Rosa Luxemburg ve “Rus Devrimi Üzerine”

El yazmaları’nın Notu: 15 Ocak 1919’da karşı devrimci güçler tarafından Karl Liebknecht ile birlikte katledilen Rosa Luxemburg’un 101. ölüm yıldönümü vesilesiyle mini bir dosya içeriği hazırladık. Bu dosya içeriğinde Rosa Luxemburg’un devrimci teoriye yaptığı katkının yanı sıra, onun devrimci yaşantısı ve az bilinen iç dünyası ile ilgili içerikler yer alıyor.

Bu içeriklerden ilkinde Murat Çakır’ın Rosa Luxemburg ve “Rus Devrimi Üzerine” makalesini siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Yüzyıl’ın devrimcileri, sosyalistleri ve komünistleri günümüzün siyasî, toplumsal, bölgesel ve küresel sorunlarının çözümüne yönelik tartışmalarında giderek daha sık Rosa Luxemburg’un metinlerine başvuruyor, eserlerinden alıntılar yapıyorlar.

Rosa Luxemburg’un düşünce ve eylemleri şüphesiz demokrasi ve barış isteyen, “başka bir dünya mümkün” söylemini önemseyen, aynı zamanda arayış için-de olan genç kuşaklar için de enerjik, motive edici ve heyecanlandıran bir kaynak olmaya devam ediyor hâlâ. Ama bununla birlikte farklı sosyalist ve komünist akımlar arasında yürütülen tartışmalarda Rosa Luxemburg’un düşünsel mirasının özü – istenilmeden olsa da – yabancılaştırılmaya devam ediyor.

Bu durumun Türkiye özelindeki en önemli nedenlerinden birisinin Rosa Luxemburg’un eserlerinin yetersiz, parçalı, eksik ve kısmen manipülatif tahrifatlı çevirileri olduğunu söylemek mümkün.

Bilhassa 1918’de kaleme aldığı ve ölümünden sonra Paul Levi tarafından yayımlanan “Rus Devrimi Üzerine” başlıklı el yazması, ki ilk kez tarafımızdan Türkçeye çevrilmiştir,[1] okunup okunmamasından bağımsız ve çoğu kez başka yazarların el yazması üzerindeki görüşleri temelindeki bilgilerle ele alınmış ve tartışmalarda alıntılanmıştır.

Aslına bakılırsa “Rus Devrimi Üzerine” başlıklı el yazması tek başına Rosa Luxemburg’u ölümsüzleştirmeye yetmektedir. Rusya’daki devrime duyduğu büyük sempati ve devrimin gidişatına yönelik derin kaygılarıyla kaleme aldığı el yazması hem Lenin’e, Bolşeviklere ve Sosyalizme kararlı bir biçimde sahip çıkıyor, hem de emperyalist Birinci Dünya Savaşı koşullarındaki dönemin marksist Zeitgeist’ını yansıtıyor. Ancak metnin popülaritesine neden olan içeriği değil, yayımlanış nedeni ve biçimi, farklı yorumlanması ve ilk yayımından bugüne kadar farklı çıkarlar, ideolojik çatışmalar ve farklı dönemlere hakim olan yaklaşımlar temelinde reel sosyalizmin hükümetlerindekilerden, kapitalist ülkelerdeki komünistlere kadar devrimci hareketler arasındaki tartışmalardır. Rosa Luxemburg’un demokrasi ve devrim anlayışı, toprak reformu ve milliyetler sorunu hakkındaki görüşleri günümüzde de hararetli tartışmalara neden olmaktadır.

Rosa Luxemburg’un ilgi odağı hâline gelmesine neden olan bir başka olgu da, kısmen Lehçe kaleme alınmış, ama bir köşede unutulan makalelerinin zaman içerisinde ortaya çıkıyor olmalarıdır. Tüm bunların üstünde duran Lenin ile polemiği de düşünülürse, Rosa Luxemburg’un daha uzun bir süre sosyalist ve komünist hareketler içerisinde tartışmalara neden olmaya devam edeceği söylenebilir. Kanımızca tartışmaların otantik metinler üzerinde yürütülmesi ve kaleme aldığı düşüncelere varış süreci üzerine bilgilerin paylaşılması her açıdan ufuk açıcı olacaktır. O nedenle Belge Yayınları’nın Rosa Luxemburg’u Türkçeye kazandırma çabaları son derece anlamlı ve sosyalizm mücadelesine verilen önemli birer katkı olarak da teşekkürü hak etmektedir.

