Kenan Budak’ın Mirası

El Yazmaları’nın Notu: İlerici Deri İş Sendikası Genel Başkanı ve Sosyalist Vatan Partisi Merkez Komitesi üyesi görevlerinde iken 12 Eylül darbecilerinin kolluk gücü polis tarafından İstanbul Yedikule’de sırtından vurularak katledilen deri işçilerinin devrimci önderi Kenan Budak’ı ölümünün 38. yılında saygıyla anıyoruz.

Sizlere Kenan Budak’ın hayatı ve mücadelesini yol arkadaşlarının aktarımlarıyla sunmak istiyoruz. Bu anlatımlardan onun mücadelemizdeki varoluşunun canlı izlerini göreceksiniz.

Oğuzhan Kayserilioğlu: “Devrimciliği sevmek, halkla kaynaşarak devrimci faaliyeti örgütlemek, hep sahip çıkılması gereken mirası olarak kaldı.”

“Hikmet Kıvılcımlı 60’larda İşsizlik ve Pahalılıkla Mücadele Derneği’ni orada kurarken, attığı tohumun hızla yayılıp Zeytinburnu’nu saracağını tahmin etmiş miydi, bilinmez. Tüm semte yayılan tohumun genç bir militanıydı Kenan.

Genç yaşta katıldığı devrimci hareket 12 Mart’ta baskılanınca, Kenan, Zeytinburnu’nun derinliklerine daldı. Sadece işçilerle değil tüm alanlarla bütünleşti. Şimdi yerinde bloklar olan Tepebağ’daki Şato kahvesinden Kazlı’nın deri ilaçlarıyla çamurlanmış yollarına, çırpıcı çayırından Şabanağa’daki gecekondulara yorulmak bilmez bir enerjiyle koşturdu. Zeytinburnu’nun tümü Kenan’ın evi haline gelmişti. Binlerce emekçiyle ve gençle günlük sorunlarından yüksek politikaya dek her konuda ortaklaşma pratiği içindeydi. O faaliyetlerin sonucunda yüze yakın militan devrimci 73-75 arasında Zeytinburnu’nun her yerinden adeta fışkırıyordu.

“Zarif Bir Delikanlı”

Yoksul bir emekçi ailesinde yetişmesi ve devrimci pratiği ona sağlam bir “delikanlı” kimliği kazandırmıştı ve aynı zamanda tuhaf biçimde “İstanbul beyefendisi” kimliğini de çok yakışarak taşırdı. Yakışıklıydı, güzel giyinirdi ve “çapkın”dı. Ve aynı zamanda faşistlere ve deri işkolunun küçük patronlarına karşı sert ve acımasızdı.

Kenan’ın örgütlenme tarzı, bürokrasiyi reddeden ve halkla bütünleşen bir kimlikteydi. Halkı ve devrimciliği sevdiğini, yaptığı günlük pratikte rahatça görebilirdiniz.

Mahalleden Ülkeye

Zeytinburnu’nda yetişen militanların yarattığı enerji, Kenan’ı 75 sonrasında, semtin dışına taşırdı. Deri işkolunda kendi devrimci tarzıyla yayılmakta gecikmedi. Yetiştirdiği işçilerin bir kısmını Türk-İş Deri-İş’te örgütlenmeye teşvik ederken, kendisi genişleyen DİSK’te yer alma amacıyla İlerici Deri-İş Sendikası’nın kuruculuğunu yaptı.

Kazlı işçileri Türk-İş’te mücadeleyi sürdürürken ve şimdi Tuzla’da süregiden devrimci geleneği yaratırken, Kenan, büyük deri fabrikalarına yöneldi ve onları örgütledi.

Burjuva sosyalisti TKP, DİSK içinde güçlendikçe Kenan’ı da zeminine çekmeye çalıştı. Kenan bir dönem sendikalizmden etkilenip devrimcilikle sendikalizm arasında ikirciklenme yaşadıysa da, süreç içinde tercihini devrimcilikten yana kullandı. Vatan Partisi’ndeki bölünmede de, küçük burjuva anarşizminin parlak ama tasfiyeci hattına karşı devrimci kanatta yer aldı.

12 Eylül’e doğru DİSK’teki saflaşma da derinleşti. İşçileri sistem içi reformist kimlikte dizginlemeye çalışan burjuva sosyalizmi çoğunluğu ele geçirirken Çetin Uygur’la birlikte muhalefet hattının öncülüğünü yaptı. DİSK’in 7. Kongresi’nde “Devrimci hat” çıkışını yaptı.

