Korona Virüsü Zamanlarında Emek-Maurizio Coppola

 El Yazmaları’nın notu: Korona virüs yayılmaya devam ediyor. Çin’den sonra en yüksek ölüm sayısının yaşandığı ve ölüm oranlarında birinci sırada yer alan İtalya’da hükümet tedbir adı altında bir dizi kararnameler yayınladı. Bu kararnameler, görüldüğü kadarıyla halk sağlığının korunmasından ziyade sermayenin çarklarının aksamadan dönmesini hedefliyor. İtalya’daki korona virüs salgını altında işçi sınıfının durumunu anlatan ve Potere al Popolo (İktidar Halka Partisi) üyesi Maurizio Coppola tarafınan kaleme alınan makaleyi okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz. Aynı anda hem Re:volt Magazine hem de El Yazmaları sitesinde yayımlanmak için kaleme alınan yazıyı Evrim Muştu Almancadan Türkçeye çevirdi.

COVID-19 pandemisi ortaya çıkmasıyla beraber İtalyan hükümeti, geçtiğimiz 20 gün boyunca her gün yeni bir kararname çıkardı. Bu kararnameler “virüsün ülkenin tamamına yayılmasına karşı alınan acil tedbirleri” kapsıyordu. 5 Mart kararnamesinde ilk olarak Lombardiya bölgesi ve Kuzey İtalya’nın 14 kenti “kırmızı alan” ilan edildi. Bu bölgelerde yaşayan 16 milyon insan, o zamandan bu yana sadece işe gitmek ve alışveriş yapmak için evlerinden çıkabiliyorlar. 9 Mart’ta bütün İtalya’da OHAL ilan edildi ve 21 eyalet yasak bölge olarak ilan edildi. O tarihten itibaren İtalya’daki bütün okullar kapalı ve dükkanlar saat en geç akşam saat altıda kapatmak zorunda. Bununla birlikte belirtilen önlemlere uymayanların sayısı oldukça yüksekti: 1 metre güvenlik mesafesi uygulanmıyor; birçok bar saat altıdan sonra da açık ve gençler oldukça yoğun biçimde sokaklarda görüşüyorlardı.

Bu durum karşısında Başbakan Giuseppe Conte 11 Mart’ta halka seslenerek yeni ve daha sıkı kararnamelerin alınacağını duyurdu. Conte, televizyon konuşmasında kısaca şunlar ifade etti: “Geçici olarak ve en azından 25 Mart’a kadar bütün ekonomik faaliyetler durdurulacak ve eczaneler ve marketler hariç bütün işletmeler kapatılacaktır. Böylece temel gıdalara ulaşılmasının sürekliliği sağlanacak.” Böylece mottomuz Tutti a casaHerkes evde kalacak oldu. Virüsün yayılmasını önlemek için yapılacaklar gerçekten bunlar mı? Ve herkes gerçekten evde kalabilir mi?

Herkes Evinde, İşçiler Hariç 

Son kararnameye yakından baktığımızda ise sadece eczanelerin ve marketlerin değil, fiilen bütün üretim aparatının çalışmaya devam edeceği anlaşılıyor. Çalışması durdurulan alanlar ise sadece perakendecilik, gastronomi (barlar, restoranlar, dondurmacılar, pastaneler) ve kişisel bakım hizmetleri (berberler ve güzellik salonlar). “Hijyenik standartlara saygı duyarak” (tabi ki!) çalışmaya devam edecek alanlar ise şunlar: Yemek siparişleri, bankalar ve finans kurumları, sigorta şirketleri, postane, tarım ve çiftçilik ile gıda üretimi ve buna bağlı olan bütün üretim zinciri (tarım ürünleri ve yan sanayi işletmeleri).

Üretim faaliyetleriyle ilgili İtalyan hükümeti -henüz emir olmasa da- şöyle tavsiyelerde bulunuyor: İşin evden yapılması, tatil haklarının kullanılması (zorunlu tatil, yani asıl tatil zamanında çalışmak zorunda olunacağı anlamına geliyor!); toplu sözleşmelerde belirlenen sosyal önlemlerin (oldukça bulanık!) yürürlüğe girmesi ve sağlık tedbirlerinin alınması (sabit çalışma alanları; maske ve eldivenlerin dağıtılması; iş yerinin düzenli şekilde temizlenmesi ve dezenfekte edilmesi). Ancak bunlar önerilerdir, emir değildir.