* * *

“Rus Devrimi Üzerine” ne zaman, nerede ve nasıl yazıldı, nasıl yayımlandı?

Rosa Luxemburg’un defalarca hapis cezasına çarptırıldığı biliniyor. Gene 8 Temmuz 1916’da Leipzig polis teşkilatına ulaşan bir emir, Rosa Luxemburg’un 10 Temmuz 1916’da tekrar tutuklanmasına ne-den olur. Berlin polis müdürü tutuklama emriyle ilgili olarak şöyle yazar:[2] “Luxemburg’un, Sosyal Demokrasinin aşırı-radikal kanadının en tehlikeli ve en etkileyici ajitatörlerinden olduğu şüphe götürmez.”

Önce Berlin, ardından Wronke[3] ve nihâyetinde 1917 yazında Breslau hapishanesine gönderilen Rosa Luxemburg, el yazmasına 1918 Eylül’ün-den itibaren başlar. Bunun nedenlerinden birisi, Spartacus Mektupları yazı kurulunda Brest-Litowsk Barışına yönelik eleştirel yaklaşımına karşı çıkılmasıydı. Spartacus Mektupları’nın 1918 Eylül’ündeki ikinci sayısında »Rus trajedisi« başlıklı makalesi, yazı kurulunun bir notu eklemesiyle yayımlanınca, hiddetlenen Rosa Luxemburg detaylı bir makale yazmayı kararlaştırmış ve kendisini ziyaret eden Paul Levi aracılığıyla bunu yazı kuruluna bildirmişti.

Yazı kurulunun Ernst Me-yer’e yazdırarak eklediği not şöyleydi:[4]

“Makale, bizlerde de yaygın olan kaygılara değinmektedir – Bolşeviklerin öznel tavırlarından değil, nesnel durumlarından kaynaklanan kaygılara. Makaleyi öncelikle çıkarımı nedeniyle yayımlıyoruz: Alman devrimi olmaksızın Rus devriminin kurtuluşu, bu dünya savaşında sosyalizmin umudu olmaz. Sadece tek çözüm var: Alman proletaryasının kitlesel ayaklanması.”

 Rosa Luxemburg’un ideal durum ile realite diyalektiğinin çok iyi farkında olduğunu görebiliyoruz. Rosa Luxemburg tam da bu nedenle Bolşeviklere sahip çıkıyor, elinden geldiğince destekliyor ve Karl Kautsky gibi Ekim Devrimine ve Bolşeviklere şüpheyle yaklaşanları acımasızca eleştiriyor, ama aynı zamanda da Bolşevikleri olası hatalar ve sonuçları konusunda uyarıyordu.

Paul Levi 1922’de yayımladığı “Rus Devrimi. Eleştirel bir değerlendirme.

Rosa Luxemburg’un mirasından” başlıklı kitap için çok önceleri, 14 Kasım 1920’de kaleme aldığı Önsöz’de, Rosa Luxemburg’un makalesini Alman gazetelerinden ve o günlerde Rusya Büyükelçiliği kanalıyla Almanya’ya ulaşan ve dostlarının kaçak yollardan hapishaneye soktukları Rusça gazetelerden elde ettiği bilgilerden faydalanarak yazdığını belirtir. Tabii Rosa Luxemburg’un bu sırada tecrit koşullarında tutulduğunu da unutmamak gerekiyor. O açıdan hapishane koşullarında, Rusya’daki hareketli devrim günlerinde anında karar almak ve uygulamak zorunda olan Lenin ve yoldaşlarının yaptıklarını ilkesel bir yaklaşımla eleştirel değerlendirmeye almanın hayli kısıtlı bir çaba olduğunu söylemeliyiz. Zaten kendi makalelerinden de Rosa Luxemburg’un ideal durum ile realite diyalektiğinin çok iyi farkında olduğunu görebiliyoruz. Rosa Luxemburg tam da bu nedenle Bolşeviklere sahip çıkıyor, elinden geldiğince destekliyor ve Karl Kautsky gibi Ekim Devrimine ve Bolşeviklere şüpheyle yaklaşanları acımasızca eleştiriyor, ama aynı zamanda da Bolşevikleri olası hatalar ve sonuçları konusunda uyarıyordu.