12 Eylül, işçi önderlerine yönelik yıldırma hamlesini başlatınca birçok sendikacı ya teslim olmak için Selimiye Kışlası’nın önünde sıraya girer ya da Avrupa’ya kaçmaya çalışırken, Kenan, günün koşullarında örgütlenmek üzere yer altına çekildi. Partisinin Merkez Komitesi’nde görev alırken, DİSK’teki arkadaşlarıyla fabrikalar arası koordinasyon çalışmasına yöneldi.

Adı sürekli radyolardan okunurken bile soğukkanlıca fabrikaları gezdi, öncü işçilerde komiteler kurarak birbiriyle ilişkilendirmeye çalıştı. Çalışmayı birlikte örgütlediği arkadaşı Çetin Uygur yakalanınca, can güvenliğin sağlamak için yurtdışında sendikal kurumlarla ilişkiye geçmek amacıyla kendini riske atmaktan çekinmedi.

1981 Temmuzunda bir yoldaşıyla Yedikule’deki randevusu gerçekleşmeyince, planlamadığı halde sendikanın el koyulmuş arabasını kontrol etmeye çalışırken, Zeytinburnu polislerince arkasından vurularak yaralandı. Bilinçlice hastaneye geç götürülen Kenan, kan kaybından hayatını kaybetti. Boşluğunu doldurmak zor. Yoldaşları, o olmadan hep biraz yalnız kalacaklar. Halkı, devrimciliği sevmek, halkla kaynaşarak devrimci faaliyeti örgütlemek, hep sahip çıkılması gereken miras olarak kaldı.”

Çetin Uygur: “Yılmayan, kararlı, mücadeleci insanlara örnek bir insandı”

“Olaylar vardır yorumlanmaya, değerlendirmeye gerek bırakmazlar.

İnsanlar vardır, insan vardır anlatmaya, tanımlamaya gerek bıraktırmaz. Onlardan biri olarak gördüm, tanıdım Kenan’ı.

Mütevazı ama büyük düşünen, mücadeleyi seven, kararlı, ortak davranmaya, birliğe özen gösteren, bütün bunlar için bitmek bilmeyen bir sabırla, kararlılıkla uğraşan bir olarak tanıdım…

12 Eylül’ün çağrısına uymayan sendika liderleriyle buluşmaya çalıştığımız günlerden bir gün Bakırköy’de salaş bir birahanede buluştuk. Çağırdığımız sendika liderine birlikte kaleme aldığımız bildiriyi okuyup imzalamasını istiyorduk. O bildiri tüm işçilere bir seslenişti. 12 Eylül’ün işçi sınıfına, geniş halk kitlelerine saldırı olduğunu söylüyordu ve bir apartmanın kalorifer dairesinde yazılmıştı. Çağırdığımız sendika lideri daha biz derdimizi anlatıp bildiriyi okumadan “Bu akşam yurtdışına gidiyorum… Hadi gelin, sizi de götürelim” demez mi… Kafamdan aşağı kaynar sular dökülüp, ne diyeceğimi kestirmeye çalışırken Kenan “Tamam. Önce işçilere, sınıfımıza karşı görevimizi yerine getirelim… Onlara gelenin ne olduğunu anlatan bu bildiriyi imzalayıp dağıtalım…” diyerek adamın korkusunu gidermeye, ikna etmeye çalışıyordu… Hiç de kızmadan konuşuyordu… Tıpkı Fatih otobüs durağına randevu verip gelmeyen, bizi yağmurun altında saatlerce bekletip yıllar sonra siyaset erbabı olarak dolaşanlara kızmadığı gibi… Ben kızıyordum, ağzıma geleni söylüyordum… O “devam” diyordu…

Ve yılmayan, kararlı, mücadeleci insanlara tutarlı, örnek bir insan oldu.

12 Eylül faşizmi, onu ancak sırtından vurarak durdurabilirdi.

Ve öyle oldu…Bugün işçi sınıfının Kenan gibi arkadaşlara ihtiyacı var.”