Üretimin Sürekliliğini Sağlamak

Bu acil kararnameler ile İtalyan hükümeti mümkün olmayan bir denge kurmaya çalışıyor: Bir yandan virüsün yayılmasını önlemek için insanların hareket etme özgürlüğünü oldukça kısıtlıyor; öbür yandan ise virüs gündeme gelmeden önce bile krize sürüklenmiş olan şirketlerin ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyor. Üstel şekilde artan hasta sayılarına rağmen son günlerde birçok şirket, ekonominin gidişatı hakkında yorumlar yapıp üretimin her ne olursa olsun devam etmesinin altını özellikle çizdi. Bu şirketlere ait olan İl Sole 24 Ore gazetesinde şunu okuyabiliyoruz: “Sermaye birliği Confindustria’nın tavsiye ettiği çözüm öz-denetimin ve üretimin devam etmesidir”. Açıklama, rekabet yeteneğinin azalmaması adına, “Şirketlerin açık durması ve üretimin ve serbest meta dolaşımının sürekliliği şarttır” diye devam ediyor. “Üretim zincirlerini durdurmak pazar paylarının düşmesi ve ihracat eden şirketlerin kapanması anlamına gelir. Bu olduğu takdirde yurtdışına verilecek sinyal üretim kapasitenin düşük olmasıdır ve bu açığı kapatmak kısa vadede mümkün değildir. Üretimin durdurulması büyük bir hatadır ve sonumuz olacaktır. Rakiplerimiz bu zayıf anımızı kullanarak saldırıya geçmiş durumdalar.”[1]

Sağlık Yerine İş?

Demek ki İtalya’da üretim yapılmaya devam edilecek. Fakat “üretimin görülmeyen yerleri” ne durumda? İlk olarak sağlık alanında çalışan emekçilere bakmak gerek. Virüs ortaya çıktığından beri medyada sağlık alanında çalışan emekçilerin kahraman hikâyeleri anlatılıyor: 18 saatlik çalışma günleri, istirahat günleri yok, bulaşma tehlikesinin sürekli yüksek olması vs. Sağlık emekçileri ise bu hikâyeleri reddediyorlar, çünkü söz edilmesi gereken şahsi çabaları değil, İtalyan sağlık sisteminin –finans kaynaklarının eksikliği ve son dönemde gerçekleştirilen yapısal reformlar gibi- yapısal eksikleridir. Bunlardan dolayı sağlık emekçileri insanüstü çabalar sarf etmek zorundalar. Emekçiler aynı zamanda kişisel tedbirlerin alınmamasının yanı sıra yoğun bakım istasyonların dolu olmasından, bundan dolayı hastaların hastanenin diğer alanlarında tedavi edilmeleri gerektiğinden ve ortaya çıkan ekstra maliyetlerinin hastalara kesildiğinden, doktorların ve hemşirelerinin eksik olmasından ve bu eksikliğinin tıp öğrenciler aracılığıyla giderilmeye çalışılmasından bahsediyorlar.

Emeğin bu şekilde prekarize edilmesi sadece hastanelerde çalışan sağlık emekçilerinin sorunu değil. Confindustria “bu dönemlerde fabrikalar en güvenilir mekânlardır çünkü fazlasıyla tedbirler alınmıştır” dese de, işçiler bu duruma bu şekilde bakmıyorlar.[2] Bir işçinin dediği gibi “Virüs fabrika kapılarının dışında durmuyor”. Birçok üretim sektöründe, ülkenin geri kalanının felç olmasına rağmen çalışmalar yoğunlaşmıştır. Lojistik sektöründeki bazı şirketlerde sipariş sayısı büyük ölçüde arttı, örneğin Amazon’da. Bunun nedeni, insanların evde kalmak zorunda kalmalarından dolayı tüketmek için daha fazla zamanları olmasıdır. Bununla birlikte Amazon’a ait işyerlerinde sağlık tedbirleri alınmamış, işçiler için kişisel koruma önlemlerini garanti eden mekanizmalar kurulmamıştır. Ancak Amazon’un Piyemonte eyaletinde bulunan Torrazza deposunda bir işçinin Korona virüsü kapmasından sonra işyerleri temizlenip dezenfekte edildi ve bazı işçiler karantina altına alındı.

Bazı çağrı merkezi şirketlerinde ise iş artmış durumda. Bu her şeyden önce kamu kurumlar tarafından görevlendirilen ve ekstra hizmetler sunan şirketler için geçerlidir. Napoli’de bulunan bir çağrı merkezinde bazı tedbirler alınmış durumda (sabit bir bilgisayarla çalışmak, 1 metrelik güvenlik tedbirinin alınması vs.); bazılarında ise alınmamış durumda (lavabolardaki sabun ve dezenfektan eksikliği). Bazı tedbirler ise absürt kategorisine kayıyor, misal “gereksiz insan kalabalığını önlemek” adına kaldırılan ortak kahve makineleri gibi. Bu çağrı merkezindeki işletme görevlileri işçiler tarafından yapılan evde çalışma önerisini halen reddediyorlar. Öbür yandan işçiler artan iş yoğunluğundan dolayı fazla mesai yapmak zorundalar.