Paul Levi “Rus Devrimi Üzerine” başlıklı el yazmasının son hâline gelmediğini, bazı düşüncelerin henüz taslak hâlinde kaldığını ve genel olarak eksik noktaların olduğunu belirtiyor. Gerçekten de orijinal sayfalara bakıldığında üstü çizilen cümleler, sayfaların kö-şelerine düşülen notlar ve hangi bağlantıda olduğu belirtilmeyen alıntılar görülebilir. Levi’nin buna rağmen el yazmasını yayımlaması gerek Lenin’in, gerekse de Alman ve Leh komünistlerinin tepkisi çekiyor.

Örneğin Rosa Luxemburg’un yakın çalışma arkadaşı, dostu ve yoldaşı olan Clara Zetkin bunun üzerine kaleme aldığı bir makalede, Rosa Luxemburg’un en fazla güvendiği yoldaşı ve bir dönem sevgilisi olan Leo Jogiches’in kendisine “Rosa bu makalenin yayımlanmasını istemiyordu” dediğini belirtiyor.[5]

Jogiches, Zetkin’de devamla şunları söylüyor:[6]

“Rus arkadaşlarımızı gözetmek için istemediğini düşünmeyin. Onlar daha başka eleştirilerle de başa çıkabilirler. Hayır, hayır! Kendisi için. Bolşevik metotlar ve taktik konusunda başlangıçta olan düşüncelerini büyük oranda revize etmişti. Breslau’da hapishanede yazdıkları, Rus devrimini bilimsel-eleştirel ele almanın ilk, el yordamı ile yapılan ve bitmemiş denemesiydi. Breslau’da Rosa’nın elinde yeterince belgelenmiş materyal yoktu. Kaldı ki, Rus devriminin, durumu kendi gözleriyle tanıyan öncüleriyle canlı bir ilişki kuramamıştı. Berlin’e gelip, Alman devrimi için çalışmaya başladığında, olağanüstü bir gayretle Rusya’daki devrimci gelişmeyi esaslı bir biçimde ele almaya başladı. Alman devriminin kendisi, O’nu buna zorluyordu. Kitlelerin önüne diktatorya, demokrasi, şura sistemi sorunlarını koyuyordu. Rosa, eski eleştirilerini kamuoyu ile paylaşmayı düşünmüyordu artık. Rus devrimi üzerine yeni ve kapsamlı bir inceleme yazma niyetindeydi.”

Rosa Luxemburg 15 Ocak 1919’da vahşi bir şekilde katledilene kadar Ekim Devrimi’nin tutkulu savunucusu ve Lenin’in yiğit bir yoldaşı oldu.

Lenin bu mücadeleci, ilkeli ve tutarlı yoldaşına son derece saygı duyuyor ve haklı ve hatalı olduğu pozisyonlar arasında dengeli davranıyor, eleştirisini Rosa Luxemburg’un hakkını teslim ederek ifade ediyordu – hatta Paul Levi’nin, Bolşevikleri sırtından bıçaklayan bir biçimde, hiç bir uyarıya kulak asmadan Rosa Luxemburg’un el yazmasını yayınladığı 1922 yılında bile!

Rosa Luxemburg maalesef bu niyetini gerçekleştiremedi. O günlerde yayımladığı çeşitli makalelerinde Ekim Devrimi’ne bakarak, Almanya’daki devrim sürecinde en ivedi adımların neler olması ko-nusunda görüşlerini geliştirdi. Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) 1918 Parti Kurultayında parti programı hakkında yaptığı bir konuşmada, işçi ve asker şuralarının önemini vurguluyordu:[7] “Rus devrimi-ne, anında proleter, sosyalist devrim damgasını basan anahtar kelime bunlardır – ilk anın tüm yetersizliklerine ve zayıflıklarına rağmen. Ve Rus Bolşeviklere yönelik iftiralarla yanımıza gelenlere: bugünkü devrimin alfabesini nereden öğrendiniz? yanıtını vermeyi hiç bir zaman unutmamalıyız. İşçi ve asker şuraları fikrini: Ruslardan almadınız mı? Ve bugün, güya Alman sosyalist hükümetinin başında duran ve İngiliz emperyalistleriyle el ele Rus Bolşeviklerini katletmeyi kendine görev bilenler, formel olarak işçi ve asker şuralarına dayanıyorlar ve şunu kabul etmek zorundadırlar: Dünya devriminin ilk parolasını veren Rus devrimiydi.”