Nusrettin Yılmaz: “Kenan sınıfın öncüsüydü”

“Kenan’la 12 Mart sonrası işçi sınıfı hareketinin yeni bir yükselişe girdiği dönemde tanıştık. O yıllar siyasi hareketlerin de yeniden boyutlandığı günlerdi. 1973 yılıydı, ben Bursa’daydım o da İstanbul’daydı. Ondan sonra da öldürüldüğü güne kadar beraber olduk. O zaman henüz DİSK çatısı altında bir deri işkolu örgütlenmesi yoktu ancak bu alanda yeni bir örgütlenmeye ihtiyaç vardı. Türk-İş’e bağlı Deri-İş tıkanmıştı, sınıfı temsil eder, onun haklarını savunur bir yanı kalmamıştı. Kenan çocukluğundan beri Kazlı’da deri işçiliği yapan bir insandı. Oradaki işçilerle birlikte büyümüş, onlarla beraber mücadele etmiş. Yani oranın doğal önderi konumundaydı. Bu yüzden deri işkolundaki bu yeni örgütlenmeyi yaratma işi otomatikman Kenan’ın görevi haline gelmişti.

DİSK’in içinde çeşitli eğilimler vardır. Bu süreçte işçi sınıfının evrildiği yön, bir sınıf sendikasının nasıl bir yapılanma içinde olması gerektiğini gören göze gösteriyordu. DİSK’in 25 Haziran 1980’de yapılan 7. Genel Kurul’u bu eğilimlerin kendini ifade ettikleri uç nokta olmuştur. Kenan’ın da içinde bulunduğu, İlerici Deri-İş, Basın-İş, Nakliyat-İş, Asiş, Yeraltı Maden-İş ve Devrimci Sağlık-İş DİSK’in içindeki sol kanat sendikalar diyebileceğimiz muhalefeti oluşturuyor ve reformist anlayışlara karşı gerçek demokratik sendikal işleyişi, işçi sınıfının iktidar hedefine bağlı bir sendikal yapılanmayı savunuyorlardı. Örneğin o Genel Kurul’da faşist saldırılara karşı işyeri savunma birimleri kurulması önerisini DİSK’e sundular. Kenan’ın bu konuda çok önemli katkıları olmuştur, hem teorik hem pratik anlamda. İyi sonuçlar da alınmıştır, ancak bunlar DISK yaşayamadığı için yeterince görülememiştir.

Zeytinburnu o zamanlar bir gecekondu semti olarak işçi hareketinin en canlı olduğu yerlerden biri. Kenan da çok erken yaşlarda bu hareketin içindedir. Bu yüzden sosyalizmle de erken tanışıyor. Zaten Kenan’la bizim tanışmamız da sendikal mücadeleden çok önce sosyalist mücadelede neyi nasıl yapacağımız üzerine olmuştur. Sendika bu faaliyetin epey sonrasında ortaya çıkmıştır.

Kenan sendikacılıktan sonra politik karakterini kazanmadı, tam tersine sendikal mücadelesi politik mücadelesinin bir sonucu olarak ortaya çıktı. İlerici Deri-İş’in başkanlığı onun için sadece politik mücadelesinin bir parçasıdır. Onun esas belirleyici karakteri işçi sınıfının iktidar mücadelesiydi.

Kenan daha Kıvılcımlı ölmeden önce Sosyalist Gazetesi’ne gidip gelen işçilerden biri. O, bu dönemde harekete katılıyor ve Kıvılcımlı öldükten sonra da hareketin derlenip toparlanması; o günün deyimiyle reorganizasyonun sağlanmasında aktif olarak çalışıyor. Yani 12 Mart’tan itibaren bu işin içinde aktif olarak var. 1970-77 arasında o günün şartlarında yeraltında çalışıyor. 1977 reorganizasyon kongresinde çekirdek kadronun içinde Kenan da var. Önce Vatan Partisi’nde, sonra ayrılıklar ve politik çatışmalar sonunda SVP Merkez Komitesi içinde yer alıyor ve SVP MK üyesi olarak öldürüyor.

