergisinden birkaç yeşil çocuğun karşısında tamamen çaresiz olan bir kültür bakanına verdiniz – ne kadar iğrenç bir yenilgi.

Geri dönüş stratejisi başarılı oldu. Batı galip geldi. Galip geldi, çünkü onun iktidar biçimleri sosyal demokratlaştı. Geç kapitalist ekonominin varlığı için artık bir gerekçelendirmeye gerek duyulmuyor. Onun mekanizmaları işliyor, onu istesek de istemesek de. Dünya Bankası’na karşın bir merkez komitesi ne kadar anakronik duruyor – aynı zamanda tek anlamlı şey de o. Schalck-Golodkowski son enternasyonalist idi, onun sonu Batı’da parti bürosunun sonudur, orada komünist yayın evlerin sonudur, eskiden kaldığım yerin sonudur. Bu bir acıdır, bu acıya karşı soğuk davranmaya belli bir hakkınız vardır; fakat o acıya ilginizi çekmek isterim sadece. Neredeyse harabe olan bürolarını terk etmeyi reddeden kimi Batı Berlinli bölge başkanları vardı.

Honecker’den sonraki yönetimin aptallığı bize yine reddedebileceğimiz bir zaman verdi. Batı Berlin’deki kitapçılarda hainler birbirine rastlıyorlar.

– O, buradasın.

– O, buradasın.

– Sonsuza dek?

– Evet. Sen de mi? Sonsuza dek?

– Evet.

Sonra utanarak birbirlerinden ayrılıp, bir kitabın sayfalarını karıştırıp hızlıca kayboluyorlar.

Tekrardan sıkıcı sorularla uğraşmak zorunda olacağız. Mesela: Pislik hangi şekilde kafalara giriyor? Sanatçılar yalnız olacaklar ve yavaş yavaş bunun farkına varmaya başladılar.

Çalışmalarımda ilgimi çeken tek şey: Bir şeyi övebilmektir. Olumsuzluktan nefret ediyorum.

9 Kasım 1989 günü Almanya’da karşı devrim muzaffer oldu. Bu idrak olmadan gelecekte kitap yazılabileceğini zannetmiyorum.

Teşekkür ederim.

 

Bu yazı Almancadan Türkçeye El Yazmaları için Max Zirngast tarafından çevrilmiştir. Orijinali için: http://www.schernikau.net/essays/index1.html

[1]     Bu yazının tamamı için bakınız: https://www.freitag.de/autoren/peter-nowak/wenn-kommunisten-schoener-scheitern

[2]     Erich Honecker: Yıkılan Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin son dönemindeki lideri (ç.n.)

[3]     Wandlitz ADC elitinin yaşadığı bölge idi. (ç.n.)

[4]     ADC’nin reklam ve ilan kurumu-ç.n.)

[5]     ADC’de bir dergi (ç.n.)

[6]  Duvar yıkıldıktan sonra Doğu’dan gelenlerin ilk isteklerinden bir tanesi Batı mağazalarındaki muzlar idi. (ç.n.)