Rosa Luxemburg 15 Ocak 1919’da vahşi bir şekilde katledilene kadar Ekim Devrimi’nin tutkulu savunucusu ve Lenin’in yiğit bir yoldaşı oldu.

Lenin bu mücadeleci, ilkeli ve tutarlı yoldaşına son derece saygı duyuyor ve haklı ve hatalı olduğu pozisyonlar arasında dengeli davranıyor, eleştirisini Rosa Luxemburg’un hakkını teslim ederek ifade ediyordu – hatta Paul Levi’nin, Bolşevikleri sırtından bıçaklayan bir biçimde, hiç bir uyarıya kulak asmadan Rosa Luxemburg’un el yazmasını yayınladığı 1922 yılında bile!

Lenin, 1922 Şubat’ında kaleme aldığı, ancak 16 Nisan 1924’de Prawda’da yayınlanan “Bir yayımcının notları” başlıklı makalesinde konuyla ilgili şunları yazıyordu:[8]

”Şimdi Paul Levi burjuvaziye – ve dolayısıyla ajanları olan II. ve iki buçukuncu Enternasyonale – Rosa Luxemburg’un yanıldığı eserlerini yayımlayarak iyi bir hizmet vermek istiyor. Buna mükemmel uyan bir Rus masalından bir kaç satırla yanıt verelim: Kartalın uçuşu, onu tavukların uçabildiği seviyenin altında seyrettirebilir, ama tavuklar hiç bir zaman kartalın yüksekliğine erişemezler. Rosa Luxemburg Polonya’nın bağımsızlığı sorununda yanıldı; 1903’de Menşevizmi değerlendirmesinde yanıldı; Sermaye birikimi kuramında yanıldı; 1914 Temmuz’unda Plechanow, Vandervelde, Kautsky v. d. yanında Bolşeviklerin Menşeviklerle birleş-melerini savunduğunda, yanıldı; 1918 hapishane yazılarında yanıldı (ki 1918 sonunda hapisten çıktıktan sonra ve 1919 başında yanılgılarını büyük ölçüde düzeltti). Tüm bu hatalarına rağmen, O bir kartaldı ve bir kartal kalacak; ve O’nun hatırası, sadece tüm dünyanın komünistleri için büyük bir değer olarak kalmaya devam etmeyecek, aynı zamanda biyografisi ve tüm eserlerinin yayımlanması (ki Alman komünistleri bunu yapmak için hayli gecikmişlerdir, verdikleri ağır mücadeledeki sayısız kayıpları bunu ancak kısmen hoş gördürebilir) dünya çapında komünistlerin bir çok kuşağının yetiştirilmesinde son derece faydalı olacaktır. ›Alman Sosyal Demokrasisi, 4 Ağustos 1914 itibariyle kokuşmuş bir cesettir- Rosa Luxemburg’un adı bu tespitiyle dünya çapındaki işçi hareketinin tarihine kazınacaktır. İşçi hareketinin arka avlusunda, gübre yığınlarının arasında Paul Levi, Scheidemann, Kautsky gibi tavuklar ve bunların güruhu, bu büyük komünist kadının hataları karşısında tabii ki ellerini ovuşturacaklardır.”