Parti çeşitli divanlardan oluşuyordu, o zamanlar böyle adlandırılırdı. Örneğin, halk divanı, örgütlenme divanı vs. Kenan bunlardan işçi divanının sorumlusuydu. Bu komite o dönemde deri işkolunda devrimci bir potansiyel görünce bunu DİSK’e taşımanın doğru olacağını düşündü. Kenan bu taktiğin hem yaratıcısı hem sürdürücüsü oldu. İlerici Deri-İş taktiği böylece atıldı. Ancak çeşitli nedenlerle doğrudan DİSK’e örgütlenemeyecek işyerleri de vardı. O zaman parti şöyle bir karara vardı: Türk-İş’te çalışan arkadaşlarımız orada kalacak ve DİSK’te çalışanlar da devam edecekti. Daha sonra bir birlik kongresiyle bunları DİSK bünyesinde toplamak öngörülüyordu. Ancak bu olamadan 12 Eylül geldi. 1977’lerde Kenan’ın Zeytinburnu’nda yarattığı politik birim o dönem Vatan Partisi’nde önemli roller oynamıştır. Bu Kenan’ın eseridir.

Bizde sendikacılık diye bir meslek türedi. Bu tip için sendika bir nedenle kapandığında bütün iş biter. O yüzden onun kaçması ya da kaçmaması veya teslim olması fark etmez. Kenan sendikacı değildi. O sınıfın bir öncüsüydü. Sınıf mücadelesinin bütününün içindeydi. İşçi sınıfının ancak bütünlüklü bir mücadeleyle bir yere varabileceğini biliyordu, partisi ve sendikasıyla. Kenan 12 Eylül sonrası içerde şu sorunla yüz yüzeydi: Sınıf en zor günlerini yaşıyordu. Bu noktada bir sınıf önderinin onu terk edip etmeme ikilemi vardı. Ne Kenan ne de bu iddiayı taşıyan başka birinin özel bir görevle görevlendirilmediği sürece yurtdışına çıkması gibi bir lüksü olamaz. Kenan bu bilinçteydi. Bu yüzden de mücadelesine politik olarak partisinde, iktisadi olarak da sendikal birimleri korumaya çalışarak devam etti. Kenan o dönemde faşizm koşullarında bir işçi önderinin yapması gereken her şeyi yaptı. Karşı devrim insanların devrime olan inançlarında bir erozyon yarattı, iktisadi yıkım ve ideolojik bombardıman altında tam bir moral çöküntü yaşanır. İşte böyle zamanlarda devrim düşüncesini diri tutabilmek yaratılacak çekirdek kadrolarla mümkündür. 80 12 Eylül’ünde bunlar Kenan’ın da içinde bulunduğu toplantılarda uzun uzun tartışılmıştır.

Şu özdeyişi çok düşünmüşümdür, en çok kime uyar diye: “İnsanım, insancıl olan hiçbir şey bana yabancı değildir.” O gerçekten çok hayat dolu bir insandı. Hayatı öyle kenarından kıyısından değil, dolu, dolu yaşardı. O zamanların gecekondudan yetişmiş devrimci tipi son derece gözü açık, girişken bir tipti. Tabii bir de üniversiteli aydın gençlerimiz vardı. Her iki gruptan gençler de Kenan’a, onun konuşmasına, davranışlarına hayran kalırlardı.

81’de ben o günün gerekleri açısından Adana’da bulunuyordum. Birkaç işyerinin toplantısını yaptıktan sonra eve geldiğimde tam bir matem havası esiyordu. Korkunç bir gerginlik içinde Kenan’ın vurulduğunu öğrendim. O günün şartlarında yapılabilecek fazla şey yoktu. Biraz önce anlattığım o dönem DİSK’te atılan taktikler bugün hala geçerliğini koruyor ve o gün İlerici Deri-İş’i, bugünü Deri-İş’i bu yönde davranmaya devam edecek. Kenan 80 Genel Kurulu’nda DİSK içinde tasfiyeciliğe ve reformizme karşı mücadelenin bayraklarından biriydi ve bugün de bu yönüyle DİSK’te yaşıyor.”

Munzur Pekgüleç: “Kıvılcımlı’yı onunla tanıdım”

“Kenan Budak’ı nasıl anlatacağım tam olarak kestiremiyorum, Kenan’ı çok gencecik bir yaşta tandım. Ben 21’indeydim, Kenan 20 yaşındaydı. Ancak oldukça olgundu, yaşının insanı olmadığı her haliyle belliydi. İnsanlara karşı oldukça saygın davranan, temiz giyimli dost bir insandı. İnsana güven veren yanı, oldukça belirgindi.