Prekaryaya, yani sözleşmesiz, güvencesiz ve dolayısıyla sosyal sigortasız çalışanlara bakacak olursak görülen tablo felakettir: Özellikle yaşlı insanlara bakan çalışanlar hastalığın bulaşma riskinden dolayı çalışamıyorlar; serbest çalışanlar işsizliğe karşı sigortalı olmadıklarından ve smart working[3] mümkün olmadığından gelirsiz kalmak üzereler; (özellikle şehirlerdeki) turizm sektörüne ait barlarda, restoranlarda veya diğer “tedarikçi işletmelerde” çalışan sözleşmesiz genç işçiler bir günde işten çıkarıldılar. Hükümetin çıkardığı kararnameler bu sorunlara hiçbir çözüm getirememektedir.

İsyanın Biçimlenmesi

Alınan sağlık ve sosyal tedbirleri yetersiz bulan işçilerin sayısının gittikçe artmasıyla beraber grevler de artıyor. Bu durum en yoğun biçimde lojistik sektöründe ve virüsün yayıldığı eyaletlerde görünüyor. Çoğu zaman konu sadece sağlık tedbirlerinden ibaret değil. Mantova şehrinde bulunan Corneliari lüks tekstil üretim fabrikalarında işçiler sadece sağlık tedbirlerinin gerçekleştirilmesini değil, aynı zamanda hayati ürünleri üretmeyen fabrikalarının geçici olarak kapatılmasını talep ediyorlar. İşçilerin bu spontane protestoları, Confidustria tarzı sermaye gruplarının ne olursa olsun üretimin sürekliliğini korumaya çabalarını -her şeyden önce işçilerin sağlığı diyerek- sınırlamakta.

Sermayenin kuruluşlarına nazaran CGIL, CISL ve UIL gibi büyük işçi sendika birliklerinin bu aralar pek bir sesleri çıkmıyor. Metal işçilerinin sendikaları olan FIOM, FIM ve UILM ise işçilerin taleplerine uyumlu bir şekilde fabrikaların 22 Mart’a kadar kapalı olmasını ve “iş yerlerinin dezenfekte edilmesini ve gereken tedbirlerinin alınmasını” talep ediyor. Taban sendikalarına ait olan USB ise 32 saat süren grev ile “pandemiye karşı mücadelede merkezi alanlar hariç bütün sanayi üretiminin geçici olarak durdurulmasını” talep ediyor. SI COBAS ise derhal bütün İtalya’yı kapsayan bir acil seferberliğin örgütlenmesini ve iş bırakılmasını talep ederek hükümet ve Çalışma Bakanlığını müzakere masasına çağırıyor.

Korona virüsü krizi, şirketlerin üretime devam edilmesinde ısrarlı olması, öbür yandan işçilerin kendi sağlığını düşünüp işyerlerinin ve sosyal güvencenin korunması için mücadele etmesinin gösterdiği üzere fiilen sermaye ve emek arasındaki çelişkiyi daha görünür hale getirip kızıştırdı. Grevlerin sonucu henüz belli olmasa da açık olan şudur: İşçiler bu krizin faturasının kendilerine kesilmesine karşılar. Kendi sağlıkları, iş güvenliği ve sosyal güvenceleri için ödeme yapmaktan bıkmış durumdalar. Önümüzdeki sürece bakarak şunu diyebiliriz: Korona virüsü kontrol altına alındıktan sonra bile bu mevcut çatışmalar sürecektir.

 

[1] Nicoletta Picchio, Imprese decisiva la continuità aziendale, ilsole24ore, 12.03.2020, s. 2.

[2] İşçilerin mücadelesiyle ilgili bilgiler bir yandan gazetelerden ve sendikalardan alınırken, öbür yandan ise Potere al Popolo (İktidar Halka Partisi) tarafından açılan kırmızı telefonu arayan insanlardan alınmıştır. İşçiler bu kırmızı telefonu arayıp sağlık tedbirlerin alınmasına veya iş yerlerinde yeterince güvenlik tedbirlerinin alınmamasına dair teşhirde bulunabilirler. Potere al Popolo’nun avukatları ve aktivistleri, bir şirketin yasal olarak ne yapması gerektiği ile işçilerin nasıl örgütlenebileceği ve harekete geçebileceği hakkında bilgi sağlar. Şimdiye kadar yüzlerce olay belgelenmiştir.

[3] Akıllı teknolojiler (telefon, saat, cihazlar) ile performans dayalı esnek çalışma modeli.

 

Türkçeye Evrim Muştu tarafından çevrilmiştir.