Aslına bakılırsa Lenin ve Rosa Luxemburg’un işçi sınıfının devrimci partisinin yapısı, normları ve görevleri, ama özellikle toprak reformu ve ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesi üzerine yürüttükleri polemik, günümüz komünistleri için örnek niteliktedir. Gerçi aynı çağdaşları gibi, gerek Lenin, gerekse de Rosa Luxemburg eleştirilerini ifade ederken pek hassas davranmıyor ve sert bir söylem kullanıyorlardı. Bu, bugün polemiği kişisel hakaret olarak algılayan ve nedense içerikten ziyade söylem biçimine odaklanan kuşaklar için rahatsız edici olabilir. Ancak bugünden bakarak, aralarındaki görüş farklılıkları ve sert polemikleri nedeniyle aşılamaz çelişkileri olduğu sonucuna varmak, son derece yanıltıcı olacaktır. Aslında tam tersi söz konusudur: düşünce ve eylemlerindeki bütünlük ve sosyalizme olan sarsılmaz inançlarıyla Lenin ve Rosa Luxemburg temel hedefleri ve ana tandanslarında tam örtüşmektedirler. Marksizm’e teori ve metotta hakim olma, yaratıcı bir biçimde Marksizm’i geliştirme ve somut, sürekli değişen ve hiç bir yerde-hiç bir zaman bire bir aynı olmayan koşullar altında verilen sınıf mücadelesinde Marksizm’i pratiğe uygulama çabasında hatalar ve yanılgılar olmuştur ve gelecekte de olacaktır. Ama kimilerinin telkin etmeye çalıştığı gibi, dünya komünist hareketinin bu unutulmaz iki ismi arasında bir karşıt olum söz konusu olmamıştır. Lenin ve Rosa Luxemburg’un görüş ayrılıkları ile düşünce ve eylemlerindeki bütünlüğe bakıldığında, ikisinin de benzersiz profilleriyle karşılıklı saygıya dayanan yoldaşlık ilişkisinde omuz omuza Marksizm bayrağı altında durdukları görülebilir.

O açıdan Lenin’e hak vermek gerekiyor:

Rosa Luxemburg’un yaşamı, mücadelesi ve düşünceleri, yanılgıları ve haklı uyarılarıyla genç ve genç kalan komünistlerin ilham alacakları, eleştiri ve özeleştiri mekanizmasının nasıl işlemesi gerektiğini örnekleriyle öğrenebilecekleri ve her defasında devrimci proletaryaya olan güvenlerini tazeleyebilecekleri bir kaynaktır. Yaşamı ve mücadelesiyle devrimcilere, sosyalistlere ve komünistlere örnek olan Rosa Luxemburg’un anısını layığıyla yaşatmanın yollarından birisi de, eserlerini Türkçeye kazandırmaktır.

Çağdaşlarının anlatımından öğrendiğimiz kadarıyla, konuştukça devleşen Rosa Luxemburg, 15 Ocak 1919’da onu katledenlerin ve katlettirenlerin umduğunun aksine, öldürülemedi. O, dünyanın her yerinde ezilen ve sömürülen sınıfların kurtuluşu için verilen mücadelelerde yaşıyor. Ve evet, burjuvaziye inat, yaşamaya devam edecek!

 

(Murat Çakır’ın çevirisi ve derlemesiyle yayına hazırlanan Rosa Luxemburg- Rus Devrimi Üzerine kitabının önsöz metninden alınmıştır. Kitabın tümüyle için: http://www.murat-cakir.de/wp-content/uploads/RL_RusDevrimi.pdf)

Dipnotlar:

[1] Bkz.: Rosa Luxemburg – Milliyetler Sorunu ve Özerklik, Pdf-Dosyası, S. 133, Kaynak: http://nds.rosalux.de/fileadmin/ls_he/dokumente/RL_MilliyetlerSorunu.pdf.

[2] Rosa Luxemburg hakkındaki çeşitli yazılarıyla tanınan Annelies Laschitza 1990’da yayımladığı bir yazısında, 15 Temmuz 1916 tarihli bu yazının SBKP MK Marksizm-Leninizm Enstitüsünün merkezi Parti Arşivinde bulunduğunu belirtiyor.

[3] Burada gerek Önsözde, gerekse de çevirilerde kent ve kasaba isimleri ile kişilerin adlarını Almanca’da kullanıldığı biçimde kullandığımızı belirtmek isteriz. Şüphesiz Türkiye’deki marksist literatürde isim ve adların Türkçe karşılığı bulunmaktadır. Siyasî dili Almanca olan bir çevirmenin buna tam uymamasına anlayış gösterilmesini umarız.

[4] Bkz.: Rosa Luxemburg, Toplu Eserlerleri, Cilt 4, S. 385.

[5] Bkz.: Clara Zetkin, Um Rosa Luxemburgs Stellung zur russischen Revolution (Rosa Luxemburg’un Rus devrimi hakkındaki pozisyonu üzerine), Hamburg 1922, S. 9.

[6] A.g.e.

[7] Rosa Luxemburg, Toplu Eserleri, Cilt 4, S. 495.

[8] W. I. Lenin, Werke, Cilt 33, S. 188-196.