Kenan’la Zeytinburnu’nun Gökalp Mahallesinde tanışmıştık, bir deri işçisi olarak, ilk tanışmamızda işçilerle ilgili konuşmaya başladık. Çalışma koşullarından, ücretlerden, sendikadan… İşyeri temsilcisi olduğumdan dolayı “Temsilci nasıl olmalıdır?” üzerine konuştuk. Daha sonra, içinde bulunduğu kötü koşulları düzeltme ve Deri-İş Sendikası’nın o günkü yönetimine karşı yenileşme hareketi olarak sendikal muhalefet başlattı. Kazlıçeşme deri işçileri arasında yürütülen faaliyetle işçilere bir taraftan sendikal bilinç kazandırılırken, diğer taraftan da siyasal bir perspektif sunulmaya çalışılıyordu.

Kenan Budak’la birlikte Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın düşünceleri ile de tanışmış oldum.

Kenan Budak hem siyasal mücadelede hem de sendikal mücadelede oldukça inançlı, kararlı ve istikrarlı bir kişiliğe sahipti. Kenan, düşüncelerini anlatmada tereddüt etmezdi. Özellikle Kenan’ı Zeytinburnu’nun genç yaşlı tüm insanları hem sever hem de ona saygı gösterirlerdi.

Kenan’la TSİP, Vatan Partisi, SVP içinde birlikte olduk. Bu süreçlerde tam bir devrimci kişilik, kararlılık ve inançla mücadeleye katıldığına şahit oldum.

1976 yılında Deri-İş Sendikası’nın yürütmüş olduğu sendikal faaliyete tepki duyan bir grup Kazlıçeşme deri işçisi ile birlikte bu işkolunda devrimci bir sendikal yapı yaratmaya karar verildi. Önce Barder-İş diye bağımsız bir sendikal yapıya gidildi. Bilahare DİSK’e geçmek kararlaştırıldı. Kenan Budak İlerici Deri-İş Sendikası Genel Başkanlığı’na getirildi. Kenan gencecik yaşına rağmen tüm deri işçileri tarafından mücadeleci yapısı, kararlılığı ve direnişçi geleneğiyle saygıyla anılır.

Sendikada egemen olmasını istediği ilkeler, işçilerin söz ve karar sahibi olması, sendika içi demokrasinin uygulanması, ekonomik ve siyasal mücadelenin sendikalarda birlikte dövüştürülmesi, sendikaların birer sınıf örgütü olmasıydı.

Kenan Budak 12 Eylül faşizmine teslim olmayan ender insanlardan biriydi. Faşizm Kenan Budak’ı katletti. Ancak düşüncesi ve anlayışı tüm isçi sınıfı içinde yaşıyor ve yaşatacağız.”

Fevzi Gerçek: “Alanlarda direniş türküleri bestelerdi”

“Kenan Budak denilince aklıma ilk Yeşiltepe’de 110 no’lu sokakta bir gecekonduda oturan sesi yılanı deliğinden çıkaracak kadar güzel ve tatlı, yakışıklı bir genç geliyor.

Ben “Huma kuşu yükseklerden seslenir” türküsünü Kenan Budak’tan daha yanık, daha güzel okuyanını hiç işitmedim, görmedim. Fakat bildiğiniz gibi Kenan Budak asıl huma kuşundan çok, alanlarda direniş türkülerini besteler ve okurdu.

Onu hepimizden daha yakın tanıyan deri işçileri onun ne yılmaz bir direnişçi olduğunun en canlı şahitleridir. Deri-İş’in örgütlenmesindeki kararlılığı ve mücadeleci yanı, DİSK içerisindeki tavrıyla da devam ediyor. DİSK’in o günkü sendikal anlayışını eleştirerek gerçek sınıf sendikacılığının programını bazı sendikalarla birlikte oluşturmaya çalışıyor. Kenan Budak sendika ağalığına, sarı sendikalara, reformist ekonomist anlayışlara karşı da gerekli tavrı koymaktan geri durmuyor.

Sınıf sendikası için mücadele eden, işçi sınıfı için mücadele eden Kenan Budak işçilerin dostu, finans-kapitalin bir numaralı düşmanıydı. Onun için gökyüzünün başıma geçtiği o gün, Kenan Budak katledildi. Fakat onun gibi düşünenler asla azalmadı, çoğaldı.

O, yere düşerken sendikal anlayışı sınıfın içerisine yayıldı ve yeşererek boy atıyor.

Bir dalı da benim kafamda…”